Toplumsal sorunlarımızla ilgili emekçiler olarak kendimize sormak istiyorum. Bir emekçi işçi olarak, haklarımızı bilmek yada bilmekle, kullanabilmek ve örgütlülük ilişkisi hakkında neler söylebiliriz ? Kendi üzerimden bir örnek vereyim, ben inşaat işçisiyim. On beş senedir. Bunun çok büyük bir kısmını işçi elektrik ustası olarak geçirdim. Son çalıştığım işyeri hem yerli işçilerimize hem mültecilere çok büyük haksızlıklar ederek, insanlık dışı iş koşullarında çalıştırıyorlardı, ben ise bu haksızlığa karşı işçilere sınıf bilincini aşılamaya çalışıyor, direnişin eylemin grevin hakkımız olanı alabilmenin yolunu eylemin dili ve üslübünü anlatıyordum, bu sebeble mültecilerle birlikte sürekli olarak patronumdan mobbing gördüm. Hakaret ve aşağılanmalarla bağırarak azarlandığım günleri bilirim. Ve ben bunu haklarımı bilen biri olarak yaşadım. Yani haklarımı biliyorum ama bunu ezilerek yaşadım. Mahkeme’ye versem, veren arkadaşlarımda var. Yine bir başka sorun mahkemeye erişim hakkı. İşçi aldığı paranın önemli bölümünü mahkemeye verecekse, bu da iki üç yıl sürecekse bunu yapamıyor. Şu andaki sistemde, işçinin kendi başına dava açabilmesi için asgari bir hukuk bilgisine sahip olması gerekir, bu çok zor. Avukatla çalışabilir ama çoğunlukla avukatlık ücretleri çok yüksek. Üstelik arabuluculuk aşamasıyla daha da zorlaştırıldı. Arabulucu işverenin çalışanı, bu şartlarda adil bir uzlaşma beklenilebilirmi. Bu süreçte, hakkını talep eden işçinin zor durumundan faydalanarak bir şekilde hak kaybı yaşatılıyor. Haklarımızı elbette bilmeliyiz. Ama bilsek bile eğer yalnız isek harekete geçmek ve mücadele etmek çok zor oluyor. Oysa örgütlüysem mücadele edebilirim, çünkü bilirim ki, benim yoldaşlarım, ellerinden geldiği sürece bana destek olacak. O durumda hem teorik hem pratik bir hukuk mücadelesi verip onurlu ve şerefli bir yaşamla birlikte haklarımızı da alabiliriz. Recep Fırat / Araştırmacı Yazar |