Kılavuzu para olana her kapı açıktır. shakespeare
Şadiye gürbüz(zaralıcan
Şadiye gürbüz(zaralıcan

Bilmem anlata bildim mi?

Yorum

Bilmem anlata bildim mi?

0

Yorum

0

Beğeni

0,0

Puan

291

Okunma

Bilmem anlata bildim mi?





Ortaokul, lise yıllarımda oğlan çocuklarının öpücükleri ile yüz, göz olmuş yani bir nevi tecrübe edinmiştim o öpüşmeleri, bacak arası okşanmalarına. Sonrası gökyüzüne baktığımda hissettiğim tek duygu keskin bakışlı bazen de sakar yıldızların ayakları kayıyordu. Bir ağaç gölgesinde olan sevişmeler o kadar yücedir ki sen dışı birilerinin gözlerinden sihirlenip kalıyorsun. Mahzunca sevişmek kendini karşında ki kişinin güçlü kollarında hacimleşebilmektir
Kimsenin duymayacağına emin olduğun o seslerin varlığını birinin sebebi-sebebiyeti olsun istiyorsun.
Çocukluk bu ya! insanın varlığını her hangi bir yere taşıma gücü yok. Her şey eski bir sandık da açılmaya açılmaya güveyleşmiştir
Üniversiteyi kazanmamla hayallerimin şehrini yüzde doksan beşini çözüp başka bir şehrin kollarına bırakmışım.
Evdekiler ise nerede kimlere sığınacağımın telaşına başlamışlardı. Nitekim çocukluğumun gençliğime ters gelen çok olayları olmuştu.korkularında haklıydı ailem. Ve bu sefer hem çocukluğumu hemde gençliğimin mahzun yanlarını doğduğum şehre bırakıp arkamda dönüp bakmama gerekiyordu.
Ben artık yarım uçuk kadın ve bir o kadar kendi sorumluluğunu taşıma isteğim olan bir bireydim…
Okul sıralarında öğrendiklerimin bir bölümü aşağı yukarı tahmin edebiliyorum Âdem- zade adamları bir atmaca misali avlayıp ve sonra o avladığım avdan nasıl keyif alacağımın o güzel hayallerini kurmam konusunda beynimi bir hayali zorluyordum.

Kadınca bedensel isteklerim çok içe doğru kıvrılmış etek uçları gibiydi. Şehir yâda bir köy sakinisin hava yağmurlu sokakların su sürtündüğü saatlere denek gelen bir saatte göreceli keyfi bir yere yürüyorum
Islaklık önce bir damla sonra o bin damlaya çıkıyor. Diyorum ki olsun ben bu yolda ıslanmayı göze almışım. Sonrası cayır cayır yanan bir ateşin karşısına serer kuruturum eteklerimin uçlarını, mühür hükümde bendedir.


Dediğim gibi geldiğim bu şehre benzer bir şehirde dünya gelmiştim. Denizi densiz yeşilliği ondan daha densizdi. Bizim orada gökyüzü toprakla iyi anlaşırdı her yeri sebze portakal mandalina kokusu sarardı. Işığın karanlıkla sırlandığı saatler dışında evimizin bulunduğu koca cadde de koyu ve birbiri ile uyumsuz elbiseler içinde işçileri taşıyan koca kamyon ve traktörler geçerdi. Gözbebeklerimi onların geçişlerine nikâhlayan sadece anılar kalacağını bilmek üzüyor beni…

Elime yapıştırılan siyah valizime ellerim öyle sıkı sıkıya sarılmış ki kayıp edeceğim korkusu sırf kıyafetlerimin yarına beni zorda bırakmaması içindi .İçimde ki kayıpları günlere yayacağım hayatın başlangıcı için yurdun kapısında giriş işlemlerimi yapmam bir iki saatimi almıştı.
Yurt odamın kapısından içeri girerken geride bıraktığım hayatım bana bir boy küçülmüş şimdi ki hayatımın büyüdüğüne sevinmiyorum ,üzülmüyorum da içimi tarifsiz bir duygu kaplamış…

