Para, gübre gibi etrafa yayılmazsa işe yaramaz. baco
Erdoğan Ateşin
Erdoğan Ateşin

TOPLUMSAL DEĞİŞİMLERE FELSEFİ YAKLAŞIM

Yorum

TOPLUMSAL DEĞİŞİMLERE FELSEFİ YAKLAŞIM

4

Yorum

4

Beğeni

0,0

Puan

383

Okunma

TOPLUMSAL DEĞİŞİMLERE FELSEFİ YAKLAŞIM



TOPLUMSAL DEĞİŞİMLERE FELSEFİ YAKLAŞIM
İnsan üretim süreci içerisinde her biri kendine göre bağımsız değişkenler olarak adlandırabileceğimiz zaman, mekan (uzam), fiziki, coğrafi ekolojik ve bir bütün olarak toplumsal koşullar, yani üretim biçimleri, üretim ilişkileri, toplamda bütün dünya kültürleri ve yine toplamda dünya kolektifinin bilgi birikimleri ve bu süreçlerin birbiriyle olan etkileşim süreçleri, fizyolojik ve psikolojik oluşum ve etmenlerinin, etkileyiş ve yapılandırıcı gücüyle iç içedir.

Bunca karmaşık olay ve olgu, süreçlerin çok değişkenli, karmaşık düşünce ve pratik birikimlerin bütün sebep ve sonuçlarıyla, onları belli bir sistematiğe oturtmak, tarihsel süreç içinde ki yerlerine oturtmak, bilimsel olarak tarihsel süreç içerisindeki ilgi alanlarıdır. Genelde insan için bir disiplin ve etkinliği olan bu süreçler, aynı zamanda ne, neden, niçin, nasıl ? lara yönelerek yanıtlar arar, onları derinlemesine irdeler ve temellendirir. Analiz eder, tenkit eder-eleştirir; doğa, toplum ve insana dair olana ulaşmaya çalışır ve yöntemsel bir form oluşturur.

Dünyanın ekonomik, politik, kültürel alanlarda yaşadığı hızlı değişim, bu değişimin mekan ve zaman algılarımızı nasıl etkilediği önümüzdeki süreçlerin ortaya çıkaracağı toplumsal ve sosyal değişim ve gelişmeler sorunla ilgilenin insanın hayal dünyasını da etkileyerek, geleceğe yönelik düşünmeye zorluyor. Posmodernist sosyal ve kültürel biçimlerin ve yaklaşımların gelişen sürece ilişkin, zaman ve mekanın değişen boyutlarıyla eşzamanlılık, zorunlu ya da nedensel bağlantının varlığı, zaman ve mekan üzerindeki etkileri geleceğe dair güçlü kanıtlar bırakmaktadır.

Sürecin içeriksel zenginliğinin, onun insan düşünce üretimlerinin, ilk çağlardan bu yana sürüp gelen bilmeye, yapmaya, öğrenmeye, bilinmezliklerin kapısını aralamaya ve değiştirmeye dönük bütün düşünce birikimlerini, eylemlerini, içsel kuramsal yapısında bulundurmasından gelir. Düşünme, eyleme ve dönüştürmenin bütün tarihsel izlerini yaşanılan süreçlerin içinde bulabiliriz. İnsan düşüncesinin çağlar boyu, yüzyıllardır durmaksızın üreten; bilmeyi, yapmayı ve değiştirmeyi çözümlemede bilimin ve felsefenin derin izlerinin olması çok doğaldır.

İnsanın bitmek tükenmek bilmeyen bilme ve değiştirme merakı yeni süreçler ve sistemleri anlamada her zaman büyük bir çaba olarak devam edegelmiştir. Bugün içinde geçmekte olduğumuz tarihsel durumun anlaşılması ve açıklanması dünyanın ve sistemin ekonomik, politik ve kültürel olarak nereye doğru evrildiği bir sorun olarak düşünen her insanı ilgilendirmektedir. İnsanlık felsefi ekonomik bakış ve derinlik düzeyinde bir sürece evrilmiştir. Bugünü salt akli, ya da basit metedolojik yöntemlerle anlamak ve açıklamak artık çok zor.

Yaşamın toplumsal ekonomik politik, bilimsel, sosyal, estetik alanlarında, insan düşünceleri ve davranışlarına belli bir yön vermeye çalışan süreçlerini anlamak ve açıklamak için bugün daha çok felsefeye ihtiyaç duyulduğu zamanlardayız. Felsefe doğa ve toplum yasalarının, insan düşüncesinin ve bilgi süreçlerinin tartışmasını yapar. Felsefe, düşünce ile varlık, bilinç ile madde arasındaki ilişkinin çözümüne yöneliktir. O nedenle felsefe en genel anlamda evreni, doğayı ve toplumu hep irdelemeye çalışmış ve çözümler aramıştır. Platon’un" hayreti de bundandır. Platon hayretinden Platon felsefesi doğmuştur.

