- 508 Okunma
- 5 Yorum
- 8 Beğeni
Narin gürhan ve ölü kemiren toplum
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
21. Yüzyılın Ölü Kemirici Toplumu: Bir Eleştiri
Ölü insanları kemiriyorlar; kimisi siyasi rant peşinde, kimisi vicdan mastürbasyonu yapıyor, kimisi reklam çıkarıyor, kimisi de hakikati örtbas etme çabasında. 21. yüzyılın ölü kemirici toplumu, bu karmaşık ve çelişkili davranışların bir araya geldiği, insanlık durumunu sorgulamaya iten bir tablo sunuyor. Bu tablo, bireylerin ve toplumların nasıl bir çıkmaza girdiğini, değerlerin nasıl erozyona uğradığını gözler önüne seriyor.
Ölülerin üzerinden siyasi rant elde etme çabası, insanlık onurunun en temel unsurlarını sorgulatıyor. Siyasetçiler, bir zamanlar saygıyla anılması gereken kayıpları, kendi politik çıkarları doğrultusunda kullanıyorlar. Anma törenleri, yas günleri ve toplumsal trajediler, birer propaganda aracına dönüşüyor. Bu durum, toplumsal hafızayı zayıflatarak, acının gerçek anlamını unuttuyor. Oysa ki, her bir kayıp, bir insan hayatının sona ermesidir; bu hayatların ardında bıraktığı acılar, sadece bireyleri değil, toplumu da derinden etkiler.
Siyasi çıkarlar uğruna ölülerin istismar edilmesi, toplumda bir tür duyarsızlaşma yaratıyor. İnsanlar, bu durumu normalleştirerek, kayıpların ağırlığını hissetmekten uzaklaşıyorlar. Her bir kayıp, bir hikaye, bir yaşamın sona ermesi, ancak bu hikayeler artık sadece birer istatistik haline geliyor. İnsani duyguların zamanla yok olması, toplumsal bağların zayıflamasına neden oluyor.
Vicdan mastürbasyonu, modern bireyin sıkça başvurduğu bir tür duygusal tatmin arayışıdır. Sosyal medya, bu tür davranışları kolaylaştıran bir platform haline gelmiştir. İnsanlar, kayıplar ve acılar üzerine paylaşımlar yaparak, kendilerini rahatlatmaya çalışıyorlar. Ancak bu paylaşımın derinliği sorgulanmalıdır. Gerçek bir empati geliştirmek ve ölülerin hatıralarına saygı göstermek yerine, yüzeysel bir tepki sergilendiği, göz ardı ediliyor.
Toplum, acının gerçek yüzüyle yüzleşmek yerine, hızlı ve yüzeysel bir tatmin arayışına yönelmiş durumda. Bu, bireylerin duygusal derinlikten uzaklaşmasına ve olayları yalnızca birer izlenim olarak görmesine yol açıyor. Acı ve kayıplar, birer sosyal medya fenomeni haline gelirken, gerçek duygular ve derin anlamlar kayboluyor.
Medyanın ve reklamın etkisi de bu çarpık tabloyu besliyor. Ölüm ve acı, izleyicinin dikkatini çekmek için istismar ediliyor. Medya, olayları çarpıtarak veya sansasyonel bir şekilde sunarak, gerçeklerin üzerini örtüyor. Bu durum, bireylerin duyarsızlaşmasına ve toplumsal bilinçten uzaklaşmasına neden oluyor.
Reklamlar, acı ve kayıpları tüketim nesnesi haline getirirken, izleyiciyi daha da derin bir boşluğa itiyor. Ölülerin anıları, birer pazarlama stratejisi olarak kullanılıyor. Bu, insanların acıya yaklaşımını değiştiriyor; acı, artık sadece bir tüketim nesnesi olarak algılanıyor. Sonuç olarak, bu durum toplumsal hafızayı zayıflatıyor ve bireylerin yaşanan trajedilere karşı duyarsızlaşmasına yol açıyor.
21’ci yüzyılın ölü kemirici toplumu, acı ve kayıpları kendi çıkarları doğrultusunda şekillendiriyor.
YORUMLAR
dilin en ince kıvrımlarında kaybolan, suskun gözlerin dahi göremediği bir zamandan geçişin izlerini taşır. Bir çocuğun masumiyetinden, acının derinliklerine uzanan bir ağıt. Çocuk olmak... Çocukluğun, o yalın, saf ve belki de hiç tam anlamıyla kavranamayan hali, hep bir gölge gibi peşimizde dolaşır.
Bir çocuk, bir fanilada babasının kokusunu arar; bir başka çocuk, gözyaşları içinde bir kelebeğin son nefesini izler. Dış dünyada kimse fark etmezken, bir çocuk kendi içinde sonsuz bir evren yaratır. Ne kadar acı çekerse çeksin, ne kadar hayal kırıklığı yaşarsa yaşasın, çocukluk hep bir limandır. O limanda fırtınalar kopsa da, her zaman bir türküye, bir oyuncağa, bir anne kokusuna sığınır.