Yüksek öğrenim hayatıma geçişimin üzerinden iki ay kadar geçmişti yeni arkadaşlar derken yeni huylar edinmiştim. Anlaşılmak mı? Desem yoksa kendi başına bir birey unvanını rahat bir ortama taşımak mıydı? Yeni şeylerin talibi benim sebebi ziyaretimin oluşmasını sağlayan karşı cinsten birinin eksikliği daha çok kendini belli ediyordu. Hani işaret parmağını ağzından ıslayıp " o piti piti karamele sepeti terazi lastik jimnastik biz size geldik bitlendik hamama gittik temizlendik " tekerlemesine tam başlayacağım ki büyüdüğümü hatırlıyorum…
Düz bir mantık arayışı daha çok sürprizlere bırakmam gerektiğini kendi kendime tembihlemiş şimdilik kimseden arzularıma göre rol verip çalmıyorum.
İşimin benle alakalı kısmına gelince sahnedeyim seyirci koltuklarında oturanların beni görmesini bekliyorum. Yani alkışın ruhumu öptüğü o anı istiyorum.
Derslerin kaynatıldığı anlar dışında yaşadıkları şehirlerin genel ahlaki kurallarına uyup gelen ve kabuklarını kıran ben gibi kızların biri gelip biri gidiyordu. Ailemin verdiği iki gözümün çiçeği o harçlık olayını anlatmama hiç gerek yok eğitim hayatını bilen herkes bilir ve yediğimiz içtiğimiz klasik öğrenci dürümleri falan filandı! …
Göstermelik, yoklama alan hocaların dersine girip imzayı attıktan sonra ilk fırsatta amfide gözden kayboluyordum. Ailemin gönderdiği harçlıklar ilk günlerden itibaren yetmeyi bırakın bu şehirdeki kızların yanak puluna bile yetmiyordu. O yüzden ilk iş yarı zamanlı bir iş arayışına girdim. Aradığım iş gece eğlenmelerime engel olmayacak ama cebime de para koyacak bir iş olmalıydı. Öğrencilerin yoğun çalıştığı bölgede baristalığa başladım. İlk günler kahveyi aşırıp taşırıp kahve yapma becerisini kazanmamla günlük paralarımı almaya başladım.İlk iş geçen gün bir butiğin vitrininde gördüğüm kırmızı şort eteği aldım. Bir an önce o kırmızı şort eteğimin üzerime oturuşunu birilerinin göz zevkine sunmam lazımdı. Uzun zamandır yaşayamadığım beğenilme arzusunu insanların gözlerinde görme isteği ile gece süslenip dışarı çıktım. Havanın soğukluğu tenimi de eteğimle aynı renk olacak şekilde kızartmıştı. Ben çıkarken yurda giren kızların bana bakışları beni baştan aşağı süzer nitelikteydi.
Nispi baristalık yevmiyem anca bu geceki içkileri ve eteği karşılar düzeydeydi o yüzden bana minibüs yolu görünmekteydi.
Gideceğim bar yaşam alanlarının seyrekleştiği bir yer ve dışarıda loş ışıklı bir tüneli andıran basamaklarla iniliyordu. Barın içerisine gelince ağır hissedilen alkol sigara kokusunu daha içime sindiremezken hiç tanımadığım etinin fazlalıkları göze çarpan bir oğlan kolumdan tutup beni dans edenlerin içine çekti. Bütün dans figürlerini onun kurguladığı şekilde uyguluyoruz bir beni o kaba etinin üzerine basıyor bir geri itiyordu. Müzik ve dansın sınırsızlığına hafif içki katmam gerektiğini düşünüp boş bir sandalye bulup oturmamla kalkmam bir oldu. İleri ki masada iki sevgili sevişmenin dozunu arttırmış onların birbirlerinin çıplaklığı ile ilgilenmeleri itici gelip ve benim niye yok diye rahatsız ederken kızların alkış ve çığlık sesleri ile kafamı onlara çevirdim. Ne olduğunu anlamayarak kızlara doğru yaklaştım. İçlerinden biraz daha geride duran fakat olaya da bir o kadar hâkim gözüken o kıza ne olduğunu sorma cesareti gösterdim.
