- 319 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Hakikat Yolunda Sevgi ve Adanmışlık
Hepimiz Allah’ı sevdiğimizi söyleriz. Dillerimizde Allah’a olan sevgi, saygı, teslimiyet sık sık yer bulur. “Allah, her şeyimdir,” deriz, “O’ndan başka ilah yoktur.” Bu cümleler bizim dilimizde, zihinlerimizde yer ederken, hayatımızın içinde nasıl karşılık bulduğunu hiç düşündük mü? Allah’a olan sevgimizi ne şekilde gösteriyoruz? Bizler Allah için ne veriyoruz? Daha da önemlisi, Allah bizden ne bekliyor?
Rabbimiz, “Siz Allah için en sevdiklerinizi vermedikçe kesinlikle iyiliğe ulaşamazsınız,” buyuruyor. Bize iyiliğin yolunu gösteriyor, ama biz bu yolu ne kadar takip edebiliyoruz? Gerçekten bu ayeti hayatımızın merkezine koyabiliyor muyuz?
Gelin, Allah için neler verebildiğimize bir bakalım. Verdiğimiz şeyler bizim neye ne kadar değer verdiğimizi açıkça ortaya koyar. Düşünün, bir insan maddi bedel karşılığında bir şey verdiğinde, aslında o verdiği şey kendine aittir. Bu dünya malıdır, bir pazarlığın sonucudur. Karşılığını aldığı şey de dünyalık bir bedeldir. Ancak manevi bedeli düşünerek, bir sevdiği için, Allah için bir şey veren bir kişi, aslında çok daha derin bir anlamı ortaya koyar. Karşılığını Allah’tan beklemek, adanmışlığın ve teslimiyetin en yüksek göstergesidir.
Birine, “Allah’ı çok seviyorum,” dediğimizde bu neyi ifade eder? Bu sevgi, dilde kalmış bir sevgi midir, yoksa hayatımızın her anına nüfuz etmiş, bizden çıkan her fiilde kendini gösteren bir sevgi midir? Allah için neyi verebiliyoruz? Neyi feda edebiliyoruz? Eğer en sevdiğimiz biri için kendimizden önemli olan şeyleri verebiliyorsak, Allah için de aynı şeyi yapmıyor muyuz? Allah’ın sevgisini kazanmak için, bize müracaat eden birine, O’nun rızası için en sevdiğimiz şeyleri vermemiz gerekmez mi?
Bu sorular bizleri içsel bir sorgulamaya, kendi yaşamımızı derinlemesine düşünmeye sevk eder. Gerçekten Allah’ı sevdiğimizde, bu sevgiyi sadece dilde mi bırakıyoruz yoksa hayatımızın her anında, her hareketimizde, her verişimizde bu sevgiyi gösterebiliyor muyuz?
İnsanlar, dünyadaki pek çok eylemlerini maddi karşılıklarla ölçerler. Bir işi yaparken karşılığında bir bedel almayı bekleriz. Emeğimizin karşılığını dünyada görmeyi isteriz. Ancak bu karşılıkların sadece dünyada sınırlı kaldığını unutmamalıyız. Bir işten aldığımız ücret, bir eşyanın bedeli ya da sahip olduğumuz mülk, bu dünyada kalıcı değildir. Hepsi geçici, hepsi maddi dünyanın bir parçasıdır. Ancak manevi karşılıklar böyle değildir. Allah’a adanmış bir hayatın karşılığı, maddi dünyada değil, mana alemindedir.
Birine iyilik yaptığınızda, Allah için bir şey verdiğinizde, o karşılığı ne zaman ve nasıl alacağınızı bilmezsiniz. Bu, sizin dünyadaki hesabınıza değil, ahiretteki sevap defterinize yazılır. Ve bu defterin sahibi Allah’tır. Bu yüzden, verdiğimiz şeylerin gerçek karşılığını maddi dünyada aramamalıyız. Karşılığını Allah’tan beklediğimiz şeyler, bu dünyada değil, ahirette bize verilecek olanlardır.
Rabbimiz, bizden sadece maddi şeyler değil, sevdiğimiz, kıymet verdiğimiz şeyleri de paylaşmamızı ister. Allah için en değerli şeylerimizi, belki de içimizden en zor kopardığımız şeyleri vermedikçe iyiliğe ulaşamayacağımızı hatırlatır. O’nun yolunda feda ettiklerimiz, aslında bizim için büyük kazançlar olabilir.
