5
Yorum
6
Beğeni
0,0
Puan
704
Okunma

Yeni alınan bir eşya vasatın altında değilse genelde garantisi vardır. Üç yıl, beş yıl veya şartlara göre ömürlük bile garanti edilenler olur. Garanti süresince herhangi bir olumsuzluk durumunda eşya yenisiyle değiştirilir ya da gerekli bakım onarım yapılarak aksaklığı giderilir. Üretici firma vadettiği sürece malının arkasında durmak zorundadır. Aksi halde malı “ayıplı mal” olarak yasal işlem görür ve firma kanuni yaptırımla karşılaşır. Firma ayıp etmiş olur.
İnsan bir eşya değildir, ama bu durumu insanlara uyarlayacak olursak, bir hareketin güçlenebilmesi, söz sahibi olabilmesi için toplumun büyük çoğunluğunun o hareketi desteklemesi gerekmektedir. Buraya kadar her şey normal, lakin anormal olan; toplumun çoğunluğunda menfaat düşkünlüğünün ağır basması, edep, ahlak, hak, hukuk, adalet gibi değerlerin yozlaşmış olması ve insanların öz değerlendirme yapmadan kendini bu yozlaşmadan istisna tutmasıdır. Böyle bir toplumdan çıkacak hiçbir hareket başarıya ulaşamaz, çünkü çıkacak olan hareketin mensupları ve destekçileri de o toplumun menfaat düşkünü ve yozlaşmış fertlerinden olacaktır. Bu tür toplumlarda insanlar, çok özür dilerim “ayıplı mal” gibidir ve değişmeye, düzelmeye ihtiyaçları vardır.
Yamuk tuğlalardan düzgün bina kurulmaz…
Yamuk tuğla ve bina demişken dilerseniz konuya bir de inşaat sektöründen bakalım. Evet yamuk tuğladan düzgün bina kurulmaz. Ustalar her bir tuğlayı düzeltmek için vakit harcar, emek harcar, kırar, keser yontar ve binayı yapmaya çalışır. Sonunda ortaya yılık, yamuk bir ucube çıkar, bir sürü israf edilen tuğla parçası ve hafriyat da cabasıdır. Usta ne kadar iyi olursa olsun bina en ufak bir depreme bile dayanamaz. Sonuç hüsran olur. Çözüm ise binada kullanılacak her bir tuğlanın harcının iyi karılması, düzgün kalıplarla şekillendirilip fırınlarda iyi pişirilerek yapıda mahir ustalarca kullanılmasından geçer. Bu aşamalarda tabi ki harcı karanın, kalıpçının, fırıncının, da işinin ehli olması gerekmektedir.
Konuyu tekrar insani açıdan ele alacak olursak sorunun çözümü; çocuklarımızı önce ailede, sonra da okullarda iyi yetiştirip; hak, hukuk, adalet ve ahlak bilen bireyler olarak topluma kazandırmakla mümkün olacaktır. Bu yozlaşmanın önüne ancak bu şekilde geçilebilir. Bunun içindir ki öncelikle ebeveynlerin kendi öz değerlendirmesini yapması ve ne kadar ahlaklı olduklarını gözden geçirmesi gerekmektedir. Yani harcı karan, kalıpçı, fırıncı ve ustanın da kendini gözden geçirmesi gerekmektedir. Kul hakkı yemenin kılıfına uydurulmadığı ve şirinleştirilip uyanıklık gibi gösterilmediği, kul ve kamu hakkına zarar veren karşılıklı menfaat ilişkilerinin olmadığı, dürüstlerin hep bir adım geriye düşmediği, herkesin ahlaklı ve dürüst olduğu bir toplum inşa etmek için bu şarttır.
Bize lazım olan özümüze dönmek, birazcık düşünerek kendimize gelmektir.
Aksi halde ne ayıplı mallardan ne de bozuk tuğlalardan kurtulup sağlam binalar inşa edemeyiz