- Şurada çiçekli gömleği olan abinin bebeği doğmuş bu gece o da kutlamak için bizlere tekila açtırdı. Sende hemen al kaçırma. Çekingen tavrımı bırakıp kendimi barmenin havada tutuğu tepsiden bir shot tekila aldım. Bardağın etrafındaki tuzu dilimle damaklarımla buluşturup ilk shotımı attım. Sonra usulüne uygun şekilde limonu emdim…
Saatlerin ayağının altında kırılan cümlelerin biri bitiyor; diğeri yerine geçiyordu etrafımda ki arkadaş grubuyla samimiyeti ilerletmiş bedenime dokunan ellerini artık sıradanlaştıran el hareketleri onların bedenlerinin üzerinde bende resmileştiriyordum. Aynı ortamın içerisinde birbirine sokulan çiftler daha fazlasını istiyor. Kıvranış içinde olduklarını fark ediyordum. Ama teklifi onlardan birinin yapıp benimde onlarla aynı ortamda kalma peşindeydim. Yani saatler on ikiyi gösterdiğinde aynen külkedisi gibi balkabağına dönüşme korkusu vardı. O saatlerde yurttan içeri alınmazdım çünkü çok uyarı almıştım. Bu kesin bir kuraldı yani geceyi hasbıhallerle geçiren birinin bunu iyi biliyor olması gerekirdi. Ve gidecek yerim masa araları yâda abuk sabuk konuşmalarına gülen bu arkadaşlar olacaktı…
Adımın Esra olduğu kadar eminim ki! Etrafımda olan bu beş erkekten birinin kolay yutulan lokması olacaktım. Ama kimin bende bilmiyordum. Diğer kızların seçki şansları daha önce ki geceler yapıldığı için benim gibi gruba yeni katılanın en iyi sevişen birine gitmeli ki daha sonrasına arayışlar konuşulmasın gibi görünüyordu. Eğlencenin sürekliliği açısından aralarında bir evin bahsi geçiyor uygunluk durumuna getirilmesi için daha önce gidenlerin hızlı davranamama engeline takılıyordu yani şurada sabaha ne kaldı ki deniliyordu.
Bir şişe gelip diğer şişeyi buyur etme faslını geçmiştik ve bir şeylerin olamayacağına kanaat getiren herkes birer ikişer oturdukları yerden kalkıp gittiler. İşin en kötü ve beni yıkan tarafı içlerinden birisi de çıkıp bu gerizekalı ,öğrenci yurduna nasıl dönecek dememesiydi…
Bardan dışarıya çıktığımda ise sessizliğinin sadakatini bozan hafif bir rüzgâr esiyordu. Başım denizde ki dalgaların en fırtınalı yanı ve bacaklarım şamdana dikilmiş iki kırmızı mumdu.
Soğuk bir nefes bacaklarımın üzerinden gezinmesine daha fazla izin veremezdim çünkü yerimde sabit durursam içimde ki korku eritecekti kalbimi beynimi usul usul olsa da yürümekten başka çarem yoktu. Ve en çok da yürüyorum kendi çıplaklıklığıma iki yakasını iliklemiş evlerin arasına süzülüp süzülüp çıkarken...!


