Kadının yüzünden kötülük akıyordu, nalet biri olduğunu hal ve hareketleriyle belli ediyordu. Boşuna dememişler insanın içi dışına yansır diye. Tam da öyle biriydi. Yüzüne bakılmayacak kadar çirkindi. Kendisi de biliyordu kendini yine de rol kesiyordu. Alıcısı olmayan çürük, küflü, kokudan yanına yaklaşılmayan pazar tezgahına yapışmış ürünler gibiydi. Utanmaz olduğundan kendini çirkin şekilde sergilemekten çekinmiyordu. İnsanlara verdiği rahatsızlıktan anlaşılmaz derecede keyif alıyordu. Bodurlardan korkacaksın derler ya tam da onun için söylenmişti.
Bugün onu yine tezgahta gördüm, hemen yolumu değiştirdim, çirkefi bulaşmasın diye. Tezgahın arkasında da satıcısı ürününü pazarlama peşine düşmüştü. Göz var nizam var, bu neyin pazarlaması. Pardon da hangi kaliteden söz ediyor satıcı!
Hem satıcısının da onun arkasında ağza alınmayacak şeyler söylediğini herkes duymuştu, acaba o da biliyor muydu? İki utanmaz tencere kapak olmuş şimdi, genelde fokurdatıyorlar. Şaşırtıcı! Tereciye yere satmanın peşine düşmüş zavallılardan b
aşka birşey değiller. Onları gören yolunu değiştirince şuh şekilde tezgaha uzanmış mal, satıcının elinden mikrofonu alıp başladı kendi çalıp kendi söylemeye hasbam. Karga sesi, kaz ayaklarıyla tezgaha o kadar yakışmıştı ki işte şimdi kayığını buldu dedirtti.
Güzel ya da çirkin olmak değildi konu, bunların ruhları ekşimiş süt gibi kokuyordu. Kusur arayanlar kendi kusurlarını örtme derdine düştükleri için sağa sola saldırırlar.
Ruhunu ve bedenini satmış ve satmaya alışmış kişiler kendilerinin tam zıttı olanlarla kavgaya tutuşmak için fırsat kollarlar. Onurlu insanların böyle ucuzlarla işi olmaz. Ama onlar ne pes ederler ne de bunu anlarlar. Genetik kodlarında sorun vardır, hiçbir tedavi bunları insan yapamaz.
Kötü insanların Sela’sı da okunmaz.
İyi insanlar kusurlarıyla da güzeldir.
Ben kusurlarımı seviyorum, keşke siz de sevebilseydiniz.
Sude Nur Haylazca
(Vaha Sahra)
14 Ocak 2025
23:57