2
Yorum
5
Beğeni
0,0
Puan
880
Okunma
Usulca kapıyı çektim, sabah ayazının soğuğu çarptı yüzüme önce, üç adım ilerledim mis gibi dağların zirvelerinden o taze yağan kar kokusu ile dolu temiz havayı çektim içime, hava hala karanlıktı...
Başımı göğe çevirdim, sana bütün o burçlarının hangi yıldız kümlerinden olduğunu gösterebilirdim , o kadar berraktı gökyüzü ,sabahın henüz güneşi karşılamaya niyeti olmadığı böyle saatlerde dışarda olmak bazen ne büyük bir güzelik bunu biliyor musun ? o sessizlik, o yıldızlar ,sadece kendi kalp atışların...
Sonrası uzun bir yol, köprü, nehir, ay ışığı, radyoda uyku mahmurluğunu dağıtmaya azmetmiş bir spiker , o saatte bu kadar heyecanla ne anlatıyorsa artık , sustugu zaman gelen müzige duyulan sevinc...
düşüncelerim uzağın en uzağında ...
Sevgiden mi yoksa dünyanın sevgisizlik salgınından mı bilmiyorum bazen çok yorgun oluyor yüreğim
ama biliyor musun? yaşama dair, gizli saklı bir yerlerde bir umut hazinesinin var olduğunu hayal etmek bile güzel,seviyorum ben yaşamayı...
Nehrin uzantısında yavaşça ilerlerken dağların arkasında bir görünüp kaybolan ay sanki benimle sessizlik oyunu oynuyordu...
...
Sence cennetin de gökyüzü var mıdır ?
yıldızları
güneşi...
aklımda tuhaf sorular...
Ne zaman hüzün kaplasa içini kapat gözlerini ve kendini bir papatya tarlasının ortasında uzanmış göğe bakarken hayal et olur mu ?(sabah uçuklaması, benden )
Ve de uzun soluklu bir masal kitabının sayfaları arasında, hayat bunalımlarından kaçıp, sen de renkli bir resim çiz kendine, içinde mutlaka kendi göğün olsun...
...
(gülümsedin, gördüm)...