3
Yorum
8
Beğeni
5,0
Puan
185
Okunma
ANLAMAK VE İDRAK ETMEK
Anlamak ve idrak etmek konusu insanoğlunun varoluş süreciyle başlayan bir konudur. Bu sebeple, günlük yaşantımızda sürekli önümüze çıkmaktadır. İnsanlar, bir olayı, bir düşünceyi ya da herhangi bir nesneyi izah ederken; anladığını zanneden kişiler çoğu kez anlatılanı idrak edemediğini fark edemez. Söylenenin karşılığında bir söz söyleme durumunda kalırsa sözlerden anlatılanı tam olarak idrak edemediği görülür.
Bir olay konusunda tartışan insanlar arasında anlamama ya da idrak edememe sebebiyle tartışmalar ya-şanır. Tartışmalar çoğu zaman kavgaya dönüşür; cinayetler, küslükler ve kırgınlıklar ortaya çıkar. Bir olayı, bir şeyi anlatan kişi de sözlerinin çarpıtıldığını, aslında öyle söylemek istemediğini ileri sürerek uğradığı haksızlığı bertaraf etmeye çalışır.
Bazı insanların konuşma biçimleri farklıdır. Sözleri yuvarlayarak konuşurlar. Acelecidirler. İşte konuşma-lardaki bu yetersizlik dinleyenlerde farklı algılar oluşturur. Böyle olunca; anlatan kişi anlatmak istediği konuyu, durumu veya herhangi bir nesneyi mecrasından çıkarmış, bambaşka bir hüviyete bürümüş olur.
Belagat, yani söz söyleme sanatı bu sebeple çok önemlidir. Kişi, meramını net cümlelerle ve acele et-meden ve kelimeleri yuvarlamadan konuşmalıdır. Her şeyden evvel konuya hâkim olmalı, konuştuğu kişinin de algılama, anlama ve idrak etme kabiliyetine göre bir yöntem kullanmalıdır. Bilinen bir örnek vermek gerekirse; bir yetişkin kişi, genç bir kişiye nasihat verirken; “oğlum, oku da adam ol baban gibi, eşek olma”, “Oğlum, oku da adam ol, baban gibi eşek olma”, “oğlum oku da adam ol baban gibi eşek olma” Üç cümle arasındaki fark oldukça barizdir aslında. Birinci nasihatte baba okumuş ve adam olmuş, eşek olmamıştır; ikinci nasihatte de baba okumamış ve eşek olmuştur, anlamı çıkar. Üçüncü nasihatte de noktalama işaretleri yoktur, çünkü sözler aceleyle söylenmiş, sözler yuvarlanmış ve birbirine girmiştir. Bu sebeple, söze hangi anlamı yüklerseniz o anlamı kazanır. Elbette burada “adam” ve “eşek” mecazidir. Eşek derken okumamış, cahil kalmış ve perişan hallere düşmüş manasındadır. “Adam” ise okumuş, yükselmiş ve devlete, millete faydalı bir insan olmuş anlamındadır.
Geçmişten günümüze şöyle bir baktığımızda, tartışmaların, kavgaların temelinde beden diliyle sözlerin birbirini tamamlayarak icra edildiğini görebiliriz. Bu sebeple; konuşurken tane tane, vurgulu konuşulmalı ve konuşmalarımızı da beden diliyle desteklemeliyiz. Kötücül sözler söylenirken, beden dili de o sözlere göre tavır alır ve dinleyen kişi kendisine kötü şeyler söylendiğini anlar ve derhal tepki gösterir. Bazen de sözler ve beden dili tehditkâr olduğunda kişi korkuya kapılır, ya sessiz kalır ya da oradan ayrılır. İyi niyet ile söylenen sözler de beden diline yansır; dinleyen kişi muhatabının niyetinin kötü olmadığını anlar ve tartışmaya gerek duymaz…
Bilimsel olarak “anlamak” ve “idrak” etmek şu anlama gelmektedir:
Anlama, “bir kişi, durum veya mesaj gibi soyut veya fiziksel bir nesneyle ilgili bilişsel bir süreçtir;” bu sayede kişi, kavramları kullanarak o nesneyi modelleyebilir. Anlama, bilen ile bir anlama nesnesi arasındaki ilişkidir.
İdrak etmek: “ermek, erişmek, anlamak, temeline inmek, derinliğine kavramak, akıl erdirmek” gibi anlamlara gelen Arapça kökenli bir kavramdır.
Konumuzu Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin ve Carl Roger’in şu veciz sözleriyle tamamlıyorum:
Mevlana der ki; “her lafa verecek cevabım var. Ama bir lafa bakarım lafmı diye bir de söyleyene bakarım adam mı diye.”
Carl Rogers: “Derinden anlama birinin bir başkasına verebileceği en değerli hediyedir.”
ayasla]
5.0
100% (2)