Nazım Hikmet, 3 Haziran sabahı 06. 30 da gazetesini almak üzere ikinci kattaki dairesinden apartman kapısına yürüdüğü sırada, tam gazetesini alırken geçirdiği kalp krizi sonucu öldü. O an Vera hala uyumaktaydı. Bir müddet sonra uyandığında onu yerde ölü yatarken gördü. . Doktor gelmiş kimliğini istiyordu. Vera kimliği bulmak için şairin cüzdanını karıştırırken bir fotoğraf buldu. Fotoğrafın arkasında şu dizeler vardı: Gelsene dedi bana Kasana dedi bana Gülsene dedi bana Ölsene dedi bana Geldim Kaldım Güldüm Öldüm. ’’Saçları saman sarısı, kirpikleri mavi’’ kadın şiirlerden çıkıp geliyor ve Nazım’ı anlatmaya devam ediyor: Nazım öldüğü zaman , korunması gereken kocaman bir ev dolusu mektup, senaryo, yığınla belge ve yazılarla baş başa kaldım. O zaman onun yaşamının ne denli karmaşık, dopdolu olduğunu bir kez daha kavramıştım. Bu nedenle çok tanınan , sevilen, böylesi değerli bir kişinin yalnız kalmış bir dul eşi olmak yerine, onun insanlık için, yerine getirmeye söz verdiği idealler için mücadeleye, , onun bıraktıklarını korumaya karar verdim. Bunlar benim için yoğun bir uğraşı gerektiriyordu. Sinemaya geç döndüm. 20 yılı aşkın bir süredir Sinema Enstitüsü’nde profesör olarak çalışmalarımı sürdürüyorum. Yaptığım işi çok seviyorum. Kapımız Nazım’ın ölümünden sonra da açık. Öğrencilerimizde evimize geliyorlar. Kendilerini evlerinde gibi hissetmelerine ve Nazım’ın yaşamını öğrenmelerine yardımcı olmaya çabalıyorum. Ayrıca, Televizyon için hazırlanan belgesel filmlere senaryolar hazırlıyorum. Bir çok kişinin Nazım’ın Stalin hakkında ne düşündüğünü merak ettiğini biliyorum. Bu yüzden bu konuyu önemli buluyorum. Nazım Stalin’in ne olduğunu kısa bir sürede anlamıştı. Stalin Nazım’ı cezalandırmayı çok istedi. Ama zaman bulamadı. Bu konuda fazla bir şeyler söylemek için kendimi şu anda hazır hissetmiyorum. Şöyle bir anımı aktarabilirim sizlere: Nazım kalp krizi geçirmiş hastanede yatıyordu. O sırada Stalin öldü. Doktor haberin Nazım üzerinde olumsuz bir etkisi olabilir düşüncesiyle ona söylenmesini istemedi. şok etkisiyle öleceğinden korkuyordu. Böylece Yazarlar Birliği’nden birini göndermelerini ve bu haberi Nazım’a alıştıra alıştıra vermelerini istedi. Bu görev Simanov’a verilmişti.Kısa bir girişten sonra Simanov haberi verdi. Nazım haberden etkilendi. Simanov, ’’Şimdi ne yapacağız, Stalin bizim içinde düşünüyordu’’ deyince, Nazım, ’’Biz de artık kendimiz için düşünürüz’’ dedi ve gülmeye başladı. Doktor içeri girdi ve iğne yapmak istedi. Nazım iğne olmayı reddederek, ’’biz kendimiz’’diye gülmeye devam ediyordu. Simanov tüm meşhur yazarlar gibi Nazım’dan da Stalin’in ölümü üzerine çıkacak Literaturne gazetesinin özel sayısına bir şiir yazmasını istedi. Nazım kısa bir sürede Stalin için bir şiir yazdı. Bu şiirinde Nazım, alçıdan, çelikten ve bronzdan heykellerle, tabağımızdaki çorbaya giren uzun bıyıklarıyla bir yerde nasıl sergilendiğini anlatıyordu. Artık onun o bronz, çelik heykellerinin yükü omuzlarımızda değil ve uzun bıyıklarıyla da çorbamıza girmiyordu Nazım, Stalin’den nefret ederdi..Nazım öldüğünde önemli bir kamu görevlisi bana. ’’Senin Nazım, yoldaş Stalin’den niçin bu kadar nefret ederdi?’’ diye sordu. Benim ona yanıtım, Nazım’ın evine gelmesi gerektiği ve orada sorusunu yanıtlayacağım şeklinde oldu. O dönemde önemli mevkilerde bulunan kamu görevlilerinin çoğunluğu Stalin yanlısıydı. Bu kimseler Nazım’ın herkesçe sevilmesinden ve geniş okuyucu kitlesine Stalin’e ilişkin söylediklerinden tedirgindiler. Nazım o dönemde İvan İvanoviç oyununu yazdı. Bu oyun Stalin dönemini eleştiren ilk oyundu. Bu oyun, her yönüyle, bugünle çok yakından ilişkili. Çünkü bugün bile bir yığın İvan’ımız var. Bu oyun sahnelenemedi ve filme alınmadı. her şeyden önce benim Türklerim böyle bir şaire sahip oldukları için çok mutlu ve şanslıdırlar. Bir ülkenin şairi, yazarı ile değerlendirildiğine inanıyorum. İkinci olarak, Türk’lerin Nazım’ı bilip onu unutmadıklarından dolayı çok mutluyum. Geleceğin Türkiyesi için, Nazım’a ait fotoğrafları, resimleri, el yazmaları gibi ondan kalan pek çok şeyin tümünü benden alabileceğinizi bilmenizi isterim. Tüm bunların bir gün Türkiye ye geri gönderilip bir müzeye yerleştirileceğini umut ediyorum. Bunları sizler Türkler için saklıyorum. Bugün için bu çok kolay. yapacağınız tek şey bana gelmek. Daha önce söylediğim gibi evimizin kapısı açık. Dünyanın her bir yanından Türkler gelir bize. Onlara hoş geldiniz diyorum. Tüm Türkleri onun varlığını hissetmeleri için, Nazım’ın evine gelip ziyaret etmeye davet ediyorum. Türkler Moskova’da bir evlerinin olduğunu unutmamalıdırlar. |