0
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
467
Okunma

Yıllar önce öğretmen olarak memleketime gelmeme bir kelamla aracılık etmiş ve bana yardımcı olmuş bir köylüm, İbrahim (Karadağ) abim vardı. Kalender, mütevazi, zeki ve içkiye düşkün bir abimizdi. İki yıl önce karaciğer rahatsızlığı ayaklarında kangrene neden olduğunu,duydum ve üzüldüm.
Onunla bir bayramda karşılaştığımızı hatırlıyorum. Çok kişiye iyilik yaptığını, fakat onların kendisini ziyaret etmeye layık görmediklerini söyledi. Bunun üzerine ben tarih belirtip onun iş yerine iki farklı günde uğradığım halde orada küçük oğluyla karşılaştığımı ve ona hem selam gönderdiğimi, teşekkürlerimi iletmesini söylemiş olduğumdan bahsettim. Oğlu bir şey dememiş.
Faili meçhul kalmış değerli gazeteci Uğur Mumcu suikastini ve cenaze töreninde "kahrolsun şeriat" diye bağıranları hatırlarsınız sanırım. İşte bu olaydan kısa bir süre sonra Kuşadası, Davutlar’da rahmet dayımın yazlığındaydım. Dayımın dostuydu İbrahim abi, onunla bir akşam yemeğinde bir aradaydık. Şuradan buradan konuşurken bana dönüp "sakın laiklikten vazgeçme!" tembihinde bulundu. Nereden icap ettiğini
anlayamadım. Sen bir iş adamısın, laiklik veya başka bir ideoloji hakkında çok şey mi biliyorsun, ya da sana laikliği savunma görevi mi verdiler? Dedim ki ona :"Ülkemize şeriatın gelme ihtimali yoktur bence, endişe etmeyin."
Öyle ya. Bir akıl, hem tehlike gördüğü Mumcu’yu ortadan kaldırıp hem de şeriata küfrettiyor, şeytani planlarını tıkır tıkır yürütüyor. Acayip bir memlekette yaşıyoruz.
Türkiye çok partili hayata geçtikten sonra onar yıl arayla darbe yapılması nasıl anlaşılmalıdır? Bana göre bunu cevabı şudur: Millet kendisini çok özgür sanmamalı, zararlı sayılan düşüncelere yönelmemeli, dünya lordlarının rotasından çıkmamalıdır. Darbeler, bir sürü olduğunu millete en münasip şekilde hatırlatmaktır. Dücane Cündioğlu günümüzde islamcılığı şöyle ifade etmiş :"İslamcılık otuz yıl önce bir düşten ibaretti. Şimdiyse tüm ülkenin bir an evvel uyanmayı beklediği bir kabus, karabasan…"
28.06.21