- 182 Okunma
- 4 Yorum
- 1 Beğeni
KUTSAL KÖLELİK
KUTSAL KÖLELİK
Konumuza İslam Peygamberi Hz. Muhammed’in şu anlamlı sözüyle başlıyorum: “İşçinin ücretini alın teri kurumadan önce ödeyiniz.”
Bu kutlu sözü özünden anladığımızda; bu sözün evrensel bir mesaj olduğu hemen anlaşılır. Müslüman bir beldede çalışan bir gayri Müslim de olsa, alın terinin karşılığını tam ve zamanında alması gerektiğini beyan ediyor.
Geçmişten günümüze kadar insanların fikri ve bedeni melekeleri gelişmiş, çok sayıda meslek gurupları ortaya çıkmıştır. Eğitim yoluyla da çok sayıda meslek gurupları ortaya çıkmıştır: Bilim, fen, tıp, teknoloji, uzay bilimleri, sosyoloji, psikoloji, felsefe, teoloji gibi.
Modern çağda, her meslek gurubunun haklarını savunmak için çeşitli sendikalar kurulmuştur:
İşçi hakları, 1-10 Aralık 1948 günü Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nca kabul edilmiştir.2. oylamaya katılan BM üyesi 48 devletin temsilcileri olumlu oy vermiştir. Türkiye de, “olumlu” yönde oy vermiştir. (wikipedia.org)
İlk sendikalar, 1794 yılında Philadelphia’da ayakkabıcılar tarafından kurulmuştur. Birliklerin devamı şeklindeki ilk sendikaların üyeleri aynı meslek ve zanaat dalında çalışan nitelikli işçilerden oluşuyordu.
Bilinen ilk sendika türü örgütlenme, İstanbul’da Tophane fabrikasındaki işçilerce gizli olarak kurulan Amele-i Osmani (Osmanlı Amele) Cemiyetidir. 894-95 yıllarında kurulan bu örgüt, kısa bir süre sonra ortaya çıkarılmış ve dağıtılmıştır.
Günümüz itibariyle bu sendikalar, çalışma şartlarını, ücretleri, beslenme biçimlerini günün şartlarına uygun hale gelmesi için yönetim ile masaya oturarak çözümler üretirler. Ancak üzülerek belirtelim ki; bu sendikalar geçmişte olduğu gibi günümüzde de “sarı” sendikalara dönüşmüş; hükümet ile yapılan müzakerelerde patronların lehine olacak kararlar çıkmıştır.
Çalışma hayatı; rant odaklı olduğu ve gerekli iş güvenliği sağlanmadığı için yıllar boyu ülkemizde “iş kazaları”, kimine göre “iş cinayetleri” yaşanmış, çok sayıda işçimiz hayatını kaybetmiştir.
Türkiye’de sosyal güvenlik kurumu verilerine göre 2018 yılında toplam 430 bin 985 iş kazası meydana gelmiştir. Bunlar içinde ölümcül kaza sayısı 1541 olarak belirtiliyor. Bir diğer deyişle Ülkemizde 280 kaza başına 1 ölümcül kaza meydana geliyor. Rakamlar Türkiye’de her gün 4,2 işçinin hayatını kaybettiğini gösteriyor.
Son zamanlarda, Soma’daki maden kazasıyla ilgili yargılama sürecine ilişkin medyada yer alan çeşitli haberlerde, ILO’nun “ölümcül iş kazaları” açısından Türkiye’yi dünya ülkeleri arasında üçüncü sıraya yerleştirdiği” belirtilmektedir. Ülkemiz için çok vahim bir tablo!
Yaş grupları arasında en az iş kazası 14 ve altı yaş grubunda meydana gelmiştir. Diğer taraftan en çok iş kazası yıllar itibariyle 25 - 29 yaş gurubunda gerçekleşmiştir. Bunu 30 - 34 yaş gurubu takip etmektedir. ortalama kaza sayıları ele alındığında, 25 - 29 yaş grubu en büyük ortalama iş kazasına sahiptir.
Ölümlü iş kazalarının sebeplerine baktığımızda:
İşi bilinçsiz yapmak,
Dalgınlık ve dikkatsizlik.
Makina koruyucularını çıkarmak.
Tehlikeli hızla çalışmak.
Görevi dışında iş yapmak.
İş disiplinine uymamak.
İşe uygun makine kullanmamak.
Yetkisiz ve izinsiz olarak tehlikeli bölgede bulunmak.
İş kazaları açısından Türkiye, dünyada üçüncü ve Avrupa’da ise birinci sırada yer almaktadır. Bu kazalarının dört temel nedeni vardır ve “4M” kuralı olarak bilinir. Bunlar; insan, makine, ortam/çevre ve yönetim olarak sıralanmaktadır.
İş kazası veya meslek hastalığı sonucu ölen üyenin ortalama aylık kazancının %70’i, hak sahipleri olan eş, çocuk, ana ve babasına Vakıf Senedin de yazan hisseler oranında ölüm geliri olarak bağlanır. Kaynak: Doğrulukpayi.com
Sözün özü:
Yönetimlerin desteğini alan sermaye sınıfları, kutsal alın teri üzerinden sömürü düzenlerini devam ettirmek için tedbirsizlik sonucu ortaya çıkan ölümlü iş kazalarını “kader, şükür” gibi dini kılıflara büründürüp, toplumsal infiali önlemeye çalışmaktadırlar. Bu sözlerin kutsi büyüsüne kapılan halk kitlesi ve emekçiler, bu çarpık-bozuk çalışma hayatının “Kutsal Kölelik” olduğunu anlayamıyor. Anlayan işçiler ve iş kazalarında hayatını kaybeden yakınları ve bir takım sivil toplum örgütleriyle, bazı sendikalar ve siyasetçiler, bu iş cinayetlerini durdurmak için günler süren hak ve adalet mücadelesi vermişlerdi. Ancak bu güne kadar tedbirsizlik nedeniyle işçilerin ölümüne neden olan patron/sermaye sınıfı hakkında herhangi bir hukuki süreç başlatılmadı. Göstermelik tutuklamalar ve verilen cezalar dışında suçlular yani asıl sermaye sınıfı deyim yerindeyse “nerede kalmıştık" anlayışıyla kutsal alın terini sömürmeye devam ediyorlar.“Düzene çeki düzen" diyerek, konuyu tamamlıyorum
YORUMLAR
Halit Durucan
Gerek bu iş kazaları ve gerekse küresel ısınma ve dünyayı tehdit eden olayların hepsi bilim insanlarının uyarılarının dikkate alınmamasına bağlıdır. Aşağıdaki sözüm bu gidişe karşı endişemi dile getirir.
Bir ülkede;
-Yönetenler rant uğruna bilim insanlarının uyarılarını göz ardı ederse...
- Bilim insanları siyasilere yaranmak için bilimsel gerçekleri saklarlarsa...
o ülkenin geleceği karanlıktır...
Hangi ülke bu eleştiriye uyuyor dersiniz?
Paylaşım için teşekkürler...
Saygılar...
Halit Durucan
alın teri, yeryüzüne düşen insanın ilk duasıdır; o dua kuruduğunda, adalet topraktan çekilir ve vicdanlar çorak bir çöl gibi susuz kalır.
emek, insanın en temel haklarından biridir ve karşılığını zamanında almak, onurunun korunması demektir. tarih boyunca, emeğin sömürülmesi birçok mücadeleyi beraberinde getirmiştir. ancak, adaletli bir düzen için alın terinin karşılığını vermek, insanlığın onuruna duyulan saygının göstergesidir. ne yazık ki, günümüzde iş kazaları ve adaletsizlikler hâlâ devam etmekte, bu durum vicdanları yaralamaktadır. gerçek bir adalet, emeğe hakkını teslim etmektir ve bu sadece ekonomik değil, ahlaki bir zorunluluktur.
Halit Durucan
düzen, düzeni dizayn eden
ve düzülen ha usta
ve yoksulluğuna, ölümüne kutsallık atfederken
muktedirlerine nice sarayı hak gören...
Emperyalizm denilen şeyin en pis noktasındayız
geçtim emek sermaye çelişkisini
ve çünkü emeğinin çalınmasın a" din" olgusuyla böyle sessizleşmek korkutucu
ve asıl garibi yada saçma hikayesi de böyle düşünenler adına,
kaybedeceğin biz böyle yazanlar olmasının sanılması...
eyvallah.