2
Yorum
7
Beğeni
0,0
Puan
175
Okunma
zengin ve güçlü bir adamdı. osev şimdi ise, sadece bir hayaletin kalıntısıydı. Her şeyi kaybetmişti: servetini, ailesini, hatta kendi öz benliğini. geride kalan tek şey, sırtındaki çuvalda taşıdığı, geçmişinin ağır yüküydü.
yolculuğu boyunca, osev, çölün ruhuyla yüzleşiyordu. güneşin yakıcı nefesi, susuzluğun acısı, geceleyin ürperten soğuk... hepsi, onu geçmişinin hayaletleriyle yüzleştirmek için birer fırsattı.
bir gün, çölün ortasında, yıkık bir kervansaray buldu. duvarları çökmek üzereydi, çatısı ise yıldızlara açık bir yaraydı. osev, içinde bir umut ışığı gördü. kervansaraya girdiğinde, duvarlarda, geçmişin hikayelerini anlatan resimler gördü. resimlerde, sevinç, aşk, umut ve acı vardı.
osev, bu resimlere bakarken, kendi hikayesini anlamaya başladı. anladı ki, kaybettikleri değil, kaybettikten sonraki yolculuk önemliydi.
kervansaraya yerleşen osev, çölün ruhunu anlamaya çalıştı. güneşin altında kumda izler çizdi, yıldızları seyretti, rüzgarın fısıltılarını dinledi. Ve sonunda, çölün ruhuyla bir bağ kurdu.
bir gün, osev, kervansarayın duvarlarında yeni bir resim çizmeye başladı. Bu resimde, çölün ortasında, yalnız bir yolcu vardı. yolcunun sırtında, geçmişinin ağır yükü değil, umudun hafif bir çuvalı vardı.
osev, çölün ruhuyla barışmıştı.
çölü yürüdü sonun başladığı yere ölümün adı zaman"dı
güneş, kum tepeciklerinin üzerinden acımasız bir şekilde parlıyordu. Sıcaklık, her şeyi kavuruyordu, havada titrek bir sıcaklık dalgası hissediliyordu. osev, sırtında ağır bir çuval ile çölün sonsuzluğuna doğru ilerliyordu. ayak izleri, kumun kızgın kucağına düşüp kayboluyordu, sanki hiç var olmamış gibi.
osev, çölün ruhunu anlamak için yürüyordu. Her adımda, kumun fısıltısını, rüzgarın iniltisini, güneşin yakıcı bakışını hissediyordu. yalnızlığı, bir dost gibi kucaklıyordu. çünkü osev biliyordu ki, çöl, insan ruhunun derinliklerine inen bir yolculuğun simgesiydi.
geceleri, gökyüzü, sayısız yıldızla doluyordu. osev, yıldızları seyrederken, geçmişini düşünüyordu. kaybettiklerini, pişmanlıklarını, umutlarını... ama çöl, ona bir ders veriyordu. Geçmişin ağırlığını bırakmayı, geleceğe doğru yürümeyi öğretiyordu.
günler haftalara, haftalar aylara dönüştü. osev, çölün içinde kaybolmuştu. ama kaybolmak, onu özgürleştirmişti. Artık, kendi sınırlarını keşfediyordu. çölün sert koşullarında, kendi gücünü keşfediyordu.
bir gün, uzaktan bir gölge gördü. Yavaşça yaklaştığında, bir vaha olduğunu fark etti. palmiye ağaçları, gölgelik bir cennet yaratmıştı. osev, susuzluğunu gidermek için vahaya girdi. Ve orada, bir kuyu başında, yaşlı bir adamla karşılaştı.
yaşlı adam, osev’in hikayesini dinledi. Ve ona, "Çöl, insanın ruhunu temizler. ama aynı zamanda, yeni bir başlangıç için fırsat sunar." dedi.
osev, vahada birkaç gün kaldı. Dinlendi, yenilendi, ve kendini yeniden keşfetti. sonra, çölün derinliklerine doğru, yeni bir umutla yola koyuldu. çünkü artık biliyordu ki, çöl, onu sadece yıkmakla kalmıyor, aynı zamanda yeniden inşa ediyordu.
osev, çölü yürümeye devam etti. Ve bu yolculuk, onu kendisine daha yakınlaştırdı.
o günün akşamı bir daha gözükmedi ne çöl nede osev her gece onun sesi rüzgarla yayıldı karanlığın derinliklerine
ve
zamanın unuttuğu bir yerde.