1
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
170
Okunma
Kör, nasıl gidiyorsun diye sormuş Topal’a. Topal da Kör’e “Gördüğün gibi…” demiş. Bu diyalog, sadece bir halk deyişi değil; toplumun aynası, çıplak gerçeği. Evet, şu anda aynen o vaziyetteyiz. Ancak bu vaziyet sadece bir tablonun resmi değil; bir çığlığın yankısı, bir sessizliğin haykırışı.
Bir tarafta hayatın akışından memnun olan, gelen ağam giden paşam diyen, elindeki cımbızı ve aynasıyla meşgul olan bir zümre var. Onlar için dünya, bir tiyatro sahnesi gibi: perde açılır, oyun oynanır, perde kapanır. Ama sahnede olanı biteni seyretmekle yetinirler. Seyirciler koltuğundan kalkmaz, perde arkasında olup biteni görmez. Onların tek kaygısı, sahnenin güzel görünmesidir.
Diğer tarafta ise perdenin ötesinde ezilen, horlanan, sesi duyulmayan bir topluluk var. Onlar çökmüş bir ekonomi, boşa çıkan umutlar ve kaybolan gelecekler içerisinde hayatta kalmaya çalışıyor. Bu insanlar, bir çocuk için bir dilim ekmeğin, bir anne için bir tas sütün ne kadar hayati olduğunu her gün yeniden yaşıyor.
Sistemin Uyanmaz Seyircileri
Elinde cımbız ve aynasıyla yaşayanlar, acaba gerçekten nerede yaşadıklarının farkında mı? Şu soruyu kendimize sormalıyız: Toplumsal sorumluluğumuzu kaybetmek bizi ne kadar insan yapar? Çünkü o “umurunda mı dünya” diyerek yaşayan insanlar sayesinde, düzensizlik ve adaletsizlik pekala kendini devam ettiriyor. Onlar sustukça, sistem daha gürlüyor. Onlar ışık saçmadıkça, karanlık daha da koyulaşıyor.
Peki ya öbür taraf? Sistem karanlık olunca onların gölgeleri bile siliniyor. Ekmek kavgası, şehirlerin gri sokaklarında sessizce verilen bir savaş haline gelmiş. İş arayan bir baba, sobasız bir evde titreyen bir anne, ödevini mum ışığında yapan çocuklar… Bu sessiz hikayeler, toplumun çok güzel sahnelediği şovun ardında gizleniyor.
Acıların Ortaklığını Anlamak
Oysa ki şu anda dünya, paylaşımın önemini anlamamız gereken bir dönemde. Acıları çoğaltan şey, ayrılık ve duyarsızlık. Bir insanın başkalarından soyutlanması, toplumun şahsiyetini kaybetmesi demektir. İşte bu nedenle şu soruyu sormaktan geri durmamalıyız: Kendi acımızı anlamadan, başkasının çaresizliğini anlamış olabilir miyiz?
Toplumlar, ancak dayanışmayla var olur. Bu dayanışmanın çıkış noktaları, körün göremediği, topalın yürüyemediği ama yine de bir arada oldukları o sade gerçekte saklıdır. Birimizin çaresizliği, hepimizin meselesidir. Ancak bunu anlayarak çıkış yolu bulabiliriz.
Birlikte İleri Gitmek
İşte bu manifesto, sadece bir çağrı değil; bir silkiniş, bir uyanış içindir. Sistemi sorgulamak, söylemlerden öteye gitmektir. Adalet, sadece çıkar örgütlerinin yüreklerinde değil, halkın vicdanında yaşamalıdır.
Artık cımbızı ve aynasıyla yaşayanlara şu soruyu sormalıyız: Karanlık bir tiyatronun seyircisi olmanın o koltuğunu bırakmaya hazır mısın? Toplumun yaralarına elini koymaya cesaretin var mı? Ve unutma, perde kapandığında herkes aynı sahnededir. Ne topallık ne körlük kalır, sadece gerçekler aydınlanır.
Haydi, hep birlikte ışık olalım. Gördüğün gibi olmasın diye…
Bahadır Hataylı/16.01.2025/Sancaktepe/İST