4
Yorum
3
Beğeni
0,0
Puan
466
Okunma

“Ben bütün filmlerimde kahramanları canlandırdım. Haksızlığa karşı geldim” diyen Cüneyt Arkın, şöyle devam eder:
“Kendime hep şunu sordum. Hayatta da böyle miyim? Filmlerde kahraman olmak, adil olmak, kötünün karşısında olmak çok kolay ama hayatta olabiliyor musun?"
Bunun gibi, Vikipedi kaynaklı biyografik bilgi notunda da karşımıza çıkacağı üzere; 12 Mart dönemi sırasında, Altın Koza Film Festivali’nde jürinin ilk oylamasında Yılmaz Güney’in Baba filmindeki rolüyle en iyi erkek oyuncu seçilmesine karşın daha sonra siyasi baskılarla Güney’in yerine, ilk oylamada Yaralı Kurt filmindeki performansıyla ikinci olan Cüneyt Arkın en iyi erkek oyuncu seçilmektedir. Bu karara tepki gösteren Arkın ise ödülü reddetmektedir.
Yine şahsiyeti hakkında fikir edinmemizi sağlayan dikkat çekici bir örnek, bir soruya verdiği yanıtta karşımıza çıkmakta. Günümüzde set aşkları çok gündemde. Sizin duygusal yakınlaşma yaşadığınız isimler oldu mu? Şeklinde bir suale bakın nasıl yanıt veriyor:
“Hayır, biz bir aile gibiydik. Kadın oyuncunun ’dişi’ olduğu bile aklımıza gelmezdi. Mesela Antalya’da film çekmeye başladığımızda şehirde otel falan yoktu. Han bozması yerler vardı. Orada koskoca bir odada Fatma’yla (Girik) yan yana yatardık... Bizim için bacıydı onlar, namustu. Anadolu erkeği öyledir. Set bizim için bir ibadet yeriydi, kutsal bir yerdi..”
Günümüzde cesedin bütünlüğüne dahi saygısı olmayan sözde katil canavarlar namus cinayeti işlediklerini öne sürmeye kalkarlar utanmaksızın. Neredeyse, nerede o eski katiller dedirtirler insana.
Haliyle bu neslin kimi insanı da Cüneyt babanın sözlerine Allah Allah işit de inanma demekten alamaz kendini.
En hayran olduğunuz oyuncu partneriniz kimdi sorusuna ise:
“Hepsinin yeri ayrıydı ama Fatma Girik çok yiğitti, çok başkaydı. ‘Büyük Yemin’ filminde neredeyse kader ortağı olduk diyebilirim. Adana’da otel yok, aynı odada kaldık, çamaşırımızı yıkardı, yemeğimizi yapar verirdi. Türkan Şoray daha bir prensesti, mesafeliydi, Filiz tam bir hanımefendi. Hülya Koçyiğit de iyi arkadaştır her zaman. Ne ki, Fato başkadır.” sözleriyle duygusal bir cevap verir.
Bu anekdotu özellikle paylaşıyorum dostlar. Hatırlarsınız, Fatma Girik vefat ettiğinde Cüneyt Arkın ağıt yakar gibi bir taziye paylaşmıştı. Fatma’m, bekle geliyorum diye haykırmaktadır o gün. İlk bakışta insanda, mazide kalmış bir aşkın küllenmeyen, küllenmek bilmeyen hislerinin terennümünü çağrıştırır değil mi? Değil halbuki. Benzer suallerle Fatma Girik de karşılaşır. Benim altmış yıldır tek aşkım Memduh’tur der Fato hep.
E peki, Arkın ne anlatıyordu o yanık sesiyle. Üstte ki pasajda verdiğim anı yoğunluğu kuşkusuz. Yoncanın diğer üç yaprağı da iyi arkadaştır, hanımefendidir ama Fato candı, yemeğimizi verir, çamaşırımızı yıkardı demekte. Efendim! Şimdi bunun fanfinifinfonla alakası mümkün mü?
Nerede o eski aşklar, arkadaşlıklar, dostluklar hatta kabadayılıklar, cinayetler deme de dur şimdi. Ne masumiyet kaldı, ne haya, ne edep der insan, bir an.
Düşmüşüz bir siyaset, politika, ideoloji batağına; sonumuzu hayreylesin Allah!
Neden peki? Kuşkunuz olmasın ki, yaşamı kolaylaştıran teknolojinin, konforun yan etkileri, komplikasyonu bunlar.
Öyle ki, madde ve mana arasında bir denge kurulmadığı, hemhal olmadığı zaman bu unsurlar, medeniyet madeni hal almakta.
Vaktiyle teknoloji uygarlığı olarak tanımladığımız batı dünyasının mantalite hatasına mı düşüyoruz yoksa? Umarım değil.
Umarım, eski Yeşilçam filmlerine konu olan, çocuğuna her türlü maddi imkânı sağlayan onu paraya boğan zengin babaların daha ne istiyorsun benden, sana her şeyi vermedim mi demelerindeki garabete düşmüyoruz.
-DEVAM EDECEK-
L.T.