24
Yorum
21
Beğeni
0,0
Puan
2785
Okunma

Bir elinde bereketlenirdi Nar
Ötekinden hibe olup taşardı
Kime sorsam
Derdi ki,
’’Serencamı hoş kokulu
Etrafında pervanedir karıncalar’’
Süt meyveli ağaçlar serçelerin gagasında
Yavruları ağlamaya başladığı zaman asmalar
Gönlünün katında hep mevsimdi bahar.
Gidişin hazan
Gidişin gün batışı
Gidişin güneşin kayboluşuydu.
Gidişin,
Gözündeki yaşın, alnındaki terin
Kevser suyuyla yıkanışıydı...
Anneme...
Sensiz kollarım hiç bu kadar güçsüz, omuzlarım bu denli yorgun olmamıştı. Her sabah sapından kırılmış çiçek gibi iki büklüm, etrafımda çağıran sesini, seni çok arıyorum. Burnumun direkleri sızlıyor, o an ’’tut elimden kaldır beni!’’ diye seslenişimi duyuyorsun, hissediyorum.
Hangi sevgide anlatmaya kalkışsam seni, kalbim hep cennet bahçelerinin içinden geçer. Bana öğrettiğin en güzel kelimeleri dualarımla karışık okurken, ruhum göğün en yüksek tepesindeki makama ulaşır, hislerimle o an dayanamam, gözlerim bulutlanır, şehrin sokaklarına iri iri yağmurları düşürürüm...
Ve, yan yana geldiklerimde arandığım ruhundan yüzüne yansıyan o nurlu gül güzelliğini hiç kimsenin yüzünde bulamadım.
```
Şimdi, okul yolunda yürüyen çocuklara bakıyorum üstlerinde sıkı sıkı giyindikleri paltoları var. Onları soğuktan donacaklar diye karşılayan anneleri yok. Kar yağdığında sırtına iple bağladığın, çay bahçelerimiz daha verimli osun diye organik gübre yerine satın aldığımız suni Avrupa gübresinden geriye kalan naylon çuvallar yok. Kalın olduğu için palto şeklinde keser saklardın. Çocuklarını üşümekten koruyamazsan da yağmurun yüreklerini ıslatmasını önlerdin. Kolay değildi dokuz çocuğun annesi olmak.
Köyünüzdeki bütün çocuklar okula giderdi. Baban kız çocuğu okula gönderilmez düşüncesiyle seni okutmadı. Gururuna yediremezdin. Uzaktan arkadaşlarının okula gidişlerini seyredip gizli gizli ağladığını uzun uzun anlatırdın. Sonra da ’’okuyun’’ derdin, ’’okuyun, ben okuyamadım siz okuyun.’’
Hiç çocuk olmadın. Bir ömür boğazına takılmış yutkunup da yutamadığın masum hayallerin vardı. Sustun. Baş eğişin güçsüzlüğünden değildi, saygıdandı. Gece gündüz çalışıp gerçekleşmeyen hayallerinle çocuklarının yaşaması için havaya, suya ve toprağa düşen cemrelere benzerdin. Bir kez sesinde sitem, oflama ibaresi duymazdık.
Yaz geçer, güz gelir eylül bahçelerinde yalnız kalırdın. Dokuz çocuğun aynı anda okula giderdi. Denizler soğur, kış olur, sen yine bahçelerimizde, bağlarımızda, ahırda hayvanların, evde çocuklarının karnını doyurur mutlu olurdun.
Yağmurlar sessizce yağmaya başlar bahar olurdu. Seslerin boşaldığı, kimsesizliğin düştüğü etrafına yine yıldızların doluşurken mutlulukta coşar senin deyiminle iş gücü olarak ’’elin, ayağın olurduk’’. Hepsinin arasında iki yaş fark olan dokuz çocuğuna bakmaya doyamazdın.
Gözlerinin solduğunu görmedim annem, o gözlerin ki; mayıs ihtilaline benzerdi, çocuklarına zümrüt kuşu gibi hep yeşil bakardın.
Ojeli olmadı ellerin, kınalı da. Krem nedir bilmezdin, tereyağı ellerine krem oldu, parmaklarına çiçek oldu çocukların. Okuttun, en baş öğüdün ’’vatanınıza hayırlı, etrafınıza uğurlu’’ olun dedin. Elimizden geldiğince olduk. Nereye dönsek senin sözlerin bize pusula oluyor.
O kadar çok çalışırdın ki, o küçücük bedenin her gece yorgunlukların üstünü örter, mavi minelerle birlikte daha sabahın ilk ışıkları doğmadan sesinle uyanırdık. Öyle kurulu saatimiz olup uyandırmadı hiç birimizi. Baş ucumuzda hep sen vardın. Her zerrenden sevgi ruhumuza aşılanırdı...
Annemizdin sonrasında arkadaşımız, dostumuz, sırdaşımız, eğitmenimiz, öğretmenimiz, aşçımız, ustamız, rençperimizdin. Sen aslında bizim ruhumuzla beraber yüzümüze toz düşse onu tüm gücüyle temizleyen rüzgârımızdın...
Aynamızdın... ’’Büyük ağaçların büyük gövdeleri olur, daha çok insan gölgesine sığınır’’ derdin. Hepimiz fidanken adım adım yükselirken ağaçlara benzememizi sağladın. Seninle sorguladık merhametli, cesur oluşu, çalışkan ve dürüstlüğü.
Şimdi tüm evlatların olarak dönüp geriye baktığımızda bir kadın olarak annelik duygusunu bütün duyguların en üstünde tutan muazzam güçlü kadına ’’o, bizim en kıymetli hazinemiz, annemizdi’’ diyerek gururla anlatıyoruz.
Üzerime eğil yorganımı üstüme ört, öp beni alnımdan. Ellerimi bırakma...
’’Benim annem
güzel annem
Beni al kollarına
Kucağında uyut beni
Ninniler söyle bana’’