Para, gübre gibi etrafa yayılmazsa işe yaramaz. baco
Halil GÜLEL
Halil GÜLEL

KEŞKE BEŞ TAŞ YUTSAYDIN

Yorum

KEŞKE BEŞ TAŞ YUTSAYDIN

7

Yorum

5

Beğeni

0,0

Puan

709

Okunma

Okuduğunuz yazı 15.7.2021 tarihinde günün yazısı olarak seçilmiştir.
KEŞKE BEŞ TAŞ YUTSAYDIN

KEŞKE BEŞ TAŞ YUTSAYDIN

09.
KEŞKE BEŞ TAŞ YUTSAYDIN

Tohum toprağa düşmeye görsün; Yaradan izin verdikçe toprak onu besler ve büyütür. Yalnız toprak mı besliyor tohumu taşlar bile besliyor. Kaç tane minarede, eski tarihi eserlerin kubbelerinde, kayalıklarda cılız da olsa otları, çiçekleri, öylesine çıkan fidan ve genç ağaçları gördüm. Başka yerden alınıp montaj olmayan bu gerçeklerle tanıştım.

İnsanların içinden büyüyen, bazen gözle görülmeyen varlıklar var. Bunların yararlı olanları olduğu gibi büyük zarar verenleri de mevcut: Mikroplar, bakteriler, virüsler, arkealar, mikro hayvanlar, mantarlar, ekstremofiller gibi binlerce çeşidi varmış. (Vaktim olup çeşidini araştırıp sizlere yazamadım bir türlü)

İki gündür öyle dayanılmaz ağrılar çekiyordum ki söz ile anlatılmaz, katiyen eşi dostu bile bırak düşmana dahi böylesine ağrılar dilenmez. Doktor kızım hastane diye çok diretti ama çok bilmiş tavrımla hep reddeden ben oldum. Çaresiz kalan kızım “bari aile hekimine bir görün” deyince ona razı oldum.

Randevusuz burada aile hekimine görünmek imkansız ama taktırdım maskemi yola revan oldum. Sağ olsun beni hemen aldılar. Tekerlekli sandalyem üzerinde ultrason ile ağrıyan yerlerimi bana da göstererek; baktı. Dalak mı, pankreas mı, mide mi, karaciğer mi, akciğer mi, safra kesesi mi yoksa kalp mi diye hep sordum.

Doktor, tıpkı bizim Kara Deniz şeklinde bir siyahlık gösterdi ve ardından da;

“Safra kesenizde taş bile yok, yani iyi” dedi ve ardından da “midenizde bir şişlik var galiba. Yüzüme bakıp, tekerlekli sandalyem ile hayatımı sürdürdüğüm için “En iyisi sizi, hastaneye sevk edeyim de mideniz ve bağırsaklarınıza ultrason yapsınlar” deyip gerekli işlemleri yaptıktan sonra “Geçmiş olsun!” diyerek eve yolladı.

İki gecedir uykusuz olduğum için biraz hareket, ilaç gibi geldi ve kendimi yatağa attım. Allah sizi inandırsın uyumuş kalmışım… Akşam üzeri hanım ile kız bir şey sormak için Düsseldorf’un öbür ucuna gittiler. Onlar gittikten bir saat sonra biraz daha yatayım dedim ama ne mümkün! Bir titreme, bir terleme tuttu. Adeta elim ayağım tutmuyordu, bardaktan boşanırcasına yağan yağmurda adeta sırılsıklam ıslanmış gibi terlemiştim, konuşmam bile birbirine karışıyordu. Beni o halde gören oğlum;

“Baba, hemen hastaneye gitmen gerekiyor!” dedi.

“Ablan bir gelsin de öyle gideyim” diye hala direniyordum. Aslında bir nevi kuyruğum titremiş de farkında değildim.

Oğlum beni dinlemedi ve acil servise telefon etti. Çok çabuk geliyorlardı… Hemen bir eşofman ve tişört giymek istedim ama hiç takatim yoktu. Uzun bir beyaz don ve beyaz bir atlet ile üç kişi beni arabaya Adem Baba gibi bindirdiler. Tam hareket ederken hanım ve kız geldi. Şaşırdılar. Oğlum;

“Babamın ateşi kırk derece ve zor durumda” diye açıkladı.