İnsanların başka insanlarla kurdukları, kurmak zorunda oldukları ilişkiler, iletişim, dilsel gelişim ve onun da ötesinde felsefe toplumsallaşma da muazzam bir rol oynamıştır. İnsanın yapıp etmeleri, eylemsel niteliği (praksis); iş ve üretim süreci, insan doğa çelişkisinin aşılmasının belirleyicileridir. (determination). Bu oluşumun temel etkeni hiç kuşkusuz, insanın geçim araçlarını ve gereksinimlerini karşılama isteği, güdüsüdür.(motive).

El ve beyin, madde ve bilinç oluşumunda yapısal dönüşümlü bir süreç bütünlüğü vardır. Beyin ve bilinç, bu oluşumun en yetkin, en yüksek biçimlenmeleridir. Maddeden, organizmadan hareketle beyne, bilince yönelen, sonra yeni üretim gereksinmesiyle tekrar maddeye yönelen yeni kazanımlara, yeni üretimlere yol açan; gelişkin, dinamik ve yaratıcı bir süreç ve oluşumdur. O nedenle insanın toplumsallaşması bu süreçten bağımsız değildir. Bu alan belli kesimleri dışında çok önemsenmemiş ve bundan dolayı da eğitim, bilim, sistem, metodoloji ve etkinliklerine yaklaşım, bugüne kadar hep el yordamıyla kuramsız, temelsiz ve kendi zeminlerinden koparılarak yürütülmüştür.

Eğitim süreç ve etkinliklerine felsefi temellendirmelerle, felsefi yaklaşımların sistematik çözümleyici bakış açılarından yanaşmak, kuramsal bütünlüklerden kök alan eğitim uygulamaları gerçekleştirmek, bilim felsefe diyalektiğinin verilerinden çıkış alan bir eğitim bilinciyle sorunlara yaklaşmak, eğitim uygulamalarına son derece yabancı bir görüş alanı oluşturuyor. Kuşkusuz nedenleri var bunun. Bunlar insanın tarihten toplumsal ekonomik yapıdan, kısacası geçmiş ve şimdiki sosyo-ekonomik politik yapıdan, kültürel boşluktan kurtulamaması kaynaklık etmektedir.

Her yeni toplumsal formasyon eskinin küllerinden doğar. İnsanlık tarihinin ekonomik, düşünsel, sosyal bütün üretimleri, sonuçta bir bütünlüğe ve birleşmeye (senteze) dayanır. Sonuç sentez ne olursa olsun, hayat durmaksızın kendini devam ettirir. Yadsıma -olumlama-yadsıma, yani inkarın inkarı. Bu aslında yaşamın özüdür, karakteridir, disiplinidir. Bütün evreni ve içine doğduğumuz dünyayı, yani nesnel gerçeklikten doğan düşün temellerini, köklerini araştırarak açığa çıkarmak ve bunları sistemleştirerek bilince ulaşmak, uslamlamak, bizi daha çok felsefi düşünmeye zorluyor.
Erdoğan ATEŞİN

Paylaş:
4 Beğeni
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Toplumsal değişimlere felsefi yaklaşım Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Toplumsal değişimlere felsefi yaklaşım yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
TOPLUMSAL DEĞİŞİMLERE FELSEFİ YAKLAŞIM yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Umay Alkım
Umay Alkım, @umayalkim
10.1.2025 11:26:33
Sayın Ateşin,

Yorumunuz için teşekkür ederim.

Tarihçilik anlayışında birden fazla görüş ve bu görüşü savunan önemli filozoflar ve tarihçiler mevcuttur. Örneğin Ekspresyonist Tarih Görüşünün doğmasında katkısı olan Spengler'e göre kültürler gelişi güzel doğarlar, gelişirler ve ölürler. dünya tarihini biçimlendiren ana unsurun kültür olduğunu varsayar.Böylelikle dünya uygarlık tarihi boyunca ortaya çıkmış sekiz tip kültür vardır. ( Mısır Kültürü, Babil Kültürü, Çin Kültürü, Hint Kültürü, Klasik İlkçağ Kültürü, Majik Kültür, Meksika Kültürleri, Batı Kültürü ) Spengler bu sekiz tip kültür çevresinde şu üç değişik gelişme basamağını saptamıştır:

Metafiziksel-dinsel kültürler
Simgeci erken kültürler
Sivil geç kültürler

Bu basamakların her biri kendi kültür çevresi içinde yaşar ve son basamakta hepsini çöküş bekler. Savunduğu bu anlayışa göre batı kültürü çöküş dönemindedir. (Bu görüşünden dolayı büyük tepki çeker.) Ekspresyonist tarihçiliğin çıkış teması modern sanattaki ekspresyonizmden temel alınarak geliştirilmiştir. Bu görüşe göre tarih insan yaşamının oluş şeklini anlamak ve kavramak için bir araçtır. Bu nedenle tarih tarihçilerden öğrenilmekten çok içe doğma, önsezi ve sezgi yoluyla ,muhakeme kullanmadan ortada olmayan bir şeyi sezme yoluyla öğrenilir. Bu görüşe göre kültürler doğar, büyür ve çökerler tezi ise yüzlerce yıl önce yaşamış olan İbn Haldun’un, devletler doğar, büyür ve çökerler görüşünden baz alınmış olsa gerekir. Bu görüş İngiliz Tarihçisi Arnold Toynbee tarafından da benimsenmiştir. Ancak Toynbee’nin görüşleri modern tarihçilik anlayışına daha yakındır. Toynbee, İbn Haldun gibi uygarlıkların yükseliş ve çöküşünde bir devr-i daim olayı görmekte, kişi ile toplumun biyolojik bünye birliğine inanmaktadır.

Toplumsal değişimlerdeki ana unsurları daha iyi anlamak adına tarihin bu çerçevedeki önemine değinmekle birlikte pozitivist, idealist, ekspresyonist, hümanist, materyalist, jeopolitik, sosyal tarihçilik anlayışlarıyla beraber değerlendirmek tarihin yaratmış olduğu toplumları anlamak adına fayda sağlayabilir. Kısaca Ekspresyonist Tarih Görüşüne değinmek istedim. Ama asıl değerlendirme bu sekiz farklı görüş üzerinden gidilmekle daha doğru bir cevaba ulaşılacağı kanısındayım. İnsanoğlu farklı görüşleri kendi bünyesinde sindiremediği sürece dönüşemez.

Saygılarımla.

Turgut Başar
Turgut Başar, @yazanadam
9.1.2025 00:41:51
Toplumsal değişimlerin incelenmesinde önerilen felsefi derinlik, insanın üretim süreciyle olan ilişkisini ve bu sürecin zihinsel evrimle nasıl iç içe geçtiğini etkili bir biçimde açığa çıkarıyor. İnsan düşüncesinin, üretim biçimlerinin ve toplumsal ilişkilerin birbirine bağlı bir evrimsel süreç oluşturduğuna dair bu anlayış, yalnızca günümüz toplumlarını anlamakla kalmaz, aynı zamanda geçmişten bugüne kadar olan felsefi düşüncelerle de derin bir bağ kurar. Marx’ın tarihsel materyalizminden, Hegel’in diyalektiğine kadar uzanan düşünsel gelenek, toplumsal yapıları belirleyen yalnızca ekonomik faktörlerin değil, aynı zamanda ideolojik ve kültürel unsurların da temel belirleyiciler olduğunu savunur. Bu bağlamda, toplumsal değişimleri bir bütün olarak kavramak, tarihsel süreçlerin derinlemesine bir analizini gerektirir.

Felsefi bir bakış açısının toplumsal değişimi anlamada taşıdığı önem, yalnızca geçmişin anlaşılmasıyla sınırlı kalmaz; aynı zamanda geleceğe dair potansiyel dönüşümleri keşfetmek için de kritik bir öneme sahiptir. Felsefe, insanın bilinç ve madde, düşünce ve varlık arasındaki ilişkisindeki evrimsel dinamikleri çözümlemeye çalışırken, bu süreçlerin toplumsal yapılar üzerindeki etkilerini de gözler önüne serer. İnsan, bilme ve değiştirme arzusuyla tarihsel olarak sürekli bir dönüşüm içindedir ve bu dönüşümün felsefi bir anlayışla şekillendirilmesi, toplumsal yapının evrimini daha derinlemesine kavrayabilmemize olanak tanır. Bu perspektif, yalnızca mevcut toplumsal yapıları eleştiren bir bakış açısı sunmakla kalmaz, aynı zamanda geleceğin toplumsal yapılarının şekillenmesinde felsefi bir rehberlik önerir. Güzel yazınız için tebrik ederim. Sevgi ve saygıyla...
Tüya
Tüya, @tuya
8.1.2025 22:39:37
Bilinç düzeyi yüksek, perspektif sunan kaliteli bir makale okudum.

Ne yazık ki şimdilerde, bu düzeyde, teorik yazan ve okuyan insan sayısı, giderek tükenmekte. İşte, en büyük değişimlerden biri de bu olsa gerek; hayat devam etse de...

Çok teşekkürler, saygılar, sayın Ateşin
Umay Alkım
Umay Alkım, @umayalkim
6.1.2025 16:35:58
Sayın Ateşin,

Yazınızı kutluyorum. Özellikle aydınlama çağında evrenselleşen dünyanın yani kozmopolitleşmenin sonucu ekonomik ve politik sistemin sürdürülebilirliği ne kadar mümkün? Bu yapının kültürlere olan etkisi ve ayrıca yeni sistemler ve süreçlerin insanlığı nasıl şekillendiriyor? insanın en çok merak ettiği konular arasında yer alıyor.

Saygılarımla.

© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL