11
Yorum
14
Beğeni
0,0
Puan
872
Okunma

Kentler mutsuz insanlarla dolup taşarken ben nedenini bilmediğim karmaşık duygular içindeyim.
Sorguluyorum. Dünyayı sorguluyorum.
Şehirleri sorguluyorum.
Ve dahası insanları...
Ne çok değişti her şey .
Bu kadar değişimden sonra ben de değiştim.
Ve ben...
Ruhumun heykeli masumiyet fanusundan çıktığından beri oldukça yapayalnız yaşamayı tercih ediyorum. Yolda, kaldırımda, köprüde yanı başımdan ruh/suzlar geçiyor. Başımı kaldırıp konuşmak istemiyorum. Biliyorum herşey zoraki. Dostluklar, kardeşlikler, akrabalıklar zoraki...
Dünya kurulduğunda zoraki kurulmuş. Belli... Şeytanın planı olmasa dünya olur muydu ya da bir anlık aldanma. Bir de ihtiras var. Habil ile Kabil kardeşleri getirdim aklıma. Öyle ihtiras yapılmış ki dünya ikisine de yetmemiş. Halbuki dünya ne kadar da büyüktü o zaman. İkisine de yetmemiş dünya.
İhtiras dünya çok büyük iken başlamış. Sonrası büyüye büyüye bir çığ gibi gelmiş ve bizler bugün o ihtirasları çıplak gözle görmenin hüznünü yaşıyoruz.
Görmek, izlemek ve hatta sorgulamak da yetmiyor bazen.
Arayışlar içindeyim. Bu nedenle mutsuz kentlerde binlerce kilometre yol alıyorum. Ölü doğmuş yarınları müşade ediyorum. Üryan duyguların üzerine ölü toprağının serilişine hüzünle ve istemsiz şekilde ortak oluyorum.
Anneler babalar görüyorum. Kimi iki buçuk yaşında kimi on iki yaşında. En güzel masaldan kalma hayatları çocuklarına ikram ederken, ölümü bekleyen başkasının çocuklarını umursamıyorlar. Başkasının çocuklarındaki göz yaşını, hatta ve hatta şakağındaki kanı silmeden, temizlemeden kendi çocuklarının mutlu olamayacağının farkında değiller. Yazık!
Ölü doğmuş çağdır bizim yaşadığımız çağ. Geçmiş kentlerin genlerinde de yığınla savaşlar vardı. Ve bizler bu mirası öyle sahiplendik ki sanki geçmiş de hiç keder/ Izdırap olmamış gibi, hiç kan ve göz yaşı olmamış gibi yeni yeni savaşlar icat ettik. Adına da bir birinden farklı ön adlar koyduk sonrasına da düzme bahaneler ürettik.
Yok oluyoruz. Kazananlar ve kaybedenler birlikte yok oluyor. Kaybeden zaten kaybetmişti de kazananlar da kendi içlerinde yok oluyor.
Ve ben bunca yaşanandan sonra yine DÜŞLERE DALIYORUM. Yeni şehirleri düşlüyorum. Bir birinden güzel, içinde sımsıcak ilişkileri olan şehirleri düşlüyorum.
O şehirler içinde mahalleler kuruyorum. Ve mahalleler içinde duvarlarla örülmemiş yan yana bir kaç katlı evler. İnsanlar, hayvanlar ve tüm doğa olması gerektiği gibi. Ne doğaya zarar veriyoruz, ne hayvanlara ne de bir birimize...
Herkes bir birini tanıyor.
Herkes bir birini kucaklıyor.
Sokaklarında caddelerinde çıkar çatışması olmayan gülen gözleri görüyorum.
Sonra İçinde çocuk seslerinin hakim olduğu bahar kokulu günleri görüyorum..
Ne olur kimse beni bu düşlerden uyandırmasın.!