Hanıma;

“Üzülme!” dedim.

Onlarda bütün sevecenlikleriyle;

“Geçmiş olsun” dedikten sonra “Facebook’a, sosyal medyaya sakın verme! Çok telefon geliyor, cevap veremiyoruz!” dediler.

Boynumu bükerek;

“Vermem” dedim ve ardından da “İnşallah hanım bu seferde yırtarım ve seni fasulye tarlasına götürürüm” diye söz verip vedalaştım ve “İnşallah” diye tebessüm ettim.

İnsan, anladım ki, yaşlanınca hastaneye yakın oturması gerekliymiş. Bizim evle hastane arası bir kilometreden de az. Çok şükür çabuk vardık. Beni karşılayan Alman kızı hemşire;

“Aaa! Ben bu Onkel’i (amcayı) tanıyorum” diye bir dost gibi bir tanıdık gibi karşılayınca içim ısındı.

Ben de ona;

“Merhaba” dedikten sonra “Kusura bakma artık bizim ikinci adresimiz burası” diyerek cevap verdim. Gülüştük…

Bir müddet sonra doktor kızım gelmiş ve meslektaşlarıyla görüşmeye başlamıştı. Sağ olsunlar hemşire ve doktorların biri gelip biri gidiyordu… Kızım üzgündü ama hala moral veriyordu;

“Korkma babacığım, daha Türkiye’mizde karpuz yiyeceğiz, sana hakiki çoban yoğurdu ikram edeceğim inşallah bunu da atlatacaksın!” diyordu. Kızımın söylediği bu moral verici sözler içimi serinletiyordu ama bir türlü boşanan ter damlaları bitmiyordu. “Ya sabır, Ya Şafi!” diyerek içimden dua ve zikir ediyordum.

Bir kaç kere yapılan ultrason neticesinde gece saat bire otuz kala doktorlar geldi. Kızım sabah işe gidecekti ve ısrarla gitmesini söyledim ama;

“Hastalığın sonucunu öğrenmeden gitmem!” diye ayak diretti. Doktorlardan orta yaşlı olanı;

“Yarın sabah safra kesesine veda edip ayrılmak için ameliyat olacaksınız!” diye mizahi bir tarza anlattı.

Ben de;

“Bu benim ilk ameliyatım değil. Şimdiye kadar çok şükür yirmidört ameliyat oldum. Yani sizin anlayacağınız doğduğum günden beri budana budana geliyorum” deyince doktorlar güldüler.

“Korkma emin ellerdesiniz, ameliyatı ben yapacağım!” dedi. Onlar gidince, kızımın yüzüne bakmaya kıyamadım ve vedalaştık, helalleştik. O evimize gitti.

Sabahın köründe bir hemşire „Guten Morgen!“ (İyi sabahlar!” diye bağırdı. Bir başka hemşire de bir iki yudum su ile ameliyat için gerekli olan hapları yutturdu. Kelimenin tam manasıyla hapı yutmuştum yani. Erkek bir yardımcı da beni ameliyathane götürmek için geldi.

Ona da;

“Gehe ich jetzt zur Meskerei? (Kasaphaneye mi gidiyorum?” diye sorunca güldü. Herifin ağzı da sıkı değilmiş galiba ameliyat odasına girer girmez oradakilere benim söylediğimi nakletti. Onlarda güldüler.

Saat on bir otuzda girdiğim ameliyat salonundan tam narkoz verildiği için ne zaman çıktığımı bilmiyorum. Önce sesler duydum, ardından da yanıma gelen görevliyi gerçek şeklinde gülümser bir tarzda görünce; meşhur Türkçe tabirle “Çok şükür yine yırttım!” diye için için sevindim. Nasıl sevinmem ki daha torunları görememiştim; en önemlisi de ambulansa binerken; Üzülme! İnşallah geri dönüp, seni fasulye tarlasına götüreceğim” diye hanıma söz vermiştim.

