- 152 Okunma
- 4 Yorum
- 4 Beğeni
Değerleri Değersizleştirenler
Değerleri Değersizleştirenler
Yeryüzünün konukları biz insanlar, hayatımızı kendimize zehir etmek için elimizden geleni yapıyoruz. Sanki bu asrın insanları, yaşadığı yeryüzüne kötülük tohumları ekmek için birbiriyle yarışıyorlar. İnsanların gönüllerinde çiçek çiçek açan o sevgi tomurcuklarını birer birer koparıp, yerine zakkum ağaçları dikiyorlar!
Yürekleri kanatan, insanları insanlığından çıkaran yüzlerce mel’un sözler, davranışlar sıralı halde maskeli bir görünümle sergileniyor. Şeytanların bile akıl edemeyeceği hile, düzenbazlık, ahlaksızlık, yalancılık ve sahtekârlık bu asırda sıradanlaşıp, yükselen bir değere dönüşüyor.
İnsanlar, misafir olarak geldiği bu dünyayı yaşanır kılmakla vazifelendirilmiştir. Başarmak için çeşitli yeteneklerle donatılmıştır. Akıl, mantık, vicdan; bu silahlar soyut kavramlardır ancak varlığı sabittir. Beş duyumuz ile yeryüzünü imar edebiliyoruz. Bilgileniyoruz; icatlar ve keşifler yapıyoruz. Bilim ve teknoloji ulaşabileceği en üst noktaya ulaşmış durumda. Uzay, yapay zekâ, bilişim teknolojileri ve robotlar çağını yaşıyoruz. İşte bu gelişmeler ilim yapmakla mümkün oluyor.
Bilimin ve teknolojinin insanlara büyük faydaları vardır mutlaka ancak bu asrın insanları, bilimi ve teknolojiyi kullanarak yeryüzünü yaşanamaz hale getiriyorlar. İnsanlar, hileli yollarla kazanç sahibi olabiliyorlar. Yalan söylemenin bin bir yöntemini yine bilim ve teknoloji sayesinde buluyor ve uyguluyorlar. Sanal aşk, sanal evlilik! Sanal para! Yapay zekâ! Sıralı halde uzayıp gidiyor.
Baş döndürücü bir hızla devam eden bu gelişmeler, insanları da farklı yönlere çekiyor. Bu girdaba kapılanlar, insanlığa ait ne kadar değerli hasletler var ise o değerleri kullanarak çıkar elde ediyorlar. Tüm insani vasıflar topyekun yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalıyor. Millet diyorsun, millet kavramının içi boşalıyor; milli olan ne kadar değerlerimiz var ise birer ikişer yok ediliyor. Din diyorsun, dine ait olan tüm değerler üçer beşer yok ediliyor. Vatan diyorsun, altı da üstü de talana açılıyor. Adalet diyorsun, adaletin terazisini kırıyorlar! Fakir-fukara diyorsun, “çalsaydı fakir olmazdı" diyorlar. Yardım diyorsun, verilen yardımlar organizasyonun başında bulunanların cebine boca ediliyor! Esnaf ve iş adamı diyorsun, müşterileri yolunacak kaz olarak görüyorlar. Böyle bir çağda insanlar, güven duygularını kaybediyor, zaman zaman kendinden şüphe edecek noktaya geliyorlar!
Ülkemizde ve yeryüzünde mutlaka gerçekten insani olgunluğa erişebilmiş milyonlarca insan vardır. Ancak şunu unutmayalım ki, insani değerler yükselmiyor, insan görünümlü mahlûkların çağı başlıyor ki bu gerçeği hiç kimse görmezden gelemez. Her ne kadar değersiz insanlardan uzak kalmaya çalışsak da, örgütlü hareket ettiklerinden ve dünyanın dümeni de bu değersizlerin/hayvani varlıkların elinde olduğundan gerçek insanların çabaları karınca kararınca nispetinde kalıyor.
Kanımca; insan denilen mahlûk, kendiyle yüzleşecek dönemi çoktan es geçmiş görünüyor. O içindeki insanı fısıltılar, nefesler kendi içine çökmüş durumda. Ne zaman uyanır, ne zaman harekete geçer bilemiyorum. İnsanlığın yükseliş çağının başlaması için çok farklı bir şeylerin olması gerektiğine inanıyorum. O farklı şeyi kimin bulacağı, nasıl bulunacağı ve ne zaman bulunup hayata geçirileceği henüz bilinmiyor!
