...yine de en iyi şey, sevilen bir kadının yanında, konuşmadan, yalnız onun beraberliği duygusu ile tamamen mutlu bir gece geçirmektir. fazlasını aramamalıyız; çünkü iki varlık hiçbir vakit tek olmaz. maupassant
Gule
Gule
@gule

Dilinin altındaki baklayı çıkarma hayat, yaşayıp görelim

13 Ocak 2025 Pazartesi
Yorum Yaz

Dilinin altındaki baklayı çıkarma hayat, yaşayıp görelim

0

Yorum

36

Beğeni

0,0

Puan

812

Okunma

Okuduğunuz yazı 13.1.2025 tarihinde günün yazısı olarak seçilmiştir.
Dilinin altındaki baklayı çıkarma hayat, yaşayıp görelim

Dilinin altındaki baklayı çıkarma hayat, yaşayıp görelim




Okuldayız. Hocamız "Herkes seçtiği bir şarkıyı buraya gelip söyleyecek!" diyor. "Burası" dediği yer de öğrencilerin boy ölçülerinin mezura yerine cetvelle alındığı yer oluyor mecazen...Fizikçimiz Zeki Bey geliyor aklıma...Ortaokul 2. sınıftaydım. Dönem ödevini 20 sayfalık, formülleri renkli ispirtolu kalemlerle yazıp, şemalarla çizip, A4 şeffaf sunum dosyasıyla beraber adamın eline tutuşturmuştum. Dört dörtlük kitap gibi kaç hafta üstünde çalışmış, saatlerce kafamı hiç kaldırmadan ter döküp emek vermiştim. Zeki Hoca dosyayı alıp şöyle üsttden kabaca, bir kitabın arasında küçük bir notu ararcasına sayfaları gelişigüzel çevirmiş; matbaadan yeni çıkmış gibi duran bu muazzam manzarayla karşılaşınca şaşırmıştı. Sanki akademik bir öğretim üyesinin tezini eline almış da onu inceliyordu. Şöyle kafasını yukarı kaldırıp, bana bi bakmıştı ki acıklı acıklı...Öyle derbeder yerin dibine sokmuştu ki beni, o kısacık zaman zarfında bile sanki iliklerim kuruyup gitmiş, sanki üstümden koca aylar, yıllar geçmişti. Taraklı burnunun ucunda, asmalı köprüden suya atlamamak için direnen, o ince çerçeveli yuvarlak cam merceğin içinden gözlerimin içine bakmasını beklerken; ciddiyetinin ve asabiyetinin yeterince anlaşılmamış olmasından şüphelenmiş olacak ki; bi zımpara olsa da ağzını burnunu düzeltsem dediğim o kemikli çıkıntının ve gözlüğünün dışında kalan bir açıdan dik dik bakıp, otoriter sesiyle kelimelerini tane tane seçerek üstüne basa basa demişti ki:

"Tahtaya kaldırıp hepsini tek tek soracağım sana kızım! Umarım dersini iyi çalışmışsındır ve burda yazılanların hepsini anlamışsındır!"


Kan ter içinde, kıpkırmızı kesildiğimi ve dayak yiyip nakavt olmuş gibi kuzu kuzu sırama gidip oturduğumu hatırlıyorum. Zeki Hocanın tersi pisti, çocukların kulak memelerini evire çevire pestile çevirip, sert tokatlarıyla tahtaya çakıp, okula saldığı meşhur namıyla ünlüydü. Onun gözünde biz öğrenciler adeta bu okulun Şeytan Adası’nda esir tutulan Papillon’ları, o da dört tarafı sularla kaplı bu çıkmaz mapusun bir numaralı kötü gardiyanıydı. Papillon güzel filmdir bu arada seyretmeyenler seyretsin, ne dediğimi anlarsınız.