"Çocuk çocuk olur" diye düşünürüz hep, oysa çocukluk asla sadece büyümekten ibaret değildir. Bir çocuğun yüreği, tüm dünyayı kucaklayacak kadar geniştir. Ama bir o kadar da narin ve kırılgandır. Çocukluk, elinde tuttuğu bir balon gibi, hafif bir rüzgarla uçup gitmeye her an hazırdır.
Bir adam aşkla yürürken, çocuklar sevinçle koşar. Ama ne acıdır ki, her adımda bir şeyler kaybolur. Bir çocuğun gülüşü solarken, bir anne sessizce ağlar. Tıpkı "Peki'ye Gazel"de olduğu gibi; adamlar hep bir aşkla yanılır, ama bir çocuk asla sadece aşkla büyümez. Çocuklar, aşktan daha fazlasına, bir sevgiye, bir şefkate, bir dünyaya ihtiyaç duyarlar.
Bazen, bir çocuğun dudaklarında bir dua oluruz; oysa biz kendimiz bile duanın nereye gittiğini bilmeyiz. Annelerin papatyalarla süslediği mezarların başında çocuklar kaybolur. Kırkın şiirinde olduğu gibi, sessizce dökülen yapraklar, aslında kaybolan çocukluğun simgesidir. Çocukluk, bir sonbahar yaprağı gibi savrulup gider. Kimse fark etmez, o çocuk büyür, aşkla yanılır, ama asla çocukluğunun o masum anlarına geri dönemez.
Çocukların masalları biterken, yetişkinler hayallerinin peşinde koşar. Oysa çocuklar hiçbir zaman sadece bir masal kahramanı olmadılar. Onlar, her zaman kendi masallarını yazdılar. Onların dünyası, yetişkinlerin kavrayamayacağı kadar büyük ve karmaşıktı. Ama yine de, her şeyin sonunda bir masaldır çocuk olmak.
Bir çocuk ölürken bile, tüm dünya onun gözlerinde yeniden canlanır. Çünkü çocuklar, sadece bedenleriyle değil, ruhlarıyla da yaşarlar. Bir çocuğun kaybolan gülüşünde, tüm dünyanın acısı gizlidir. Ama yine de o çocuk, bir gün yeniden doğacakmış gibi umut taşır.
Hocam tamam da nasıl olması gerektiği konusunda bir fikir beyanınız yok yani Şimdi Narin cenazesinde imam cemaate soruyor Narin i nasıl bilirdiniz ? cemaat iyi bilirdik diye yanıt veriyor ; imam devam ediyor Narin den razı mısınız cemaat razıyız diyor , imam devam ediyor , hakkınızı helal ediyor musunuz ? , cemaat helal olsun diyor . İmam devam ediyor biz razıyız Allah da razı olsun Şimdi burada bir iki yüzlülük yok mu nasıl allah razı olacak allah bu olanları görmüyor mu ? ve siyasetle ne ilgisi var kim neyi çarpıtıyor 8 yaşında bir kız çocuğu katlediliyor ise imam ve cemaat bu katledilen çocuğun toplumsal tepkisinin hesabını sormalı , imam sorsun bakalım allaha o burada yaşananlardan razımı
? 8 yaşında çocuğun mezarının üzerine gelinlik koyuluyor yakışıyor mu neden okul önlüğü koyulmuyor , hele de o komanda lar Narin öldükten sonra mı güvenliğini sağlıyorlar dirisinin can güvenliğini sağlayamadın mı bari ölüsünün güvenliğini sağlasınlar mı diyelim hocam çözüm yazalım çözüm bu toplumun hafızası nerede bu Narin olayı tek mi Kars da Mersin de Erzurum kısa süreler önce benzer olaylarda ne yapıldı ne yapılması gerekirdi onları söyleyelim Cahil toplumların başına bir felaket geldiğinde ya Allah tandır yada tuzağa düştük diyerek asla ve asla kendini sorgulamaz bir vicdan muhasebesi yapmaz , eğitimli ve insanı toplumlarda ise her felaketten sonra nerede hata yaptık nedir eksiğimiz diye yollara düşer careler arar , bizde ne güvenlik kalmış nede adalet bir birini kandırmaktan kendimizi kandırmak tan başka hiç bir şey yapmıyoruz yapamıyoruz aydınımız bile suya sabuna dokunmadan bir şeyler yazıyor
Hocam, yazınızı ilgiyle okudum
Ahlak, vicdan, adalet kavramları temel değerde şüphesiz
Konuları siyasi rant alanı, medyatik bir şov vasıtası kılmak vahim
Kelimenin birincil anlamıyla değil de manen bir ölü soyuculuksa hüznümüz, vah ki ne vah!
Nihayet yüreğinize, emeğinize, kaleminize, kelamınıza bereket
Güne gelen eserinizi tebrik ederim
Selam ve saygılarımla.
ilk satırda " ölü " deyip,
kader , keder ve geri dünyanın her değerini kutsayarak anlatmaya
yada çarpıtmaya çalışmak tüm " din " denilen kutsallarını üstelik...
bu yazıyı okuyan, seçen ve bundan da utanmayanlar...
ya gerçek ?
var mı bir cevabınız yasaklamayı öncelemeden önce?
ya utanmışlığıınız!
Fırat sevkari
cem3453
gerisi efkarınız muhterem !
Fırat sevkari
Not psikolojik destek ihtiyacınız olabilir.