Gece boyunca içtiğim alkolün etkisi yavaş yavaş bedenimi terk etmişti .Sadece bir "wow" dedim .Sırtımı yasladığım o duvara ise gövdemi sağ sola sarkmamış şekilde dimdik yaslı bırakmış kendisiyle nitekim bir çocuk gibi kol çantamı popumun altına koyduğum gibi durmasına sevinmiştim. Sonra gözlerim kırmızı şort eteğimin dışında net görünen bacaklarıma takıldı. Ve gün ışığının ayıp örtmediğini boşa dememiş büyüklerimiz .Evet, bedenimin üzerinde ki o mor halkaların bir an önce gizleyecek giysi almam lazımdı.
Benim dışımda bedenimin üzerinde çok farklı bir savaş olmuştu.Beynim, kalbim ,damarlarımdan akan kanım kurşun asker gibi yere devrilişini izliyorum.
Sonra hafif hareketlerle sırtımı yasladığım duvarın birkaç adım ötesine geçişim de şehir merkezinden çok uzaklaştığımı fark ettim. Gözlerimin hem ışık hem de karanlıkla cebeleşmesi , sıska bir güneş gökyüzünü telef etmesi ile içime bir dağ oturmuş ve nefes almaktan öyle zorlanıyordum. Nefesimin azalıp çoğalmasının diğer bir nedeni tahta parçalarında ibaret olan evlerin bacaların da duman diye yükselen naylon, çaput kokusunu hissetmeme engel olacak rüzgarda esmiyordu.
Ayak bileklerimin ip gibi koptuğunu gözbebeklerim ise ısrarcı hissinden daha ısrarcıydı. Bir var ki midemin üstüne toplaşan o yiyecekleri istifra yakın bir yerde duruyordum.Gözbebeklerimin içinde ise renklerin nehir’i kırmızı siyah ve daha diğer renkler akıyordu. Nehrin kıyıları daha bir berbattı ki kocaman bir toz bulutu en beğendiği yaprak ve ağaç dalının önüne katıp götürmüştü.
Kalabalık seslerini önüne katıp giderken eski bir evin balkonunda bense hiç hareket etmeden duruyorum. Yanımda olup sonra uzaklaşıp gidenlerin peşine takılma hissimi köreltip ,gözyaşlarımla kalıyorum. Evet hiç düşünmeden orada bir başına koyup yanlarına beni almayı resmen unuttular.
Nitekim bende insanım işkillendiğim korkularım çok sıklıkla var olmuştur ve onun için bütün vücudum ayakları sallanan bir sandalyede kendine yakışanı yapıyordu.