Sağ olsun eşim ve çocuklarım, hastaneye giderken benim eşyalarımı hazırlarlar. Bu konuda tecrübeleri çok büyüktür. Üçünün de ortak olarak koyduğu şeyler hemen bir tane resim defteri, kalemler ve ekstra kalın bir veya birkaç kitap koyarlar. Hepsi içinde çok sevinirim onlara da defalarca teşekkür ederim.

Ameliyattan gelir gelmez acaba yeteneğimde bir sıkıntı var mı diye bir kaç çizgi çizerim. Bu sefer resim malzemesini oğlum koymuş. Önüme alınca bir de ne göreyim. Bir hafta önce başlayıp bitiremediğim sürrealist - gerçeküstü bir çizimi koymuş. Sürrealist resimlerde sınırlama olmadığı için istediğinizi çizme hürriyeti ve macerası vardır. Ben de heyecan ve macerayı severim.

Resim üzerinde çalışırken bir baktım ki resmin sağ üst bölümünden tek bir inci şeklinde obje var. Safra kesemde de tek taş bulmuşlar. En iyisi bu resimin adı “Tek Taş” olsun diye karar verdim ve daha zevkle çalışmaya koyuldum. Büyük bir zevkle resmi çizerken; hani eskiler “Kara haber tez ulaşır derler” ya, bu da öyle olmuş. Bakışından ve yüzünden çok korktuğum baldızım, İstanbul’dan beni arıyordu. Cevap vermesem bana pahalıya patlardı…

Mübareğin tatlı sesini Hakkari’den işitebilir insan. Hoş beşten sonra ameliyat olduğumu ve safra kesemi aldılar dedikten sonra; bana bir tek taş bırakmış; onun resmini çiziyorum” dedim. Keşke demez olaydım. Çenem durmadı işte… (Lütfen kusura bakmayınız!)

Hemen telefonun İstanbul’daki ucundan bir bağırış ile;

“Kime vereceksin o tek taşı?” diye sordu.

Ben de;

“Hanıma vereceğim ama bir kenardan kız bakıyor. Tam kıza verirken, oğlan, evlenirsem eşime jest olur diye söyleniyor. Sen de oradan bana, yok mu der gibi bağırıyorsun! Ben de tek taş var, kızımla oğlumu da katarsam; etti üç taş, bir de sen istiyorsun bir adet tek taş! Safra kesesi ameliyat ile alındı. Şimdi nereden bulacağım ben dört taşı diye cevap verince; her zamanki gibi görünmez bir köşeden, baldızla olan sohbeti dinleyen bacanak eski fısıldamalarını yıldırım gibi bıraktı;

“Sen de keşke beş taş yutsaydın! diye bağırdı.

Bir şey diyemedim, başımı resmin üstüne eğdim. Safra kesem de alınmıştı. Hem beşinci taşı kime verecektim. Taş verip takılacak gizli bir sevgilim de yoktu. Derin düşüncelere daldım, senin anlayacağın çaresiz kaldım.

Birden aklıma şu geldi. Acaba Bacanağın durumu çok iyi de gönlü bir Hülya’ya mı, bir Ayten’e mi, bir Sibel’e mi düştü. Tek taş ile yol yordam yapmak için; beni, kendine yakın bulduğu için mi böyle bağırdı, deyip düşünceye daldım. Ben de tek taş imkanı yok ama inşallah bir yerlerde, bir başkasından bulur. Keşke önceden çıtlatsaydı da ben de bu duruma göre beş taşlı sürrealist bir resim çizerdim.

Halil Gülel
Düsseldorf / 14.07.2021
(Bu Hayatı Böyle Yaşarken)

Paylaş:
5 Beğeni
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Keşke beş taş yutsaydın Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Keşke beş taş yutsaydın yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
KEŞKE BEŞ TAŞ YUTSAYDIN yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Gülüm Çamlısoy
Gülüm Çamlısoy, @gulum-camlisoy
16.7.2021 19:46:01
Tebrik ederim, efendim.

En derin saygılarımla...
ayşe1
ayşe1, @ayse1
16.7.2021 17:16:26
Resminiz mükemmel.
Derin daldırışlarla düş ve düşünce ufuklarına sürüklüyor.
Tebriklerim candan.
Saygılarımla.
ayşe1
ayşe1, @ayse1
16.7.2021 17:11:21
Ömrünüze bereket; ne güzel döktürmüşsünüz. Yaşama bakışınız; ifade tarzınız hem zengin ve güçlü hem ciddi ve güldürücü.
Takdir ederek okudum.
Tebriklerim ve saygılarımla.
neneh.
neneh., @neneh-
16.7.2021 07:56:31
Öncelikle büyük geçmiş olsun..Rabbim acil şifalar versin.Hayatı ti ye alıp acı ve ızdıraplardan bile dersler çıkararak pozitiflik sergileyenler gerçek sanatkarlardır..Sizde öylesiniz..Sabır ve tevekkül içerisinde çarelerin tükenmediğinin bilincinde olmak insanı dinç tutuyor.Taşlara gelince..Taşlar ne kadar çok olursa değerlerini daha çabuk yitiriyor.Adı üstünde en değerlisi tek taş..Şimdi tam turları da çıkmış alyansların ama takanlar hayatı mutlu bir şekilde turlayamadıktan sonra neye yarar?..Siz en kıymetli taşı muhafaza etmişsiniz safra kesenizde size pahalıya patlamasına rağmen..Allah'tan şifa diliyorum.Saygıyla..
Gülbahçesi, @gulbahcesi1
16.7.2021 05:44:54
Uyku tutmadı beni de. Girip bir bakayım dedim. Sizi okurken aklıma "han duvarları" şiiri geldi. Hani şair handa duvardaki yazılardan bir şairi takip ediyor Ve"rastlamıştım duvarda bir şair arkadaşa"diyordu ya... O geldi aklıma. Her kelimesinin gerçekliğine inanarak okudum yazınızı. Yaşamın resmini çizmişsiniz. Ama acı bir resim. Sağlıklar dilerim ve derim ki" ne mutlu sizi hastaneye götüren var. " Bu da bir teselli değil mi...
yeğinadnan
yeğinadnan, @yeginadnan
15.7.2021 12:13:02
İnsan kaç yaşında ihtiyar oluyor onu bilmiyorum. Bahtiyar olma yaşındanda haberim yok. Fakat çok iyi bildiğim bir şey var Ölünceye kadar büyüyoruz ve biz büyürken bizdeki güzel ve çirkin meziyetlerde bizimle büyüyor. Yazıdan bana yansıyanları özetleyecek olsam yazınızdan uzun olurdu sanırım. Onun yerine İyi ki yaşıyorsunuz iyiki bu atmosfere soluğunuz karışıyor demekle yetineyim.
Zira yazıyı yazan elin; Çirkin şeyleri yutarak onları hayata güzel şeyler olarak dönüştürdüğünü ve kendi çapında ömrü Hayat kılma çabası olduğunu görüyorum ve bu beni mutlu ediyor. Birini mutlu etmenin kaçınılmaz meyvesi huzurdur; Ki bunu da yazıda dolu dolu hissediyor insan.
İnsan olarak geldiğimiz bu alemden yine insan olarak çıkmak nasip olsun her birimize.
Sizi okumak bana çok iyi geldi dilerim yazmakta size iyi gelmiştir.
Beş taş. Beşini Bir kişiye vermedikçe Beş taş olmaz.
Takmayın kafanıza Bin taş dağıtsanız herkes Tek taş aldığından daha fazla sevinmez.
:)
Çok güzel insansınız Güzel olsun ömrünüz.
sevgi ve Selam
tanrımisafiri
tanrımisafiri, @tanrimisafiri
15.7.2021 11:19:53
Muhteşem bir yazıydı hocam.
Kara kaplı kitaplardan ağır roman havasında bir iç ses.
Büyük yazar konuşmaları.
Hatta mevzu çok derin olmadığı halde içerik bakımından çok zengin - çok derin.
Edebileştirme harika olmuş.
Sözlenebilecek çok şey var.
"Tek taş" benzetmesi ve vurgusu bence zirve zaten.
Böyle bir yazı yazabilmek büyük gözlem ister kanımca.
Sanatçı kişiliğiniz yüksekmiş vesselam.
Ben çok sevdim.
Anlatım ayrı bir hoştu.
Emeğinize - yüreğinize sağlık.
Saygıyla selamlıyorum.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL