Biliyor musun, gamzelerimde sakladığın gölgelerini her gece suluyorum... Seviyor, dokunuyor, kokluyor, bakıyor, seyrediyor, şiirler okuyor, şiirler yakıyorum. Yetmiyor, öyküler, hikâyeler, romanlar. Tutuşturu tutuşu veriyorum. Ve ağıtlar yakıyorum. Bugünler dünlere bakıyor gıpte ederek, yarınlar mecburi yasta... Yine de doyamayacağımı biliyorsun, yetinmem ne mümkün.. Oradan sessizce gölgeleri alıp yanımda uyutuyorum. Her bir gölgeni ayrı ayrı seviyorum. Görsen ne kadar da sevimliler, inanılmaz. İnanır mısın, hepsi de senin farklı bir halini andırıyorlar... Ne yapsam sen, ne yana dönsem sen. Bazen gözlerimi yumuyorum mahsuscuktan, şımarıkça ellerini uzatıp senleşen parmaklarıyla açıyorlar... Nasıl da biliyorlar senin gönüllü kölen olduğumu... Bilmeleri nasıl da mutlu ediyor beni şimşek gibi çakı çakı veriyor bakışlarım. Ah nasıl da kurcalıyorlar yüreğimi... Sen gibi... Boydan boya her zerresini işgal ettiğin yüreğimi... An geliyor sanki sen istemişsin gibi keyifle alıp beni bırakı bırakıveriyorlar yanardağ ağzı gibi fokurdayan yüreğine ki kaç defa kendimi atmıştım içine hiç düşünmeden, saymadım. Yanmış, tutuşmuş, kül olmuş, sevmiş, sevilmiş, sevişmiş, yaralarımı kurutmuş, yalnızlığım intihar etmiş, ben benliğimi yitirmiş, durmadan adını sayıklamıştım... Kör ebe oynadıkça bulamamıştım senden gayrısını... Sağım solum önüm arkam sen... Tıpkı senin gibi onlar da gülümsüyorlar çocuksu hallerime. Sahi ne kadar çok severdin bu hallerimi. Yanına sokulduğumda nasıl da uzanıp çıkarıverirdin içimdeki sana vurgun çocuğu. Ah! Nasıl da koşuştururdum göğüslerinin parkında, ne oyunlar oynardım dudaklarının kenarında. Saçlarından bebekler yapar, burnundan hokkabazlar yaratırdım da hiç biri kımıldamadan seni seyre dalarlardı ve ben kıskanç bir balık olur yerleşiverirdim omuzlarına.. Bandırı bandırı verirdin beni kendine ve bir bakardım göz bebeklerinin aynasına, tamamen sen... Nasıl becerirsin bunu, hiç anlayamazdım. Yeter ki sen olayım, keşke hep sen olarak kalsaydım keşke. İşte tanrıları ret edersen sonu böyle biter der gibi şeytana papucunu ters giydiren bir melek... Sanırım hayatımda hiç tüketemediğim tek keşke, bu... Gülüyorlar halime. Tam surat asacağım an senin sevdiğim hallerinden birini bırakı bırakıveriyorlar avuçlarıma ki zaten hangi halini sevmezdim ki. Ah... Nasıl da tütüyorsun yüreğimin kuytuluklarında... Ne gökte yıldızlar eski yıldız ne ay eski ay ne de yatağımız bulutlar... Hepsinin eksik bir yerleri, tamamlanamayan sen’leri var. Sadece ben mi sensizim sanıyorsun... O çocuksu gök, salıncak deniz, himayaların zirvesine düşen ilk kar... Hatta Candan Erçetin’in olmaz’ı... Bensiz sensiz kendime kestiğim en büyük fatura ve ödüyorum acı’larına tutunarak... ersin başeğmez 13 mayıs 2022 17:00 _izmir çaysız_şekersiz ve bademsiz |