- 285 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
Kur'an'ı parçalayan yırtandan daha tehlikelidir
Arkadaşım "Allahu’l-a’lem!" kaydıyla diyeyim de öyle dinle lütfen. Hicr sûresini okurken şöyle birşey kalbime geldi: 91. ayette Cenab-ı Hak Kur’an’ı parça parça edenleri tehdit ederken devamında da onların müşrik tabiatına dikkat çekiyor. Yani sanki bu incilerde ’parçalara ayırma’ temayülü ile ’müşrik psikolojisi’ arasındaki bir ilgi kuruluyor. Ardına düşüp tefekkür edince de âdemoğlu bir parça şuna uyanıyor: Evet. Sahi. Öyle. Hakikaten de her ’parçalama temayülü’nün daha yukarıdaki bir ’parçalanma’yla ilgisi var. Daha doğrusu: Her ’parçalama temayülü’nün o temayül sahibinin ’itikadındaki/kalbindeki parçalanmalarla’ bir bağı bulunuyor. Yani oralarda ’parçalanmış’ olanlar ancak buralarda da ’parçalama’ ihtiyacı hissediyorlar.
Şaşılar şaşırtıyorlar. Sözgelimi: Modernizm bid’asıyla yüreği karışanlar artık kafalarındaki hiyerarşi ikileştiği için Kur’an’a da şu ikisiyle birden geliyorlar. İki normla birden tasarrufa başlıyorlar. İki ’olmazsa olmazlık kıstası’yla birden işliyorlar. Elbette bu şirkî yapı çıkarımlarına-tefsirlerine-te’villerine de sirayet ediyor. İslam’daki bazı hükümlerin, hâşâ, zamanının geçtiğini savunurlarken; diğer bazılarınaysa heva-i şahanelerinden "Bunlar hükmünü devam ettirebilir!" izni veriyorlar. Aslında ahirzamanda yaşadığımız şu tecrübe mezkûr ayetlerin nasıl zamanüstü hakikatler buyurduğunun da delilidir. Yani yaşadıklarımız ilk asırdaki mübareklerin yaşadıklarının tekrarıdır. Yalnız isimler, sûretler, coğrafyalar vs. değişmiştir.
’Kalpteki parçalanma’ dedim. Biraz daha açayım. Denk gelmişsindir. Kur’an’da bu türden elemeler yapan hadsizlerin göğsünde yatan çakal genelde şöyle bir cümleyle ulumakta: "Bu zamanda olur mu canım böyle şey?" Evet. Hangi örneğini sıksan içinden bu irin akıyor. Bu zamanda olacaklar-olamayacaklar, modern çağın gereklerine göre, öyle bir ’norm’ haline gelmiş ki, dünyalarında vahiy dahi bu ikirciklerini kıramıyor. Allah’a inanıyorlar. Âmenna. Kur’an’ın vahiy olduğunu da kabul ediyorlar. Kabul. Fakat yine de Mushaf’ın başına bir parçalanmışlıkla geliyorlar. Normun-normalin-olması gerekenin tek vaizinin İslam olması gerektiğini unutuyorlar. Bir tarafa modern zamanın gereklerini/dayatmalarını koyuyorlar. Diğer tarafaysa dinin emrettiklerini. Sonra bu ikili düzende ’al gülüm-ver gülüm’ler başlıyor. Hangisinin arzusu daha kaviyse o tarafa doğru kararlar kaymaya başlıyor. Hırsızın elinin kesilmesiyle ilgili bir ayet mi gördü mesela. "Aaaa!" diyor hemence. "Olur mu bu zamanda böyle şey? Cık, cık, cık. Eskilereymiş bu hüküm. Şimdi çok ciks cezaevlerimiz var. Onlar bu ihtiyacı karşılıyorlar. Yoksa dünyaya nasıl anlatırız derdimizi?"
Böylece Kur’an parçalanmaya başlıyor. Yakın zamanda şahidi olduğumuz bid’î çabalardan hangisinin izini sürseniz aynı yere çıkıyorsunuz: Normlar ikilenmiş. Gizli-açık bir şirk gönle yerleşmiş. "Allah ikidir!" demiyorlar ama "Normlar ikidir!" diyor bunlar da. Çağın gereklerini şeriat koyucunun karşısına ikinci bir şeriat koyucu gibi dikiyorlar. Sorsanız belki de dillerinden tevhid düşmüyor. Lakin tevhidin gerektirdiği ’tek norm’ kabulünde de pek gönüllü değiller. Subhanallah! Bu arada, arkadaşım, kendimizi de tehlikeden beri tutmayalım. Temize çıkarmayalım. Aslında hepimizin nefsi ’normları ikileştirmeye’ meyyal bir çukurdur. Evet. Çünkü yalnız ’kısa vadeli lezzetleri’ tanır. Akıbete bırakılmış ücretlere güceniktir. Hemencidir. Acelecidir. İşte bu hemencilik insanı evvela içinden parçalar. "Herbir günah içinde küfre gidecek bir yol var..." diyen mürşidim elbette bunu boşuna söylemiyor. "O günah, istiğfarla çabuk imha edilmezse, kurt değil, belki küçük bir mânevî yılan olarak kalbi ısırıyor..." derken dikkat çektiği de yukarıda söylediğimiz gibi.
İçinin çatlaklarını çabuk sarmazsan illa parçalanırsın. Sarsıldıkça kırıklar derinlere uzanır. Çatallanır. Damarlanır. Dallanır. Kıymık kadarken boyun kadar olur. Parçalandıktan sonra da, tıpkı kırık bir ayna gibi, gösterdiklerin çoklanmaya/bozulmaya başlar. Önce yalnız kendini bir çukura sürüklerken artık başkalarını da yanına almaya başlarsın. Çünkü, tıpkı İblis gibi, yalnız boğulmaktan korkarsın. Allah muhafaza. Elbette arkadaşım hepsinin sağlamasını Ehl-i Sünnet yolundan tavizsizliğinde bulabilirsin. Ne kadar az tavizse o kadar az çatlak. Amel dairesinde yapamadıklarımızı da itikad dairesinde korumaya çalışarak. Savunarak. İmanımızı saklayarak. Allahu’l-a’lem. Cenab-ı Hak cümle kırıklarımızı rahmetiyle onarsın. Âmin. Âmin. Âmin.