0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
358
Okunma

Geçen gün okulumuzun önünde, kavak ağacı altında arkadaşım Mehmet Bey’le oturuyorduk. Arka sol ayağı üzerine basamayıp sürüyerek gitmeye çalışan bir kediyle karşılaştık.Kim bilir ne olmuştu da bu hale gelmişti.
Mehmet Bey ile aramızda şöyle bir konuşma geçti, dedim ki:
-Bu hayvancağız için ne yapılabilir?
-Benim de dikkatimi çekti, yazık hayvana. Dün buraya gelmişti, yüzümüze bakıp miyavladı. Sanki "yardım edin" der gibiydi. Tanıdık bir veteriner olsa arayacaktım. Ama yok.
’Yardım ister gibiydi!’ Gibisi fazla. Hayvanlar sezgileriyle kendilerine dost veya düşman olan insanları ayırt edebilirlermiş. Şimdi vaktimiz varken ne yapabileceksek yapmalıydık. Bir öneride bulundum:
-Belediyeyi arasak ilgilenmezler mi?
-Bak bu aklıma gelmemiş. Numara var mı bakayım.
O sırada telefonu açtım ve ondan önce aradım.Telefonun böyle durumlarda işe yaraması gerekiyordu. Bir hanımefendi "buyurun" dedi. Kendimi tanıtıp durumu anlattım.
-Sizi ilgili bölüme bağlıyorum, dedi.
İlgili kişiye de durumu anlatınca,
-Size Uğur Bey’in telefonunu vereceğim, asıl o ilgileniyor, ama burada değil, dedi.
Ben kağıt, kalem ararken, arkadaşım numarayı telefonuna yazacağını söyledi. Sonra derse gittim. Bir müddet sonra Mehmet Bey’le tekrar görüştük. Sormama fırsat vermeden,
-Tamam o iş. Belediyeden bir ekip geldi. Nerde olduğunu sordular. Buralardaydı, şu ağacın altına bakalım, dedim. Buldular ve alıp hayvan barınağına götürdüler.
Sevindim. Ağızları var dilleri yok zavallıların!
Aradan iki hafta kadar bir süre geçmişti. Mehmet Bey’le karşılaştık. Sordum:
-Okulun bahçesindeki şu kedi o mu?
-Evet, iyileşmiş bak sevindim.
-Nasıl geldi acaba?
-Bilmem, belki kaçmıştır.
-Umarım bundan sonra daha dikkatli olur.
30.11.2022