Para, gübre gibi etrafa yayılmazsa işe yaramaz. baco
UlaşBaşarGezgin
UlaşBaşarGezgin

Sovyet Türkologlarının Gözüyle Türk Yazını

Yorum

Sovyet Türkologlarının Gözüyle Türk Yazını

0

Yorum

0

Beğeni

0,0

Puan

643

Okunma

Sovyet Türkologlarının Gözüyle Türk Yazını

Sovyetlerin bilim ve teknolojiye çok önem verdiğini biliyoruz. Bu bilim dostu ülke aynı zamanda toplumsal bilimlere hatırı sayılır bir kaynak ayırıyordu. Bu olumlu atmosfer, dünyanın önde gelen Türkologlarının bir bölümünün Sovyetlerden çıkmasını sağlayacaktı. Sovyetler dağılmadan önce, 1980’de Türkiye’de yayınlanmış, bu Türkologların Türk yazını üstüne incelemelerine yer veren bir kitap var. Bugün sahaflarda bile zor bulunan bu kitap, bugün bile üst düzey çözümlemeleriyle öne çıkıyor. Kitabın içeriği şöyle:
İlk incelemede, 18. yüzyıldaki Fransa’daki ilk Osmanlı elçisi olan Yirmisekiz Mehmet Çelebi’ninkinden başlayarak ilk sefaratnamelerin ve ilk tiyatro oyununun Osmanlı yazını ve toplumsal değişim üstündeki etkileri ele alınıyor. İkinci inceleme, birincinin devamı niteliğinde. Üçüncü inceleme Ömer Seyfettin’i, dördüncü inceleme ise Sabahattin Ali’yi konu edinmiş. Sonrasında, Sait Faik, Nazım Hikmet, Kemal Tahir, Orhan Kemal, Aziz Nesin, Fazıl Hüsnü Dağlarca ve Yaşar Kemal incelemeleri bulunuyor. Kitaptaki son inceleme ise Türk şiirinde özgür koşuk (serbest nazım) konulu...


İbrahim Müteferrika ve Namık Kemal

İlk incelemede, Macar kökenli olup sonradan Müslüman olmuş olan İbrahim Müteferrika’nın görüşleri büyük bir yer tutuyor. Müteferrika yalnızca matbaacı değil, aynı zamanda, bir yenilikçi olarak, şeriatla Batılı yaşayış biçimini harmanlayan bir toplum modelini savunuyor. Bunun dışında Müteferrika birçok noktada Montesquieu ile benzer görüşlere sahip. Devam niteliğindeki incelemeyle birlikte, Namık Kemal’in yapıtlarındaki gerici ve ilerici öğeler çözümleniyor. Bu ve dönemdaşı olan benzeri yapıtlarda sık yer alan bir izlek, sömürgecilik karşıtlığı; ancak Osmanlı sömürgeciliğine karşı çıkılmıyor.


Ömer Seyfettin

Kitapta Ömer Seyfettin’in ’ilerici’ olarak tariflenmesi şaşırtıyor. Dahası var. Kitaba göre Osmanlı döneminde durum şudur:

"Ömer Seyfettin aynı zamanda ve özellikle son döneminde yazdıklarında Türklerin bir millet olarak yabancı emperyalistler tarafmdan sömürüldüğünü gösteriyor." (s.59)
Ömer Seyfettin bu incelemede "demokratik ulusal kültürün temsilcisi" sayılır! (s.59) Seyfettin, "Türk olan herşeyi hiçe sayan kozmopolitlere karşı da derin bir düşmanlık besliyordu" (s.59).

İşin garibi, Sovyet Türkologu bunu yadırgamıyor, olumlu birşeymiş gibi sunuyor. İlk başlarda hatalarla dolu izlenimi veren Ömer Seyfettin incelemesi, daha sonra doğru bir çizgide ilerleyip onu aşırı milliyetçi ve tarihsel olayların akışını anlamaktan uzak bir isim olarak tarifliyor. Bu durum, iki yazarlı olan incelemenin ilk parçasını bir yazarın, gerisini diğer yazarın yazdığını düşündürüyor.


