5
Yorum
28
Beğeni
4,5
Puan
382
Okunma
Saatin tik takları beynimde yankılanıyor, ama akrep ve yelkovan benimle dalga geçer gibi hep geriye doğru hareket ediyor. Zaman, ceplerimde delik açmış, her adım attığımda dökülüyor içinden, ama ben bir türlü farkına varamıyorum. İnsan kendi kayboluşunu hisseder mi? Yoksa, yok oluş sadece başkalarının görebildiği bir düşüş müdür?
Kendimi bir tren camından dışarı bakan birkadın gibi hissediyorum ama bu tren, raylarda değil, sonsuz bir boşlukta süzülüyor. Beni buraya kim koydu? Hangi yolcu, hangi istasyonda inmek için benim yerimi aldı? Kimse bilmiyor. Zaten bilmek de istemiyorlar.
Şehrin ortasında, devasa bir kitap yığınına tırmanan bir karınca olduğumu düşünüyorum bazen. Sayfalar, bastığımda eziliyor ama anlamları kaybolmuyor. Beni de ezer mi bu kelimeler? Yoksa, cümlelerin içinde kaybolup, bir gün yanlışlıkla başka bir kitabın içine düşer miyim? Öyle olursa, bu dünyadan çıkıp bir başka dünyanın figüranı olur muyum?
Bir pencere kenarında oturup düşündüm. Pencereler, aslında hiç açılmamış kapılardır belki de. Dışarısı dediğimiz şey, içeriden farklı mı gerçekten? Ya sokakta yürüyen adamlar, aslında içeridekilerse ve biz dışarıda olduğumuzu sanıyorsak? Herkes yanlış tarafta, herkes kendini doğru yerde sanıyor. Aynı hataları tekrar eden, tekrar ederken hatalarının farkına bile varmayan bir topluluk. Oysa, düşünmek bir lanet gibi yapışıyor insanın yakasına. Düşünen, unutamayan bir mahkum gibi kendi hücresinde volta atıyor.
Saatin tik takları hâlâ beynimde yankılanıyor. Ama artık eminim, akrep ve yelkovan yalnızca benden intikam alıyor.
5.0
88% (7)
1.0
12% (1)