TABİAT ANA Yusuf Yılmaz Rivayet o ki Baykuşlar konunca davulbaza, uğursuzluk getirir derler. İşler gider ayaza. Tabiat ananın sesi yükselir. “Dokunma yanarsın. Kanunlarım sert ve acımasızdır. Sadece sen yoksun bu hayatta. Senin için iyi olan, Başkasına kötü olabilir.” Ama bir de tabiat ananın şefkatli yüzü vardır. Öylesine güzel öylesine cömerttir ki koynunda herkese yer vardır. Şu sararan ayvanın yanında yeni bir filiz de bakar durur öbür yanında. Elmanın yarısı al yarısı beyazdır. Kopar dalından, al ye. Tabiat ananın ikramıdır sana. Düşüne biliyor musun: Bir dut yaprağını, bir böcek tırtıklar, ipek kozası, arı konar, bal, kaynatırsın, pekmez olur. Kuş konar, gagalar, karnını doyurur. Yere düşer gazel, ineklere minder, torağa gübre olur. Belki de ilaçta yapılır. Bir dut yaprağı bu kadar faydalıyken diğerlerini siz düşünün! Hava, su, topak ve güneş. Kuş sesi, aldığım bu nefes. Tabiat içinde yaşamak ne enfes. Bir tavşan kaçar. Kuşu uçurur. Ceviz ağacına konar. Cevizi gagalar. Yere düşürür. Karınca onu parçalar. Yuvasına taşır. Kış gelince. Değme karıncanın keyfine! Kar suyu dağları deler. Madenleri yalaya yalaya akar. Acısı suya karışır, acı su olur. İçimi insanı ferahlatır. Fasulye toprağa düşende, çatlar. Dilini uzatır güneşe. Filiz olur, dallanır. Yapraklanıp çiçeklenir. Gelin gibi süslenir. Takılar takılır kınalı parmaklarına. Tabiat ananın düğünü var. Herkes davetlidir. Kuşlar, çiçekler, insanlar… Akşamdan sabaha renk değiştirirken çiçekler; eriğe mayhoş, çileğe bal, meyvesine göre, acı, tatlı, ekşi, umami… Herkese göre damak tadı verir. Hava, su, toprak ve güneş. Yeter ki yakmasın seni ateş. Güneş vurur suyun yüzüne. Tabiat hareketlenir. Yağmur yağar ormanların üstüne. Kuşlar kulak verir rüzgarların sesine. Beşik sallanır. Çocuk uyur, Uyanır! Büyür… |