Sabahattin Ali

Sabahattin Ali incelemesinden, bu egemen sınıflarca kısa ömür bahşedilmiş yazarın sağlığında bile Sovyetler’de çok iyi tanındığını öğreniyoruz. Bu incelemedeki Sabahattin Ali çözümlemesinden sonra, Türkiye’de yazılmış iki Sabahattin Ali incelemesi eleştiriliyor. Birinci inceleme, Sabahattin Ali romanlarındaki kişilikleri çözümlemek için yazarın iç dünyasına odaklandığı için eleştiriliyor. Oysa toplumsal gerçekçi romanda tiplemelerin kökleri, onlara göre yazarda değil toplumda ve toplumsal koşullarda aranmalıdır. Diğer bir deyişle, kişilikler, yazardan çok, gerçek yaşamdaki tiplere benzerler. Örneğin, gerçek yaşamda kendini şeytana kaptırmış bir tip vardır ve o, bir bakmışız ki Sabahattin Ali romanlarındaki bir kişilik olarak karşımıza çıkar (bkz. ‘İçimizdeki Şeytan’) (s.98-99). Kişilikleri yazarın iç dünyasında aramak biçimindeki yanlış varsayım, Türkiyeli eleştirmeni yanlış sonuçlara götürüyor: Örneğin, üç romandaki üç kişiliği (Yusuf, Raif ve Ömer) aynı kişiliğin üç farklı yansıması gibi almak gibi bir yanlış yapıyor. Dahası, bu karma tek kişiliğin yazarın kendisi olduğunu ileri sürüyor. Oysa Sabahattin Ali çok daha yaratıcı bir romancı. Dahası, yazar, gerçek yaşamda bu üç kişilikten kat kat iyi bir insan. Zorluklara göğüs geriyor. Bu üçlemenin hiçbirine benzemiyor.

Kitapta ele alınan diğer Sabahattin Ali incelemesi Asım Bezirci’ye ait ve bu incelemeden övgüyle söz edilir. Özellikle de Asım Bezirci’nin nesnel dili beğenilir. Yazının sonunda Asım Bezirci’ye bu başarılı incelemesi için ‘selam’ gönderilir (s.101).


Sait Faik

Benzer bir biçimde, Sait Faik incelemesinde, Sait Faik’le ‘Lüzumsuz Adam’daki kişiliği özdeş sayan anlayışlar eleştiriliyor. Bir kez daha anımsatılır: Gerçekçi yazındaki kişiliklerin esin kaynakları yazarda (içeride) değil, toplumsal koşullarda (dışarıda, Sait Faik örneğinde sokaklarda) aranmalıdır. Bu incelemenin sonlarındaki bir parça dikkat çekici. Buraya not edelim:
“1954’te İstanbul’da bir hastanede, ölüm döşeğinde yatmakta olan Sait Faik’i görmeye Burgaz adasından beş balıkçı geldi. Kan vermek istiyorlardı, Sait Faik’in yaşamasını istiyorlardı: Kahramanlar yazarlarına gelmişlerdi...” (s.134)


Orhan Kemal

Orhan Kemal incelemesi dolayısıyla, onun öykülerinin 1956 gibi erken bir tarihte Sovyetlerde yayınlanmış olduğunu ve birçok Sovyet Cumhuriyeti diline çevrildiğini öğreniyoruz. Bu inceleme, Orhan Kemal’in, ‘Grev’ (1954) adlı yapıtını anarak, işçileri ve genel olarak emekçileri her zaman edilgen gizli özneler olarak almamasına dikkat çekiyor. Bilinçli işçiyi, işçinin toplumsal olarak yapması gerekeni ele almayan gerçekçi yazın, sonuçta umutsuzluk aşılamış oluyor. Orhan Kemal’den önce rastladıklarımız, çoğunlukla, bu türden edilgen betimlemeler. İncelemede, bir olumsuz tipleme olarak Bekçi Murtaza’dan övgüyle bahsediliyor. Ayrıca, Orhan Kemal’in yazınsal başarısında payı olan iç-monolog kullanmadaki ustalığı not ediliyor. Böylece Sabahattin Ali anlatıcılığının tersine, yazar, anlatıda gizleniyor. Orhan Kemal yazınında betimlemelerin çok az kullanılması da göze çarpıyor. İncelemenin geriye kalan bölümünde Orhan Kemal ile Gorki arasındaki benzerlikler konu ediliyor.


Sonuç

Bugün Sovyetlerin yerinde yeller esse de, kitap, içerdiği yazınsal eleştiri yaklaşımları dolayısıyla önerilir. Ömer Seyfettin’le ilgili yoruma katılmasak da, diğer yazarlarla ilgili incelemeler anılmaya değer... Bu türde daha fazla kitap çıkması fena olmazdı...



Kaynak

Maştakova, Elena, Borolina, İrina, Sonina, İda, Alkayeva, Leyla, Aizenşteyn, Natalya, Gorbatkina, Galina, Uturgauri, Svetlana, Yakovleva, Nelli, Melikov, Tevfik ve Sverçevskaya, Antonina (1980). Sovyet Türkologlarının Türk Edebiyatı İncelemeleri (çev. Tatyana Moran ve Yurdanur Salman). İstanbul: Cem Yayınları.

Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Sovyet türkologlarının gözüyle türk yazını Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Sovyet türkologlarının gözüyle türk yazını yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Sovyet Türkologlarının Gözüyle Türk Yazını yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL