0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
329
Okunma
KÖYLER BAYRAM EDERKEN…
Köylerimiz onlarca yıl yoksul, garip ve yalnız sürdürürken hayatlarını; mayıs, haziran, temmuz, ağustos ve eylül ayları içinde bir hareketlilik, canlılık içinde olur. Sanki bayram ederler.
İnsanların köy hayatlarındaki hareketlilik yıllarının geride kaldığı eski günler maalesef bu gün yok. Köylerimiz, yazın canlanmaya, sevinmeye başlarken sonbaharda; hüzne, kışın da tam bir karamsarlığa bürünür.
En mutlu olduğu mevsim yazdır köylerimizin. Yaz boyunca evlerden, sokaklardan, bahçelerden sesler yükselir gökyüzüne… Bacalardan dumanlar tütmektedir. Nefis buğday ekmeği, mısır ekmeği kokuları yayılır etrafa. Her ne kadar bazlamalar, bilekiler özlenmiş olsa da eskiler tarafından, kuzinede pişmiş bir mısır ekmeği de bu özlemi giderecektir.
Köydeki kuşlar, köpekler de mutludur artık. Onları doyuracak, sevip okşayacak eller vardır… Hemencecik benimserler şehirden gelen hane sahiplerini. Hoş geldiniz havlamalarını ihmal etmezler. Kuşların cıvıltıları eksik olmaz bir yaz boyu; hele ki sabah namazını kaçırmayanlar sanki her sabah bir Kuşlar Senfoni Orkestrasını dinlerler huzur içinde…
Ağaçlar da mutludur. Bir insan eli değmiştir gövdesine. Çocuklar dallarında dolaşır, salıncaklar kurmuştur. Sevinç kahkahalarını salmışlardır yeryüzüne… Gölgesinde oturup bir yorgunluk çayı yudumlamış, ailecek öğle yemeklerini paylaşmışlardır tarlalarda yorgun düşen insanlar…
Köyler yalnızlıklarını unutmuş, bayram etmektedirler…
Madalyanın öbür yüzünde işler bu kadar güzel görünmez. İnsanlar yeniden yeni bir yorgunluğun, telaşın ve meşakkatin yolunu tutmuşlardır bu aylarda. Hazırlıklar, temizlikler, çalışmalar, çalışmalar, çalışmalar… Harap ve bitap düşmüştür insanlar. Hiç de bayram eder gibi görünmezler. Oflamalar, puflamalar, isyanlar, öfkeler, koşuşturmalar… Akşam serinliğinde bir sükûn… Ferahlık, yorgunluklar alıp başını gider. İstirahate çekilir insan. Eş dost muhabbeti, komşularla hasbıhal zaman akıp giderken bütün yorgunluklar da unutulur. Ancak her doğan yeni günde yeni gerilimler, yorgunluklar, bir de doğanın engellemeleri, yağmur, fırtına, soğuk geceler… İşleri aksatmıştır… Morallar bozulur, planlar aksar, endişeler artar… Neticeten zor bi hal işler biter, toparlanır insan birer birer terk eder köyleri… İş için gelmek istemez hiçbiri… Ah şu işler olmasa! Ne de güzeldir köyler…
Köylerde bir hüzün başlar sonbaharda. Teker teker boşalır evler. Çocuk sesleri, insanların koşuşturmaları azalmıştır, eskisi gibi. Tek tük insanlar, birkaç evin bacasından çıkan dumanlar kalmıştır geriye. Uzaklardan bir köpek havlaması duyulur. Kurda, kuşa, tilkiye, çakala kalmıştır artık köyler. Onlar da mide derdine düştüklerinden yollarını köye düşürmüştür. Köyün Karabaş’ına yakalanma korkusu sarmıştır onları da… Köyde bir endişe, korku havası kalmıştır yazdan şimdilerde…
Köyler bayram ederken her yaz mevsiminde, insanların isyanları çoğalır. Mecbur olmasalar belki semtine bile uğramayacaktır. Ama bilmez ki insan mecburdur köylere, toprağa. Sert ve yıpratıcı görünümüne rağmen bir varlık sebebidir aslında. Bilmeden, isyankâr tavırlarla da olsa insan koşup gelmek zorundadır. Tutmak zorundadır işin bir ucundan; yorulmak, yıpranmak zorundadır. Çünkü emeksiz yemek olmaz…
Köyler bayram ederken bu yaz, insanlar yorgun ve bitap düşmüştür. Köyler, vermiştir vereceklerini. İnsanlar nankör, vefasız; yüklenmişler yüklerini, bırakıp yorgunluklarını köylere, terki diyar etmişlerdir. İnsanlar mutludurlar belki evlerine, yaşadıkları yere kavuştukları için ama köyler şimdi mahzun, garip ve yalnızlıklarıyla baş başadır. İnsanlar bayram ederken şimdi, köyler, hazan havası yaşamakta, yeni bayram günlerini gözlemektedir…