Stresten uykularımın kaçıp, saçlarımın ağarmasının ve on yaş birden yaşlanıp hayattan kopuşumun müsebbibi olan Zeki Bey...Her hafta beni kaldıracak diye yüreğim ağzımda geliyordum okula. Abimden özel dersler alırken bi yandan da "kurtuluşun yok kızım yandın sen!" deyip gözümü iyice korkutuyordu. "Kızım okulun birincisi duruyor karşında! Ben bile nasibimi almışım adamdan, sen ne diyosun? Adam birini paralamaya yer arıyor zaten! Bu ödevi almadan önce düşünecektin. Sanki bana profesör olmuş! Bak hele bak! Bi de adamı iyice kudurtacak kat kat dosya hazırlamış! Senin bi poh bildiğin yok, diplomanı yırt çöpe at! der gibi yüzüne adamın tövbe tövbe! De ki senin neyine be kızım? Yürek mi yedin sen?"


İçimdeki yangına su taşımak yerine körükle gidip iyice ateşimi alazlayıp duruyordu abim. Eteklerimin tutuştuğunu görünce keyfine diyecek yoktu. Abim de fırsattan istifade edip kozunu benimle paylaşarak, düşman sahasına esir düşecek bu yaralı askeri için, hiç vakit kaybetmeden kollarını sıvamış ve savaşa hazırlayıp cepheye sürmek için de seferberlik ilan edip, talimler yağdırarak başıma rütbeli komutan kesilmişti. Bir hafta uyur gezer vaziyette, dünyadan tamamen kopmuştum. Her hafta giyotinle, ipe gitmek arasında gidip gelerek, haram zehir zıkkım olan uykulardan kan ter içinde uyanıp, hangisinin bu işkenceyi uzatıp süründürmeden, en kestirme yoldan bir an evvel kãbuslarımı kökünden kurutup bitireceğinin hayalini kuruyordum kafamda. Zeki hocamla göz göze gelmemek için -hangi akla hizmet ön sırada da oturuyorsam artık!- başımı hiç kaldırmıyordum yerden. Günler günleri, haftalar haftaları kovaladı. Yok! Adam inat etmiş kaldırmıyor kara tahtaya -bizimki yeşildi o zamanlar-


Her gün çalış çalış zehir gibi olmuştum, kaldırsın da sıramı salim diye gün sayıyordum ama nerdeee? Öyle ki annem sofrada "kızım ekmeği uzatsana!" diyecek olsa, başımın üstünde gezen bu hülyalı bulutlarla; Newton’un eylemsizlik yasasının üstüne bir de bu vurdumduymaz aldırışsız kayıtsızlığımı ekleyip ya kulağımı her şeye tıkayarak toptan hapı yutacağım, ya da "kuvvet eşittir kütle çarpı ivme annecim!" diyerek posta koyup resti çekeceğim.


Gelin görün ki derdimi de kimseye anlatamıyorum. Adam sümen altı etmiş güzelim dosyamı, utanmasam "Hocam beni unuttunuz burda!" diyeceğim, o kıvama gelmişim, içim dışım formüllerle allak bullak olup fokur fokur kaynayıp taşmış ama nasıl! Abim her seferinde soruyor "n’oldu hâlâ çivilemedi mi seni duvara?" O öyle dedikçe daha bi bileylenip gidiyordum o şeytan adasına...Hançeri saplasalar şurama kanım akmaz, çelik gibi kaskatı kesilmişim. Haftanın iki saatlik geçen dersinde ben yılların bedelini bi seferde ödemişim dersiniz. Bir ay geçti tık yok...iki ay geçti yok. O sert mizaçlı adam gitti yerine melek gibi suspus biri geldi. Ya bizim dosya zaman aşımına uğradı ya da adam evde Picasso’nun Avignonlu kızları gibi duvara astı bütün formülleri...


Sonra bir gün sınıfa bütün haşmetiyle geldi dedi ki "haftaya yazılı sınav yapacağım sizi!" Mevlana gibi zaten "hamdım, piştim" şimdi de yandım kül oldum, sen ne diyosun aga? Neyse dedik, bu adam da bi cins yahu! Ne kötüsü çekiliyor ne de bu dut yemiş bülbül hali...Sınav günü soruları görünce gözlerimize inanamadık, o kadar kolay ki, hiç onun tarzı bile değil. Bu adamın dersinden dört alınca sevinir göbek atardık, onluk sistemdi o zamanlar. Ohooo! Bu ne ki hocam çocuk oyuncağı! Adam gitmiş yerine bambaşka biri gelmiş, sessiz sakin, ne kimseyi tartaklıyor, ne makas alıyor yanağımızdan, ne de hamur yoğuruyor kulak mememizden...


Bir gün de geldi dedi ki: "Benim tayinim çıktı çocuklar, artık benim yerime başka bir öğretmen dersinize girecek!"


İnanır mısınız üzüldük adam gidiyor diye, tam da dedik aramızı düzeltmiştik. Gelen gideni aratırmış, Zeki hocamız gitti yerine neyse ki çok yumuşak kalpli pamuk gibi şeker bi adam geldi. En sevdiğim hocam oldu hatta, ha melek ha o, adam gibi bir adamdı, ismini hatırlamıyorum ama...Kötüler nasıl bir travma yaşatıyorlarsa demek ki unutulmuyor asla! Böyle güzel adamların da isimleri unutulup gidiyor.


Öhö öhö! Unutuyordum az kalsın, Zeki hocama sunduğum dönem ödevinden 10 almış ve okul tarihine adını altın harflerle yazdırmış biri olarak, hem bu puanın kolay kazanılmayacağının, hem de ağzımın payını, çok güzel bi hayat dersiyle burnumdan fitil fitil getirerek almıştım. Çocuk yaşta saçlarıma akları düşürmüşsünüz hocam! Saygılarımı sunar, ellerinizden öper arz ederim!

...

"Evet hazırsanız başlıyoruz çocuklar! Seçtiniz mi şarkınızı ,söylemek isteyen? Ya da durun sırayla şöyle en önden başlayalım."


İmdaaaat kurtarın beni! Burda da mı en öndeyim ya! Bu kabak benim başıma patlıyor ama niyeyse hep!
"Üzgünüm hocam! Bi şarkı vardı söylerdim ama ezbere bilmiyorum."
-Dert ettiğin şeye bak, sorun değil, ismini söyle bana hemen çıktısını alır gelirim bilgisayardan.


"Eh madem illa ki bi şarkı icra etmemi istiyorsunuz, naçizane ben de dilim döndüğünce size takdim etmekten şeref duyarım efendim."

Bir şarkının adını lütfedince kadın da hemen çıkıp gidiyor sınıftan. N’apalım, kağıda bakıp bakıp anıracağım artık...Sonra da kafam donk ediyor, ulan madem öyle kolay bi şey seçseydin bari, de mi? Sanki konservatuvardan mezunum anasını satim! Aklıma gelen ilk isim oydu düşünmeden salladım gitti öyle, şimdi rezil olacağım el aleme iyi mi!

Beş on dakika sonra kadın çıkıp geliyor, kağıdı veriyor elime bu sefer de ben mırın kırın edip kıvırtıyorum.

"Hocam af buyurun! Bi eşşeklik ettim ama bunu icra etmem imkânsız çok zor! Hani ne bilim Sezen Aksu olsa hayhay seve seve...Ahmet Kaya deseniz başımla beraber ama o an aklıma nerden geldiyse bu şarkı höööt diye çıkıverdi öyle ağzımdan! ’Ben yoruldum hayat’ı seslendirsem olmaz mı hocam ya? O daha kolay sanki ha hocam ne dersiniz? İstirham ediyorum lütfen üstüme gelmeyin hocam!"



♧m.g♧


Paylaş
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Dilinin altındaki baklayı çıkarma hayat, yaşayıp görelim Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Dilinin altındaki baklayı çıkarma hayat, yaşayıp görelim yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Dilinin altındaki baklayı çıkarma hayat, yaşayıp görelim yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu yazıya yapılan yorumları okuyabilmek için üye olmalısınız.

Yazının Şiirin sahibi eklediği yazısının yalnızca site üyeleri okuyabilir seçeneğini işaretlediği için yazıya yapılan yorumları göremezsiniz.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