- 267 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BAĞ BOZUMU
Ürgüp’te bağ bozumu şenliklerine katıldım bu yıl. Nevşehir’den Ürgüp’e bağlar başlıyor, bir de peri bacaları. Göreme vadisinden üzüm çeken, kovalanan insanlarını ilkel resimlerle, kayalarda saklayan Kapadokya, ermişlerin toprağı. Yumuşak taş sıralarda oturmuşlar, bir güz şenliğini şarapla kutlamışlar. Yüz yıl, beş yüz yıl, bin yıl derken onlar gitmiş, yeni insanlar gelmiş, asma verici toprak kalmış, üzüm devşirici bağcı okulları kalmış. Erciyes dağından, Hasan Dağı’na, katkısız bir mavilikle gökyüzünü kim dokumuş? Bir Orhan Veli, bir yörük anası doğa, bir doğa gelini Anadolu kızı dokumuş. Örtüyü kaldırıverin: Anadolu’da doğa üstü, fizik ötesi yoktur:Tarihi ve halkıyla, doğanın kutsamasıdır Anadolu
Bakıyorum, bir alaca kalabalık, kadınlı erkekli, kızlı oğlanlı Ürgüp halkı, yeşil ormanların yayıldığı o toprağa dalıyor. Zerdali, ceviz ağaçları altına Ürgüp dokuması kilimler seriyorlar. Güneş davuluna vurdu mu, kendi emeklerini kutlamaya, asmalara koşuyorlar, mor güneşli salkımları kesiyorlar, koparıyorlar, bir kımıltıdır gidiyor, bir coşkudur gidiyor:Bağ bozumu başlıyor.
Bir ormanın yaprakları altına bir tosbağa gibi sokuldum, kara kütüğün kabartılmış toprağında yiteyim, dedim. Bu neyin kutsanmasıdır? Toprağı kabartan, çubukları budayan, yumuşacık bağ sekisini çapalayan insan elinin , insan emeğinin, üreten yaşamanın kutsanması. Bu kutsamaya, bir şenlik tadı veren nedir? Neden şenliktir, kış, bahar, yaz süreminin sonu, güz güneşine varan bir sonsuz çabanın sonu? İnsan kendi ellerini , kendi emeğini, kendi yarattığı ürünleri, bir doğa sevincinde kutlayacaktır. İnsanın, doğanın birlik sevincidir bu. Birden , bir türkücünün, bir oyuncunun, bir çalgıcının bu şenlikte yeri nedir? diye düşündüm. Bağ mı bellemiştir, asma mı budamıştır?
Bir kaya kilisesinde, ilkel bir resimde, bir mayıs böceğine rastlamıştım. Bir çocuk defterine çizilmiş gibi yumuşak Ürgüp toprağına çizilmiş.Bu gizlenmiş, korkulu insanlar buralarda kaya kovuklarında, peşlerinde inanç avcıları güvercinler gibi ürkek yaşamışlar, acı çekmişler. Birden uyanıyorum çocuksu bir ilgiyle, acılı yüzlerin yanına, bir mayıs böceğinin resmini çizmeden de edememişler, diyorum. Anadolu’nun eskil Tanrılarından birini, Diyonizos Tanrı’yı anımsadım. O da bağdı, çubuktu, çapaydı, bu üretim işlerine pek karışmıyordu ama, bağ bozumu şenliğine ilk çağrılan oydu. Bağ bozumu şenliğinde bulunmadı mı, güneşin, salkımın ve şarabın tadı kalmıyordu. Bir yerde, benim gibi, bağ çapalamadığı, kara çubuğun özünü yeşil asmaya dönüştürmek için Anadolu bağcılarının çabasını göstermediği halde, şenlikte gönül payı olan, mor üzümlü asmaların gölgesinde yaşamanın gücünü kutsayan Diyonizos babanın işini anladım. İşi gücü, bir dalı oymak, bir daldan soluğuyla sesler, türküler çıkarmaktı. Bağ bozumu şenliğinin güneş çalgıcısıydı o. Yedi ışını insan emeğinden, soluklu insan sesine döküyordu. Bağ bozumuna giren kadınlar, erkekler bu bu soluğu duymadan, bu türküyü duymadan edemiyorlardı. Üretim olağandı, gündelik işti. Toprağa bağ çubuğu, bağ çubuğundan yeşil asma,i yeşil asmadan kara üzüm...Köylü emeğinin olağan dönüşümüydü bu. Ardından damlarda üzüm kurutma, pekmez ve şarap geliyordu.Nevar ki, insanlar yüzyıllar yılı, emeklerini ve doğayla savaşlarının utkusunu kutladıkları böyle bir günde, başı boş, esrik Diyonizos babasız edemiyorlardı. Onsuz şenlik olmuyordu. O, yattığı asma dibinden kalkıyor, soluğunu üflüyordu. Emek türküye dönüşüyordu. Eski kavalcının şenlikteki işi buydu. İnsanoğlu türküsüz, oyunsuz edemiyordu. İnsancı emeğin kuralıydı bu;iş yaratıcı sevinçle bitmeliydi.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.