- 209 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KENDİNİ YOK EDEN İNSAN
Kelimelerin karşısına dikilen insanlar olur mu dersiniz? Her şeye karşı çıkan doğuştan muhalif sanki. İnsan bence insan olmanın değerini ve iç özünü yitirmeye bilinçsizce devam ettiği sürece kendinde olan ne varsa tüm güzelliklere açtığı savaşla kendinin imhasını sağlayacaktır. Öyle gelişmeler var ki günümüz hayat sahnesinde, günden güne kendi gerçeklerinden bir bir kopan, dalından düşen yaprak gibi rüzgârda savrulan, söz ve eylemleriyle birbiriyle çatışan/çakışan insanlar topluluğu var günümüz dünyasında.
Hani futbol veya başka spor dallarında teşvik primleri verilirmiş karşı rakip takıma karşı etten duvar ör/ül-sün diye bugünde sanki insanlıktan uzaklaşılsın diye her gün medya aracılığıyla mevcut sistemin yıkıcı değerlerinin ve yaşam biçimlerinin ön plana çıkartılıp reklam yapıldığı ve tüm insani değerlerin alt üst edilip terk edin dercesine azgınlıkların teşvik edildiği garip bir dönemeçteyiz. Ve bir toz bulutu tüm bedenimizi değil ruhumuzu dahi kirletmiş durumda.
Siz insani değerleri maddi ölçüye dönüştürürseniz bu bizim ölçümüz olan gerçek milli/manevi değerler de kuruş hesabına döner ve insan için artık duruş, omurgalı olmak, bilgi ve fikir sahibi olmak, düşünceyi özgürce dile getirmek gibi hasletler/güzellikler de anlamlarını üzerimizdeki yansımalarıyla götürür uzaklaştırır bizden. Çünkü kıymetlendirilen maddi ölçüler bizlerdeki mahfuz bulunan insanilik, efendilik, diğerkâmlık, kardeşlik hukuku, kanaatkârlık ve sabır diye bildiğimiz tüm kıymeti sel sularının sürüklemesi gibi üzerimizden koparır atar ve biz artık doğada çıplak kalmış toprak örtüsü gibi oluruz.
Siz meşru yollardan yürümek isterken karşınıza dikenli yollar çıkar. Engeller sizin için birer imtihandır. Eğer maddi istekler ağır basıyorsa ve içinde bir sızı oluşmuyor yapılanları tasdik ediyorsa bu durum karşısında insandaki var olan bir karakter yansıması ve kimlik belirgin duruşudur. Eğer içinizden geçmeye çalışan ve sizi inancınıza ters düşüren eylemlere karşı bir direnç gösteriyor ve nefsinize uymuyorsanız işte bu da bir eylem dâhilinde olan bir karakter yansıması ve inanç şekillenmesidir ve içinizdeki sese uygun davranma biçimidir. Her halükarda yaşananların izahı sizin sahip olduğunuz fikir düşünce görüş bakış açısı eylem ve duruşunuzun açıkça ortaya konmasıdır. Zaman içerisinde alınan tavırlar ve gösterilen gelişmeler” istekler ve zorunluluklar” olarak karşına dikildiğinde; işte bu seyri sefer âleminde ve senin iç dünyandaki karakter yansıması göstereceğin tavır alacağın karar ve duruşunu karakterini ortaya koyan hali pür melalindir. Ya dik duruş gösterip inanç ve kimliğini koruyacak ya kimliğini pas pas edip menfaatine eğileceksin insan işte bu iki duruştan birini tercih eder ve öylece gider. Üçüncüsü olur mu dersiniz? Hani günümüzde “ılımlı” falan diyorlar, kaypak süngerimsi gibi bir şey herhalde ne yöne çekersen giden, ne yöne çekersen sünen gibi. İşte orada durun. Diyor ki; Victor Hugo:” ılımlı cinsinden bir alçak, bu cins en kötüsüdür”.
İnsanın en büyük kuvveti bilgisinden hâsıldır. Marifeti bilgide toplanan insanın ilk yapması gereken de okumak araştırmak ve bulmaktır. Yunus Emre’nin dizelerinde bu en güzel biçimde izah bulurken demek ki insanın ne yaptığının farkında olabilmesi ancak bilebilmesiyle mümkün oluyor. Gazali ihya isimli eserinde bilgiden bahsederken şu kıymetli sözleri sunum yapıp etrafına ışık saçmaktadır. Bilgiden mahrum bir insanın kalbi hasta ve manen ölüdür. Bir de üstüne dünya sevgisi ve maddecilik ilimsiz kişiyi öyle bir hale getirir ki, bütün hislerini dumura uğratır. Artık bu büyük felaketi idrakten bile yoksun kalmıştır. Nasıl ki korku yaranın acısını geçici bir zaman duyurmazsa, işte öyle hale gelmiştir böyle insanlar… Fakat ölüm gelip çattığında ve dünyalık yükünü sırtından aldığında felakette olduğunu bütün dehşetiyle görür ve fevkalade müteessir olur. Fakat bu andaki teessürü ve pişmanlığı ona bir fayda etmez. Aynen sarhoşken ve korku içindeyken aldığı yaradan sızı duymayan bir insanın ayıldıktan ve korkudan kurtulduktan sonra aldığı yaralardan duyduğu sızı gibi.”
O halde “bilmek” gibi nimetin şükrünü kaybeder ve ondan uzaklaşırsak zamanla aşınma başlar ve yitirilirse değerler, asıl o zaman işte insan için kıyamettir. Demek ki sadece kuru bilgi ile yetinmek ve teknolojik güç yarışı insanı mutlu etmiyor hatta insanlığı umursamıyor bile. İnsanın makine ile eş değer görüldüğü bir sistemde mutluluğun resmini çizemez siniz. Güçlü elindeki bilgi ve teknoloji kullanarak maddi gücünü sınıyor ve insanlığa yaşama hakkı tanımıyorsa bu medeniyet elbette huzur getirmez. Zulümle abat olanın hali berbat olur. Batı dünyası sizce mutlu mu? Peki, İslam dünyası? Bizler ne yapıyoruz insanlık için?
Hak ve hakikat insanın zihin dünyasından çıkmış, adalet terazisi şaşmış ve iyilik etmek ve yakınlara bakma emri ihmal edilmiş, hayâsızlık, fenalık, haddini aşma, hız kesmeden devam ediyor ve Kur’an ve Peygamber öğütleri dinlenmiyorsa o toplum zulme batmış ve çizgiden sapmış bir toplumdur, başına gelecek belaların farkında değildir. Nesillerin kaybolan ruhunda insan yalnız ve hissizliğe itilmiştir. Ne kadar acı ve acıklı bir durum ve ne kadar acı ve elem verici bir tablo. Peki, niye ders çıkarmıyoruz?
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.