- 623 Okunma
- 12 Yorum
- 20 Beğeni
Bağdat'a Vali Olsan N'olur
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
- Babamı dinleseydim şimdi çok başka yerlerdeydim!
- Ne demişti?
- Dinlemedim ki..
Benim için babamın en can alıcı cümlesiydi.
Babam tam bir ticaret adamıydı. Henüz ondört yaşındayken memleketten çıkıp İstanbul’a çalışıp bir düzen kurmaya gelmek istemiş ancak hem yaşı hem de evin en küçüğü olması sebebiyle bu istek rahmetli dedem tarafından reddedilmiş. Tabi babam kararını uygulayan bir adam olduğundan gizlice ahırdan bir danayı ç’alıp ilçede sattıktan sonra cebindeki parayla İstanbul’un yolunu tutmuş.
Bizzat babamdan dinledim.
İki sene boyunca izinsiz olarak haftanin yedi günü Osmanbey’de eski meşhur Aram Lokantası’nda garsonluk yaptıktan sonra bir gün Ermeni patronuna "yarın bir işim var izin kullanabilir miyim" demiş ve patronu "evladım işin varsa burda ne işin var sen git işine daha gelme buraya" yanıtını almış. Babam sevdiği kadınla daha buluşamadan ayrılmak zorunda kalmış ama bir müddet sonra eski tefecilerden Parkis’i bulup o işyerinden ayrılmış.
Parkis’den aldığı borçla yine o sokakta bir lokanta açmış ve adını da ileride olası erkek veya kız evladının ismini koymuş.
"Aşkın Et Lokantası"
Benim babamla tanışıklığım daha ben doğmadan işte tam da burada başlamıştı. Babam ilkokul mezunu olarak hayata başladıysa da eli kalem tutan bir adamdı. Kâğıttan kılıç sesi duyulurdu o birşeyler karaladığında. Neyse, biz hikayemize dönelim.
Zaman geçtikçe kendine bir gecekondu da almış ve ufak tefek eşyalarla içini de doldurmuş. Annem "ben gelin geldiğimde evde çatal kaşıklar bile tertemizdi" derken her zaman babamın ne kadar temiz ve titiz olduğunu anlatırdı. Tabi o zamanlar ekonomi de şimdiki gibi olmadığından babam evlendikten sonra bir tane apartman dairesi de almış. Hep kısmetimle geldiğim anlatılır.
Bir gün babamdan bir atari oyunu istedim. O da bana "gel iki gün dükkanda çalış alayım" dedi. Henüz ondört yaşımdayım. Cumartesi ve pazar günü kendi dükkanımızda çalıştım. Ekmek kesme makinası olmadığından ekmekleri elle kesiyorduk. Dörtyüze yakın ekmek kestim. Bu en az beşyüz müşteri demekti. Bulaşık yıkadım, garsonluk yaptım vs.. derken elim ayağım tutmaz oldu. Pazar akşamı babam atariyi alacak oldu "kalsın" dedim. Yorgunluktan sadece uyumek istiyordum.
Eve dönerken minibüse bindik. Babamın henüz ehliyeti olmadığından ve araba korkusu olduğundan yollarda sürünüyorduk. Minibüs tıklım tıklım kalabalıktı. Babam günün hasılatını elimizdeki tencerelerde götürüyordu. Onları yere koydu ben "baba n’apıyorsun" dedim. Babam da "korkma tencerenin birinde işkembe var" dedi. Yani kimse kokudan yanaşmazdı.
O iki gün içerisinde aklıma takılan birkaç şey olmuştu. Minibüsten inip eve doğru yürürken onları sormaya başladım.
- Sen neden benim isminin olduğu dükkanda sana "baba" değil de "usta" dememi istiyorsun?
- Sekiz personelin içinde dedikoduları başka türlü bilemezdim. Sen bana Nermin’in Mustafa’yı öptüğünü söyledin mesela dün. Hatta bugün de Murat’a zam vermezsem işten ayrılacağını..
- Peki neden akşam marketten alışveriş yaptıktan sonra market arabasıyla çıkmak yerine bir kilometre mesafede ellerimizde taşıdık onca ağırlığı?
- Kollarımız gelişsin, formumuzu koruyalım diye!
Hakikaten da babamın güçlü kolları vardı. Zaten başka soru da sormadım. Çünkü artık babamın mantalitesini anlamıştım. Gerisi teferruattı.
Bir gün babamın karşısına geçip "bana 100 TL" lazım dedim. Tabi o zamanlar benim için büyük para. Babalık içgüdüsüyle "N’apacaksın" dedi. "Bir kızla buluşacağım" dedim. "Vermezsem" dedi, "gitmem" dedim. Galiba ince bir noktaya temas etmiştim. Bana 200 TL verdi. Lahmacunlar, içecekler, kâğıt helvalar vs. ben o gün o parayı tabiri caizse ezdim ama babamın fazla para vermesine de şaşırdım. Çok sonraları anladım. Babam sevdiği kadınla bir gün dahi buluşamadan ayrılmak zorunda kalmış ve benim de aynı durumu yaşamamı istememişti. Beni kendisinin yerine koymuştu.
Yıllar sonra büyük bir başarı hikayesine sahip olacak olan babam için bir ajanstan ropörtaj için geldiler. Son aşamada o işlek dükkanı çok meşhur bir firmaya yüksek bir fiyata satmıştı. O çoklu sorular sırasında öyle bir soru vardı ki işte yıllardır helal kazanmış ve helal harcamış olan babamı derin düşüncelere itecekti.
- Herşeyi helal mi kazandınız?
- İlk sermaye dışında herşeyi helal yaşadım!
Rahmetli dedemin bir danasını satarak başladığı bu yolda her ne kadar ona bir ev alarak ödemeye çalıştıysa da bu hep onun içinde ukde kalacaktı. Çünkü rahmetli ona izin vermemişti. Yaşlılığının son evresinde dahi o alınan evi değil ç’alınan danayı söyleyecekti.
"Bâğdat’a vali olsan n’olur" diyordu.
Hala babam için üzülürüm..
YORUMLAR
Hayatın içinden seslenen, hepimizin kendinden bi şeyler bulabileceği, kendi hikayesiyle de kıyaslayıp yüzleşecebileceği bir yazı olmuş.
Hani öyle ki; sıkmayacağımı bilsem ve utanmasam, oturur bütün hayat hikayemi çatır çatır anlatırım bi çırpıda. Böyle de bi çekim alanı var "gel!" diyor, "geç otur karşıma! hadi anlat bakalım...dök içini"
Çok çok şey var tabi...ilk etapta aklıma gelen kişi babam oluyor haliyle...Babama da ayrı bi düşkünüm zaten. Dünya bi yana, babam bi yana...Baba dediğin de bi tane olur zaten, ya babasındır ya da hiç...Aramızda kalsın annem de bi tane ama bi babam yapmıyor işte, duysa şimdi küplere biner:)
Annem güçlü, cesur aynı zamanda otoriter bi kadın. Babam daha yumuşak başlı, öyle de güzel gözleri var ki zaten bakınca eriyip gidiyosun, kayboluyosun içinde...
Anneme bakınca "tamam anne! cephanem hazır istersen herkese savaş açabiliriz!" diyesim geliyor. Kavgası bitmedi annemin ve sanırım çoğu anneler için de geçerli bu şey...ama işte annemin de bu savaşçı ruhu olmasaydı bugünlere gelemezdik kolay kolay, bu da bi gerçek...
Annem de, babam da taban tabana iki zıt karakter, iki farklı dünya... Annemden aldığım cesur, deli akan bi kanım var, babamdan da duygusal, yumuşak bi kalbim...ondan biraz, bundan birazdı derken kimliğimizle de çatışıyoruz haliyle...iki ara bi derede kalıyoruz bazen.
Dedim ya herkesin bi hayat hikayesi var.
Güzel samimi bi yazı okudum, tebrik ederim.
bayduygusal
Tabi bir kız çocuğu için babaların yeri her zaman başkadır.
Güven verir, kişisel gelişimi için bence en önemli faktördür.
İçten yorumunuza çok teşekkür ederim.
Sevgiyle..
Efendim daniyi unut aldığını yerine koyduysa çok da büyük sorun değil yol yoksa yol açılır açacaksın baban da güzel bir yol açmış akıl herkeste var ama akıllı işletmek lazım kendine usta dedirttirmesi de ayrı bir güzellik özellik adeta akıl işi Tebrikler
bayduygusal
Tam da mesele bu aslında.
Saygılar..
İyi ki yazıyorsunuz dedim, diyorum. Çünkü fırsat buldukça bütün yazılarınızı okumaya gayret ediyorum.
Bugüne kadar yorum yazmadım size ama bu defa bir yorum bırakmak istedim.
Sizin yazılarınızı okurken sanırım en sevdiğim şey, hep hikayenin sonunu çok merak ediyor oluşum. Bu merak ile yazının sonuna nasıl geliyorum, anlamıyorum bile.
Oldukça akıcı ve okuyucuyu asla bunaltmayan, bıktırmadan sona ulaştıran yazılar bunlar.
Bence bu konuda oldukça başarılısınız.
Umarım yazmaya devam edersiniz.
Aynı zamanda her yazınız hayatın tam içinden; bizden, bizlerden
Zaman zaman nasihat değerinde cümleler de yazılarınızı daha da özel yapan etkenlerden biri, düşünceme göre.
Okurken düşündüren, düşündürürken de insanlara güzel bir anlatımla ders verici yazılar akıllardan kolay kolay silinmez.
Tebrik ediyorum içtenlikle
Saygılarımla kıymetli Şair -Yazar
bayduygusal
- Samimi olmak; yani hayatın içerisinden öz cümlelerimle.
- Finalleri düzgün bitirmek.
Şu an yakakandığımı hissettim :-)
Selam, sevgi ve saygılarımla..
insan her zaman cebindeki en değerli sermayeyi hesaba katmaz. babalar bazen öyle sorularla karşılaşır ki, bu sorular onların iç dünyalarını yeniden şekillendirir. bir lokantanın önünde durup, elde edilen her kazancın sorgulanması gibi. hayatın büyük tiyatrosunda, helal ve haram çizgisi, insanın ruhunu tartan bir terazidir. ve işte o terazi, bir babanın gözlerinde, dedesinden alınan bir dana kadar hafif, ama bir o kadar da ağırdır. çünkü o dana, sadece maddi bir varlık değildir; geçmişin, birikmiş borçlarının ve hataların bir hesabıdır.
insan, her zaman yaptığı seçimlerle sınanır. hayatta kazanılan her şeyin helal mi haram mı olduğu, sadece maddi kazançla değil, ruhun ne kadar arındığıyla ölçülür. babalar, geçmişlerinden kalan borçları kapatmaya çalışırken, çocuklarına bıraktıkları en büyük miras, aslında hiç bitmeyen bir sorgulama, bitmeyen bir arayış olur. bu arayışın sonu yoktur, çünkü hayat, hep bir dananın satılmasıyla başlayıp, sorularla devam eden bir el değiştirmedir.
ve biz, bu el değiştirmelerin tam ortasında, kendi hikayemizi yazarız...
bayduygusal
İnce biz çizgi.
Saygılar.
bayduygusal
Çok teşekkür ederim sevgili Tüya.
Sevgiler..
"Adam olmak " olgusu benim gibiler için de hala sorun. Ben çocukluktan sanata ,bilime ,derin düşünmeye aşırı tutkundum. Bu durum ailede parasal karşılığının olmadığından bir sanayide dükkan aç ve kasaya ben geçeyim der hep.
Bazen insan babasıyla fikirleri örtüşemez. Çok farklı dünyaların insanlarıyız onunla. O savaşçı, acı çekmekten yol alamayacağının bilincinde ,yoklukla hayatı hep şekillenmiş birisi. Onun simit fırınındaki ustalığı hala dehşet bir şey. Ben daha birkaç simit bağlarken o tam makina ve yıllarca hiç durmadan 7 günün hep o ağır koşullarda çalıştı.
Ama hayat karşılığında ne verdiği açık. Benim sağlık sorunlarım ,nitelikli okullarda şartlardan eğitimdir alamam, yaşadığımız ilçenin modern gibi gözükse de eski 90'lardan sonra bağnaz ,tutucu zihniyete ,yöneticilere değin boğulması bizlerin hayatını çok etkiler hala.
Coğrafya kanunları aynı Moğol İmparatorluğu ve diğerleri arasındaki fark kadar açık. Bizim ülkede öyle yetenekler var ama harcayan ,yok edici ,bağnaz, gerici yönetici , hem belediyenden her kademeye girmiş aslında niteliksiz ,cahil bir tayfayca yok ediliyoruz yıllarca.
Babam aslında çok aydın ,Kemalist birisi. Dışardan onun İLKOKUL mezunu olduğunu hiç anlayamazsınız. Aslında çok çağdaş ,insanına ,halkına düşkün özellikle Ataya.
Ama şartlar ,bozulan ,kültürel olarak dibe vuran ,ahlaksız ,yalan üzerine kurulu toplum onu da böyle etkileyebiliyor. Çok sert ,disiplinli ,savaşçı ve inatçı ,tuttuğunu kopartmaktan acı çekmeyi isteyecek kadar mücadele insanının değeri hem diğer evlatlar ve öz kardeşlerince bilinmeyişi ise hayatın ne kadar adaletsiz olduğunu açığa vermesidir.
Ben sağlık alanında hiç istemediğim bir sahada yol aldım ama aklım hep edebiyatta geçti. Ve sonunda ağır sağlık sorunları ve cerrahinin insan üstü zorluğuyla boşa geçmiş yıllar ve onlardan kalma diplomalar ,onur belge, saygın öğrencilikle kurulu anılar.
Bazen babalar doğru söyler. Keşke ben de bir ustaya çırak olsaydım derim ama yapı ,karakter uymaz.
Güzel bir yazı da şair.
Hoşcakal.
Saygılar...
Kavramsal Empati Yılmaz S tarafından 12.9.2024 17:26:49 zamanında düzenlenmiştir.
bayduygusal
Selam, sevgi ve saygılarımla..