Sevginin Gerçek Anlamı
Allah sevgisi, dünya sevgisiyle karıştırılmamalıdır. Dünyadaki sevgiler, genellikle karşılıklı bir çıkar ilişkisinden doğar. Sevdiğimiz kişiye iyilik yaparız, çünkü ondan da bir iyilik bekleriz. Maddi ilişkilerle kurduğumuz bu düzen, sevginin saf anlamını gölgede bırakır. Ancak Allah sevgisi böyle değildir. Allah bizden, karşılığında hiçbir şey beklemeden, sevdiğimiz şeyleri vermemizi ister. O’na olan sevgimizi bu fedakarlıkla göstermemizi bekler.
Birini Allah için sevmek, ona Allah için iyilik yapmak, Allah’ın rızasını kazanmak için maddi karşılık beklemeden bir şeyler vermek… İşte sevginin en saf, en temiz hali budur. Gerçek sevgi, Allah’a duyulan sevgiyle iç içe geçer ve bu dünyada olmasa da ahirette karşılığını bulur.
Kendi Faturamız Nerede?
İnsanların yaşamları boyunca yaptıkları her eylem, onların vicdanında bir iz bırakır. Yaşamımızın faturası, aslında kendi içimizde yazılıdır. Her insan, kendi vicdanında o faturayı okur ve neye değer verdiğini, kim için neyi feda ettiğini görür. Allah’a olan bağlılığımızı ve sevgimizi, bu vicdani faturamızdan okuyabiliriz.
Kim için neyi verdik? Maddi karşılıklar bekleyerek mi verdik, yoksa Allah için mi verdik? Bu soruların cevabı, bizim ahiretteki hesap günümüzü şekillendirir. İnsan, vicdanında ne kadar derin bir muhasebe yaparsa, kime kul olduğunu da o kadar iyi anlar.
Allah bize bu dünyada sayısız nimet vermiştir. Bu nimetlerden hangilerini, kim için feda edebiliyoruz? En sevdiğimiz şeyleri Allah yolunda vermek, O’nun rızasını kazanmak için ne kadar çaba gösteriyoruz? Bu dünyadaki maddi karşılıkların peşine mi düşüyoruz, yoksa manevi karşılıkları mı ön planda tutuyoruz?
Çoğumuz hayatımızı, bir bulanık suda yüzmeye çalışarak geçiririz. Hedeflerimiz, arzularımız, hırslarımız bizi bir sis perdesinin içine sokar. Bu sisin içinde, maddi dünyanın kısa süreli zevklerine, geçici menfaatlerine kapılırız. Ancak akşam olduğunda, bir çocuk gibi oyunlarımızı bırakır ve bu dünyayı terk ederiz. İşte o an, gerçeği tüm çıplaklığıyla görürüz. Elimizdeki şeylerin aslında ne kadar değersiz olduğunu, Allah için hiçbir şey yapmadığımızı anlarız.
Ama o gün gelmeden önce, bu gerçeği idrak edebilmemiz, hayatımızın dönüm noktası olacaktır. Allah’ın bize sunduğu iyiliğin yolunu görüp, bu yolu takip etmek için adımlar atmalıyız. En sevdiğimiz şeyleri feda etmeden, Allah’ın sevgisini kazanamayacağımızı bilmeliyiz. Manevi dünyada değer kazanan şeylerin, aslında bizim gerçek kazancımız olduğunu unutmamalıyız.
İnsan, kendi yaşam faturasında kime kul olduğunu fark eder. Maddi dünyanın kısa süreli zevklerine mi köle olduk, yoksa Allah için en sevdiğimiz şeyleri mi feda ettik? Bu sorunun cevabı, bizim yaşamımızın gerçek değerini ortaya koyar.
Herkesin kendi vicdanına bakıp, neyi gerçekten sevdiğini, neyi gerçekten değerli bulduğunu görmesi gerekir. O gün geldiğinde, hiçbir maddi karşılığın bize faydası olmayacak. Allah’ın rızasını kazanmak için, şimdi harekete geçmeli ve O’nun için en değerli şeylerimizi vermeliyiz. Rabbimiz, bize iyiliğin yolunu göstermiştir. Bu yolda yürümek, bizim elimizdedir. Selam ve iyilik dileklerimle, Sondan önceki son ışık...
Erol KEKEÇ/13.10.2024/10.20/Sancaktepe/İST
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.