11
Yorum
10
Beğeni
0,0
Puan
505
Okunma

2012 Temmuz’unda anjiyo oldum..
İki damar tıkalıymış. Biri %70 diğeri 80 oranında. Sigaranın etkilerinden biri. Ondan sonra tüm eşe dosta sigarayı bırakın tavsiyesinde bulundum. Yazı yazdım. Şiir yazdım. Daha ne yapayım.?
Yakışıklı çekip gitti
Kel bize kaldı Kel bize
dediğim ne Yakışıklı bıraktı o lanet olası şeyi, ne de Kel!
O anjiyoyu, konusunda tanınmış, çok ünlü bir Prof. Yapmıştı.
O zamanlar kasıktan giriliyordu. Anjiyodan sonra, oraya, saatlerce kum torbası konulup baskı yapılırdı. Kıpırdamadan saatlerce duracaksın. Kolay mı ana damar açılmış, onu durdurmak lazım!
Anjiyo sonrası hocayla konuştuk. “Şunları şunları yapacaksın, şunları yapmayacaksın. Bol bol yürüyüş yapacaksın. Yürüyüş ilaç ilaç!”
“Hocam tekrar tıkanır mı?” diye sordum korkak, endişeli.
Umursamaz bir tavırla, o kadar rahat elini sağdan sola sallayarak,
“Canım tıkanırsa bir daha açarız!” dedi hoca.
Onun için ne kadar kolay.
Aradan 12,5 yıl geçmiş. İlaçları düzenli kullandım, yalan yok. Mesleğim gereği hareketli bir yaşamım vardı. Ama gün geldi, o Corona namussuzu, ne zaman bizi eve hapsetti, işte hareketsizlik de başlamış oldu. Kısa süreli çalışmaların haricinde gerçek emekli oldum.
Epeydir göğsümde daralmalar, nefes almada sıkıntılar, yokuş ve merdiven çıkamama gibi durumlar vardı. Kısaca teklemeye başlamıştım. Açıkçası arabamız arıza yapsa götürüp anında tamir ettiriyoruz. Her yıl sigortasını, kaskosunu, düzenli bakımını yaptırıyoruz. İş kendimize gelince ihmal ediyoruz. Ta ki son kerteye kadar.
Küçük oğlum yurtdışında. Burada arkadaşları var. Ankara’daki bir üniversite hastanesi başhekim yardımcısı, dr. bir arkadaşı var. Aralarında konuşup randevuları falan ayarlamışlar. Emir komuta zinciri kapsamında geçen hafta gidip tahlilleri falan yaptırdım. Hoca,
“Pazartesi’ye bir günlük yatış verelim. Salı günü sıvı verip tıkanıklık varsa anjiyo yapalım” dedi.
Pazartesi kuzu kuzu gittim.
İşlemler, ilaçlar falan. Yattık. Ertesi gün saat 11.30 da aldılar içeri. Resmen ameliyat masası. Koldan girdiler beu defa. Teknoloji gelişiyor tabii. Bayıltma falan yok. Hoca benimle habire konuşuyor. Ekranda kalbim. İğne gibi bir şey dolaşıyor.
Bir öksürük geldi, öksürdüm. “Abi ne yapıyorsun? Kalpteyim şu an!”
Birine “Kaşınmadan 3-5 dakika dur!” deyin bakalım kaç dakika duruyor!
Öksürük bu, geliyor arkadaş.
Sonrasında “Az öksürük" diyorum, hoca “tamam” deyip bekliyor.
Çok uğraştı.
“E26 ver, 2 4 6 8“ falan. Ne’ce konuşuyorlarsa. Sanki sanayide usta anahtar takımı istiyor!
En sonunda “Suat bey, her damarı inceledim. Ben titiz adamım, işimi temiz yaparım. O eski stendler tıkanmış. Oraya yeni stend koyup açtım. Her tarafa girip çıktım. Tıkalı yer kalmadı.”
“Mimar titizliğinde. Ben mimarım hocam. Mimarlar da titiz olur.”
“Evet” dedi.
İşlem bitti. Odaya aldılar.
Odada 2 hasta daha var. TV yok. Sessiz, sedasız. Hiç dert etmedik, birbirimizle sohbet falan. Ne haber ne dizi, ne başka şey. Çıkacağını anladığımda kanal değiştirdiğim meymenetsiz suratları falan görmek yok! Oh be!
Ertesi günü taburcu edecekler, biliyorum. Hoca "1 gün daha kalsın, böbreklerde sıkıntı var" demiş.
Emir demiri keser. Kaldık. Tekrar uzatabilir korkusuyla dün taburcu oldum.
Bu gün sabah programını izledim de!
Neler olmuş, neler!
Mecliste bilmem kim, konuşurken bilmem kime ne demiş!
Kavgalar, sokak ortasında adam öldürmeler…
Ulan 4 günde neler olmuş meğer!
Ben gittiğimde ülke böyle değildi ya!!
Suat Zobu