Bu konuda dini referanslara dayanan bir takım bilgiler okuyoruz. Kimi dinler, Mesih İsa’nın geleceğine ve yeryüzünde kötüleri yok edip, barışı ve adaleti sağlayacağına inanıyorlar. Müslümanlar da Mesih İsa’nın ve Mehdi’nin yeryüzünde zuhur edeceğini, kötülüklerle savaşıp, yeryüzünde barışı ve huzuru sağlayacağına inanıyorlar! Aslı tahrip edilmiş dinler, bu bilgileri insanların zihnine kodlamışlardır. Aslı korunan Kuran’da ise, Mesih İsa’nın, Hz. Muhammed’in soyundan gelen Muhammed Hasan El-Askeri’nin Mehdi olarak geleceğinden bahsedilmez. Bu inanç biçimi; Hristiyanlığın ve uydurulmuş bir takım hadislere dayanan Sünni-Şii inanışından başka bir şey değildir!
Sizce de çok garip değil mi? İnsanları özüne kavuşturmak isteyen nice dinler gelip-geçti. Nice nebiler mücadele etti ve bedel ödediler. Kısa zamanlı, huzurlu hayata uyanış dönemleri oldu. Bu dönemlerde insanlar, insani vasıflarını harekete geçirmeyi başardılar. Kimi insanlar da şartlar tersine döndüğünde aslına rücu ettiler! Yani insani çizgiden çıkıp, yine şirretliğe devam ettiler. Bu durumda şöyle düşünmek yanlış mı olur acaba diye kendime sormadan edemiyorum: İnsanları insan yapan inançları mıdır, yoksa dinleri midir? Eğer dinler, insan olamayanları insan yapsaydı yeryüzünde kin, öfke, nefret, katliamlar ve adaletsizlikler olmazdı. Yine kendimce; önce insan olmak gerekiyor. Din bir inançtır. Toplumsal yaşantının ve inancın temel ilkelerini içeren Allah’ın bildirimleridir. Bu nedenle, içi şeytan, dışı insan görünümlü mahlukların dinleri olsa ne işe yarar? Bu mahlûklar, sadece inanmış olurlar ama inandıkları gibi yaşamadıklarından inançlarının da kendilerine hiçbir faydası olmaz diye düşünüyorum.
Son olarak şunu söylemek isterim; “değersiz insanlardan uzak duralım; zira değersiz insanlar, değerleri değersizleştirmek için yaşarlar.” Bu insani prensip, kötülüğün yükseldiği bu çağda ne kadar işe yarar bilemem ama insanlar, değerlerini her şart altında yaşamalı ve yaşatmak için örgütlü mücadele etmelidir.
İnsan denilen varlık bir muamma; çöz çözebilirsen…
YORUMLAR
Saygı değer üstadım, yarım yamalak öğrendiğimiz hiç bir şeyden fayda göremeyiz. Örnek verecek olursak bir konuda usta olamdığımız halde usta gibi davranarak o sanatı icra etmeye kalkarsak beceremeyiz. O yüzden bir insanın inandığı din hangisi olursa olsun din ahlaksız bir adamı düzeltemez. Bu gün gözümüzün önünde müslümanım diyenlerin ne halt ettiğini görüyoruz, duyuyoruz yada görsel ve yazılı basından öğreniyoruz. İnsan inandım demekle din olgunlaştırmaz, düzeltmez. Toplum olarak dinimizi biliyormuyuz desem toplumun çoğu inandığı din den bihaber olsa da en azından dinimizin ne emrettiğini duymuş ve öğrenmiştir. Hırsızlığın, yolsuzluğun, zinanın, çalıp çırpmanın, kul hakkı yemenin ve kamu malını yağmalamanın günah olduğunu bilmeyenimiz yok diyebiliriz... İşte, inandım müslümanım dediği halde şu saydıklarımı yapıyorsa işte bu adamın inandım demesi gülünç değilmi.? İnsanı insan yapan ahlaktır, ahlak yoksa yukarıda sayılanların tümünü yapar. Hz. Allah cc.li "ey Habibim ben seni ahlakı tamamlamak için gönderdim" diyor...Yazınızdan fikir sahibi oldum. Emeğinize sağlık. Tebrik ediyorum...Selam ve saygılarımla..
Halit Durucan
Ben dinin gereksiz bir unsur olduğunu asla söyleyemem. Gerçekten insanları doğru yola sevk eden bir unsurdur. Ancak ne hikmetse çocuk tacizleri, kul hakkı yeme, hırsızlık, yolsuzluk deyince hepsinin altından kimlerin çıktığını da görüyoruz.
Din tebliğ edildiği gibi kalmamış veya öyle yorumluyorlar...
Camilerde hocalar bile onlara yaranmak için İslam'ın zenginliği teşvik ettiğini söylüyorlar.
Nedenmiş:
Zekat verip sevap kazanacaklarmış v.s.
O zaman Hz. Ömer fıkıh kurallarını bilmiyor olmalı ki giydiği cübbede 12 tane yama varmış...
Ve malum kişiler kadar fıkıh bilgisi yokmuş ki saraylarda yaşamamış.
Saygılar...
Halit Durucan
Tapıcılığın izahını yok artık bende. Bunun yanında iç organlarımın da çoğu belki de yüzde 98 i benden habersiz çalışıyor, kendime hükmedememenin de izahı yok. Mesela bugün Cuma, ban kalırsa Uğursuz gün lakin bir başkası ne diyor kutsal gün falan. Yarın Cumartesi biri için tatil diğeri için önceki günden farkı yok.
Tanrı veya Allah kendisini tarif edemediği gibi, insan da kendisini tarif edemeyecek, edemiyor. O yüzden Tanrıyı kim tarif eder bilmem de, insanı yapay zeka tarif edecek önümüzdeki süreç bu şekilde ilerlemeli. Aklıma, nereden ne geliyor bilmesem de, mantık nedir onu da bilmem, tahmin, öngörü, altıncı his, iç görü... gibi içimde olanı ben tarif edemiyorum, o yüzden dışa, dıştan bakışa, görüşe ihtiyaç var. Bizim için bu; günümüzde devamlı güncellenen yapay zeka uygulamaları.
İnsanın ortalama 14 bin yıllık zaman diliminde ürrettiği tek gerçek şey; yapay zeka.
Bugün bir haberde "iman app" diye bir uygulama manşeti gördüm. App'yi biliyorsunuzdur; yazılımın kısaltılmışı. Yani kodlar. Bu iman app ne yapacak nasıl yol gösterecek, ne isteyecek...
Çünkü insanlar durmadan birbirlerinden bir şey istiyorlar. Tanrının da istediği söyleniyor, yazılıyor lakin bilemiyoruz. Peki App'nin isteme sürecine geçmesi mümkün mü?
Şimdiden bir çok app piyasada. Roma orduları, Cengiz orduları, Nazi orduları, Abd veya Rus orduları gibi girebildikleri her yere giriyorlar. Maksatları ne? Bir tane aşırı zenginler kulubü plan yapıyor, isteklerini sıralıyor; şuradan şu var alalım, burada bu var kullanalım, ordudaki askerler ise piyon. Sistemin en alt parçası.
İnsanları korkutan da bu; app'nin istemeye başlaması ve vermeye kadir olma durumuna geçmesi.
Bir çok çevrim içi oyunca izlenimim, reklamlarında gördüğüm; tarihi ve mistisizm karakterleri yeniden canlandırmak ve yönetmek, tuşlarla, joistiklerle.
Keşke diyorum; edebiyat çerçeveli konularda zaman harcamasaydık, çünkü yazım tıkandı. Önü açık olan ise; görsel hikayeleri insanların eline vermek. Bunlar oyun tetrisleriyle başladı belki yeni çağda, şimdi akıllı telefon oyunlarına döndü, yarın...
Üzgünüm üstadım, kısa devre yaptı zihnim..
Bir çay gönderiyorum, afiyet olsun.
En sevenlerinize emanet.
Y.
Halit Durucan
"Bu nedenle, içi şeytan, dışı insan görünümlü mahlukların dinleri olsa ne işe yarar? Bu mahlûklar, sadece inanmış olurlar ama inandıkları gibi yaşamadıklarından inançlarının da kendilerine hiçbir faydası olmaz diye düşünüyorum."
Bu iki cümleye takıldım. Çok ilginç doğrusu. İnsana mahluk demek... Bir aşağılama var burada sanki. Empati eksikliği var gibi geldi bana. Biraz da kendini tanımamak belki... Siz kendi samimiyetinizden ne kadar eminsiniz? Hadi siz eminsiniz. Hoş, pek de bir önemi yok ama ben sizden ne kadar emin olabilirim? Bunu geçiyorum. Bugün samimi iman sahibi olsanız bile yarın bunu kaybetmeyeceğinizin garantisi var mı? Ya siz de birgün mahluk diye nitelendirdiklerinizin durumuna düşerseniz... Düşmez kalkmaz bir Allah. Böyle bir ihtimal de var. Allah muhafaza. Yahut yarın mahluk dedikleriniz samimiyet kazanırsa... Veren de O, alan da... İstediğine verir, istediğinden alır. O zaman mahluk diye nitelendirilmeyi kabul edebilecek misiniz?
İnsan kendi samimiyetsizliğinin farkına varamayabilir. Özellikle güven duygusundan yoksun büyümüş insanlar, kendilerini pek tanıyamadan yaşamak zorunda kalabiliyor, asıl kendiliklerini kabullenemedikleri için gayri ihtiyari ikincil bir kişilik örüntüsü inşa edebiliyorlar. Zor bir durum. Acı tarafı, bu inşa sürecinde mensubu oldukları dini ya da benimsedikleri ideolojiyi bile kullanabiliyorlar. Olmasa keşke ama oluyor. Bütünüyle engellenebilir birşey değil. Farkına varsalar yapmazlar herhalde. Bütün bunlara rağmen aşağılanmayı hak ettiklerini düşünmüyorum. Hoş. Kimsenin herhangi birşeyden dolayı aşağılanması gerektiğini de düşünmüyorum. Aşağılamak en çok aşağılayana zarar veriyor çünkü. Direnç oluşturup aynı ya da daha üst perdeden karşılık verilmesine neden oluyor. Özellik umuma açık bir yerde, üzerine düşünülerek yazılmış bir yazıda aşağılayıcı ifadeler kullanılması farklı şeyleri düşündürüyor insana. Aslında sizinkisi basit. Daha ağırlarına, hatta İslam'ı ve müslümanları doğrudan hedef alan yazılara da rastlamak mümkün oluyor burada. Anlayacağınızı umarak size denk geldi diyelim.
Abartılı bir örnekle kapatayım konuyu. Ben bir ateisti aşağılayamam. Buna hakkım yok. Yarın müslüman olup Allah katında benden üst bir mertebeye çıkmayacağının garantisi yok çünkü. Aynı şekilde benim de imanımı kaybetmeyeceğimin garantisi yok. Allah korusun. Dinsizliğini, benim dinime beslediği kin ve düşmanlık üzerine inşa etmiyorsa sesimi de çıkarmam. Benim nasıl ki kendi dinimi anlatma hakkım varsa onun da ateistliğini anlatmaya hakkı var. Yeter ki bunu yaparken din düşmanlığı ile hareket etmesin.
Halit Durucan
Kul Seyyah
SİLÜET
Seküler kitlenin yaptığı da bu. Efendim biz samimi müslümanları ayrı tutuyoruz diyorlar ama Allah diyen hemen herkesi "dinci, din istismarcısı" olarak etiketlemekten de geri durmuyorlar. Nefslerinin istekleri doğrultusunda İslâm ve müslüman tanımı yapıyorlar. Din Allah ile kul arasındadır gibisinden ifadelerle İslam'ı toplum hayatının dışına itmeye çalışıyorlar. Onlara göre İslam'ı hayatının merkezine alan herkes dinci, istismarcı, sahtekar ve yalancı. Kendileri pirüpak. Hepsi sütten çıkmış ak kaşık. Maşallah. Allah nazardan saklasın.
Bilemiyorum. Halit bey gerçekten iyi niyetli belki de. Ama bu yazıyla yaptığı seküler kesimin değirmenine su taşımaktan başka birşey değil. Ortada bir değer varsa illla ki istismar eden birileri çıkacaktır. Bunu bütünüyle engelleyemeyiz. Değer bir din olur, ideoloji olur, yaşam tarzı olur, tarihi bir şahsiyet olur. Önemi yok. Özellikle din istismarının gündemde tutulmaya çalışılması, insanın aklına "istismarın istismarını" getiriyor ki seküler kitle bunu çok iyi yapıyor.