7
Yorum
10
Beğeni
0,0
Puan
686
Okunma


Doğanın asli halinin bir denge üzere inşa olduğu/edildiği kuşkusuz. Bu durum insan varlığını ve tüm canlıların sağlıklı biçimde yaşamasını, doğanın kendini yenileme imkânlarını garantiye almaktadır. Buna karşın tabiatla barışık yaşayan topluluklara ilkel, dengeyi türlü biçimlerde bozana modern demek en baş belası zihni yanılgılarımızdan, önyargılarımızdan biri olmaktadır. Halbuki "Doğa insan olmadan da yaşar; ama insan doğa yok olduktan sonra yaşayamaz." sözü ne kadar da muteberdir değil mi?
Belgesellerde izliyoruz. Avustralya çöllerinde yaşayan Aborjin susuzluğunu gidermek maksadıyla elindeki çubuğu toprağa vurarak, bir noktada varlığını tespit ettiği kurbağayı yer altından alıp mesanesindeki suyu içiyor ve ardından canlıyı aldığı deliğe bırakarak yine üstünü toprakla örtüyor. Suyu içerken ağzından dökülen kısmı da bir kertenkele gelip yerden emiyor. Sıfır israf. Tam bir ibret vesikası.
Tam aksine, son yıllarda da Ege ile Akdeniz’in kesiştiği noktalarda peyda olan bir vaka balıkçılıkla geçimini temin eden insanların, deniz emekçilerinin canını yakmakta, belini bükmekte.
Bu öylesine gözlerin fal taşı gibi açılmasına sebep olan bir hal ki, denize ağ bırakan balıkçı saatler sonra döndüğünde gözlerine inanamıyor. Ağlarda geriye posası kalmış, eti yenmiş vaziyette kabuk halde balık kalıntıları. Şöyle ki, balıkçının yeni baş belası vampir pire tabir edilen İsopod da denilen bir yamyam.
Hiç şüphesiz insanoğlu sebebiyet verdiği, tetiklediği negatif hallere enteresan lakaplar takabilmekte. Aşırı tüketim yaparak tetiklediğimiz enflasyon düzeylerine enflasyon canavarı adını vermemiz misalidir bu durum. Ya da vaktiyle bir siyaset adamımızca yapılan enflasyon tek kollu bir hayduttur tanımlaması akla gelebilir de.
Peki söz ettiğimiz olayda daha önceki nesillerde, devirlerde bahsi geçmeyip yahut farkına varılacak düzeylerde cereyan etmeyen, ancak son yıllarda bu da neyin nesi dedirten Amazonların Piranha balıklarından farksız bir etkileşim doğuran küçük canavarlar nereden, nasıl geldiler, peyda oldular ya da?
Evet, doğada bir denge var. Yılanlar azalınca fareler çoğalıyor söz gelimi. Egenin balıkçıları şimdilerde aman diyorlar bilim adamları incelesin, çözüm üretsin. Oysa bilim insanlarının ve çevre koruma kuruluşlarının tasvip etmediği, ikaz ettiği teknikler kullanan ve dahi doğanın kendisini yenilemesine fırsat vermeyen oranlarda avlanan balıkçılar da bu tip mikroorganizmaların, asalakların üremesine ya da çoğalma yapmasına vesile teşkil ediyor olamaz mı?
Öyle ya, balıkların öğünlerini oluşturan minimal canlılar yok mu? Demem şu ki, yavru balıklara kadar avlanırsak, balık popülasyonunun yenilenmesini zedeleyecek çizgide hareket edersek besin zincirinde dengesizliğe sebep olmamız, beraberinde ise minik ejderhaların boy vermesine yol açmamız an meselesi değil mi?
Nihayet bu hataları her balıkçının işlediğini öne sürmek mümkün mü? Zalimlerin narına yanan mazlumlarda vardır. Şu kadar ki, son derece kurallı hareket eden insan evladı da yaşın yanı sıra kuru ya da kurunun yanı sıra yaş misali mi yanıyor varın düşünün bir.
L.T.