0
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
221
Okunma
Bir toplumun temelini oluşturan değerler erozyona uğradığında, bireylerin ve kurumların yıkımı kaçınılmaz hale gelir. Otel yangını, bina çöküşü ya da başka bir felaket... Ortaya çıkan enkaz yalnızca fiziksel değildir; aynı zamanda ahlakın, liyakatin ve sorumluluk bilincinin yitiminin de açık bir göstergesidir. Sorun bir partinin, bir ideolojinin ya da bir kişinin ötesindedir. Bu, topyekûn bir çürümenin resmidir.
Parti Değil, Toplum Sorunu
Bir bina çöküyor, insanlar ölüyor ve hemen ardından suçlama oyunları başlıyor: “CHP’li belediye mi sorumlu? Yoksa Ak Parti mi?” Ancak gerçek şu ki, hangi parti olursa olsun, toplumda ahlak, vicdan ve liyakat eksikse, sonuç değişmeyecektir. Bu sorun bir partinin meselesi değil; bu, bir toplumun kendisiyle yüzleşmesi gereken bir meseledir.
Çöküşün temelinde ahlaki yozlaşma yatar. Ahlak, yalnızca kişisel bir erdem değil; toplumun tüm katmanlarını etkileyen bir değerdir. Bir inşaatın temeline hileli malzeme koyan müteahhitten, buna göz yuman belediye yetkilisine; ruhsatsız binaya sessiz kalan denetçiden, bu düzene ses çıkarmayan vatandaşa kadar herkes bu çöküşün bir parçasıdır.
Sistematik Sorunlar ve Liyakat Erozyonu
Liyakat, bir toplumun gelişimi için vazgeçilmezdir. Ancak Türkiye gibi ülkelerde liyakat, siyasi bağlara, akrabalıklara ve kişisel menfaatlere kurban edilmiştir. Bir pozisyona, işi ehline teslim etmek yerine, yandaşlık, torpil ve rüşvetle atamalar yapılmaktadır. Bunun sonucunda:
1. Ehliyetsizlik: Yetkin olmayan kişiler önemli görevlere getirilir. Bu da karar alma süreçlerinde yanlışlara yol açar.
2. Sistemsizlik: Liyakat yerine sadakat ödüllendirildiğinde, sistemin çarkları işlemez hale gelir. Denetim mekanizmaları çürür, sonuçta felaketler kaçınılmaz olur.
3. Güvensizlik: Halk, sisteme ve yöneticilere olan güvenini yitirir. Her felaketten sonra "Kim sorumlu?" sorusu cevapsız kalır.
Vicdan ve Disiplin Eksikliği
Bir toplumda vicdan yoksa, adaletin tecellisi de mümkün olmaz. Yangında hayatını kaybedenlerin yakınları, enkaz altında kalanların aileleri için adalet arayışı yalnızca kâğıt üstünde kalır. Disiplin ise bu vicdanın somut bir yansımasıdır. Ancak disiplinden yoksun bir toplum, görevini savsaklayan bireylerle doludur.
Disiplinsizlik yalnızca bireysel değil, kurumsal düzeyde de kendini gösterir. Belediyeler, hükümet organları, denetleyici kurumlar... Hepsi görevlerini gerektiği gibi yapmadığında ortaya çıkan kaos, toplumu felaketlere sürükler.
Toplumun Temel Sorunları-Hırs, Menfaat ve Haset
Ahlaki çöküşün temelinde insanın kendi zaafları yatar. Hırs, tamah, kıskançlık ve menfaat duyguları, bireylerin toplumun iyiliğini değil, kendi çıkarlarını önceliklendirmesine yol açar. Şu tabloya bakalım:
Hırs: Daha fazla kazanma, daha hızlı yükselme arzusuyla insanlar birbirini ezmekten çekinmez.
Tamah: Daha fazlasını istemek, hiçbir zaman yetinmemek... Bu açgözlülük toplumsal yozlaşmayı körükler.
Haset ve Çekememezlik: Bir başkasının başarısını, emeğini ve hakkını hazmedememek, toplumsal dayanışmayı imkânsız kılar.
Bu özellikler, toplumun dokusunu parçalayan en büyük tehlikelerdir. Çünkü bunlar, bireylerin ortak bir hedef için çalışmasını değil; birbirini baltalamasını teşvik eder.
Çözüm Nerede?
Sorunun köküne inmek için samimi bir yüzleşme şarttır. Sorun, yalnızca bireylerde değil; aynı zamanda sistemde, değerlerde ve kültürde yatmaktadır. Çözüm önerileri şu şekilde sıralanabilir:
1. Ahlaki Eğitim: Ahlak, toplumun temel taşıdır. Çocukluktan itibaren bireylere doğruluk, dürüstlük ve sorumluluk bilinci aşılanmalıdır. Bu eğitim yalnızca dinî bir çerçevede değil; evrensel etik değerler temelinde verilmelidir.
2. Liyakatin Öncelenmesi: Kamu kurumlarında, özel sektörde ve toplumun her alanında liyakat esas alınmalıdır. Bu, uzun vadede güveni ve kaliteyi artıracaktır.
3. Denetim Mekanizmalarının Güçlendirilmesi: Denetimsizlik, felaketlerin başlıca sebeplerinden biridir. Denetim mekanizmaları bağımsız, tarafsız ve şeffaf bir şekilde çalışmalıdır.
4. Toplumsal Vicdanın Canlandırılması: Vicdan, bireysel bir erdem olmaktan öteye geçmeli, toplumsal bir norm haline gelmelidir. Bu da ancak kültürel değişimle mümkündür.
5. Adaletin Tesisi: Hangi siyasi görüşten, inançtan ya da etnik kökenden olursa olsun, herkesin adalet karşısında eşit olduğunu hissetmesi gerekir. Adaletin olmadığı bir toplumda çürüme kaçınılmazdır.
Sorumluluktan Kaçmanın Bedeli
Bir toplumda herkes suçu bir başkasına atarak sorumluluktan kaçarsa, çöküş kaçınılmaz olur. Felaketlerin ardından yapılan suçlamalar ve siyasi tartışmalar, esas meselenin üzerini örter. Bu noktada sormamız gereken soru şudur: "Ben bu toplumun neresindeyim ve bu çöküşte benim payım nedir?"
Sorun partilerde değil, insanın özündedir. Eğer ahlak, liyakat ve vicdan toplumun temel değerleri haline getirilmezse, daha çok enkazın başında ağıtlar yakılır. Hakikat, ancak bireylerin ve toplumun samimi bir yüzleşme yapmasıyla ortaya çıkar. Ve bu yüzleşme, ne kadar ertelenirse bedeli o kadar ağır olacaktır.
Erol Kekeç/25.01.2025/Sancaktepe/İST