Hiç tanımadığım bir şehrin ne var ki tanış olmadığım sokakları, evleri kalabalıklaşan insanlar ile yer değiştirdiğim. O vakit biraz içim rahat etti diyebilirim.
Ses ve görüntünün can kurtardığına şükür etmiş ve saatler önce bulunduğum yer gibi korunaksız bir konumda değildim. Sorun şimdilik kırmızı şort eteğimin üstüne giyeceğim bir elbise parçası edinmekti.
Almam gereken giysileri bir para karşılığına muhatap etmeden kalabalığın ben buradayım dediği bir mağazadan içeri girmemle çıkmam bir olmuştu. Artık o seksi kırmızı şort eteğim mağazanın deneme kabinine emanetti…

Bütün gece arzuların kriminal raporu incelemiş, benim bu saatten sonra okula gidip ders görecek insan yüzüne bulaşacak bir yüzüm yoktu. Ayaklarımın altında ki asfaltı yumruklaya yumruklaya gidip bir an önce ben kokan yatağıma girip uyumayı düşünüyordum.
Oda arkadaşlarımın uygun olma- olmama durumlarının belirlemek için kapıyı bir iki defa tıkladım. Ve içeride gelen bir ses olmayınca hali ile girdim. Ay o kapıdan ben girmez olaydım.
Oda arkadaşımın telefon ekranında duran bir vatandaş ile çırılçıplak muhabbetleri ile karşılaştım. Kız resmen orgazmın doruklarında inliyor o kalın etli dudaklarını ısırarak daha da kanlatmıştı.
Yok, bu konuda benden daha mükemmel olanların olduğunu görmek biraz içimi rahatlattı diyebilirim. Rahat davranışlar sergileyen kızların adı üniversitenin diğer rahat davranışlarına erkeklerin kulaklarına çabuk giderdi. Bizim de ona benzer bir yayılma olmuş ve içeriği cinsellik olan partilerin konumları direk benim cep telefonuma geliyordu.
Çıplaklığı Havva ana mirası kabul ettiğim için bazı hileler öğrenmiş ve o dikkat çekici şeylerin eksikliğini götüren göğüs kalça şekilendirici edinmiş ve kendime izin verdiğim geceleri ise iple çekiyorum .
Uykularımın tuhaflığına buyurun siz ama her gece aynı düşü görebilmem ne kadar moral bozucu anlatmam köpük basılmış bir bulutun üstündeyim. Az ilerimde simsiyah elbiseleri içinde bir adam piyano çalıyordu. Diğer köşede ise birkaç serçe önlerine atılan yemeleri yiyip sonra birbirlerini alkışlıyorlardı. Islaklığın fazla olduğu bulutların üstünden gezinme isteğim giyindiği elbisenin göbek üstüne kadar ıslatmış derisinde yüzülen bir koç geldi aklıma ve üstümde ki elbiseyi sıyırıp her hangi bir tarafa attı verdim. Az önce kendilerine atılan yemleri yiyip alkışlayan serçeler benim çıplaklığımı görüp üstüme üstüme doluştular saniyeler sonrası kan kırmızısı bir kadına dönüştüm yürüdüğü her yere kanımla izler bırakıyordum.
Sürekli hiçbir şeye dokunan ellerimi-ayaklarımı izliyorum. Görünürde her şey tamam renkler cümleler geçmiş ve gelecek zaman kavramı kirlilik ile düşünce yolculuğuma çıkan her şey eli boş dönüyordu. Oysaki tamamlayıcı inançları olan bir ailenin kızıydım. Şu an geldiğim bu hale bakın kötünün kötüsüyüm ben.
Telefonuma gelen bir mesaj yatak keyfimi yeterince kaçırmıştı o mesaja da yine aynı barda herkesin eksiksiz orada olacakları yazılıydı. Beş parasız nasıl gelecek diye bu Esra’yı düşünen yoktu. Oda arkadaşlarımın sıcak para konusunda elleri cimriydi gidip dışarıda yemez içmezlerdi yurt yemeklerine dibine dibine midelerine indiren tiplerdi. Birinin duygularını manipüle etme konusunda on numara beş yıldız bir kızdım oda arkadaşlarımın sıcacık ceplerinden duran harçlıklarını alıp barın yolunu tutmam bir oldu…
Kimin söylediğini bilmiyorum ama kırmızının cinselliğe iştah açtığını bir kere duymuştum. Bedenimi saran iç çamaşırı kırmızı gül bahçesine çevirmiştim üstüne uzun siyah bir elbise giyinmiştim. Geçen sefer giyindiğim hani bacaklarıma göz göz morlukları saklamayan kırmızı şort etek vardı ya acaba halen bıraktığım mağazanın kabininde mi? Çok şık bir şeydi.
Nasıl girip çıkacağım konusunda çok bir fikrim yoktu. Fakat herkesi bir toplu masanın başında bulmuş gelen tekirin gözünden bile öpmüştüm…
Ticari bir taksinin arka koltuğunda içimde ki varoluş hikâyesine mola vermiş bu sefer ölümüme sebep olduğum adımları atıyorum. O bıçak ne sebeple alınmıştı kaç paraya bölündüm ve nasıl saklandım. Pis bir çöplükte…


Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Bilmem anlata bildim mi? Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Bilmem anlata bildim mi? yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Bilmem anlata bildim mi? yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL