13
Yorum
9
Beğeni
0,0
Puan
1947
Okunma


Son günlerin popüler tartışma konusu Ayasofya’nın müzeden camiye çevrilerek Müslümanların ibadetine açılması oldu.
Konunun tartışma boyutuna taşınması ise siyasi otoritenin ve bürokratların açılış öncesi ve açılış esnasında yaptığı siyasi içerikli açıklamaları oldu. Birde cami açılışını şova dönüştürmeleri ve aklı başında her Müslümanın tepkisini çekecek şekilde şarlatanlık boyutuna taşımaları bardağı taşıran son damla oldu.
Özellikle de Diyanet işleri başkanının açılış günü Cuma hutbesinde Fatih Sultan Mehmet’in bedduası diye bilinen(!) ‘’ Her kim Ayasofya’yı Müslümanların ibadetine kaptır veya yeniden kiliseye dönüştürürse (amacı dışında kullanırsa) ALLAH’IN, meleklerin, peygamberlerin ve tüm Müslümanların laneti üzerine olsun’’ sözüne ita fen Ayasofya’yı bin dokuz yüz otuz beş yılında müzeye dönüştürülme talimatı veren Mustafa Kemal Atatürk’ü kast ederek bu laneti gündeme getirmiştir. Gerçi diyanet işleri başkanı bir gazeteye verdiği röportajda –Ben Atatürk’ü ve Ayasofya’yı kast etmedim tüm vakıf mallarının amacı dışında kullanılmasını kast ettim dese de tartışmaların fitilini ateşleyen bu söz gündeme bomba gibi düşmüştür.
Geçmişten günümüze bazı radikal İslami çevrelerin yıldızı Atatürk ile hiç barışmamıştır. Bunun birçok nedeni vardır. Hilafeti kaldırması, hanedan üyelerini sürgüne göndermesi payitahtın siyasi işlevini sonlandırması vs gibi siyasi uygulamalarıdır, ama bilinen en temel nedenin Atatürk’ün bazı İslam alimlerini astırması olmuştur. İdam edilen insanların haklarını savunan radikal kesimlerin iddiasına göre, asılanlar gerçek İslam alimleridir. Atatürkçü çevrelere göre ise asılan insanların tamamı sahte alim gerçekte din tüccarıdır. Karşılıklı olarak yapılan suçlamalar ve tanımlamalar İslami kesimler ile Atatürkçü çevreler arasında sür gitsin bir tartışma konusu haline gelmiştir.
Radikal İslami çevrelere göre! Atatürk, İslam ve Müslüman düşmanı bir insandır(!) Atatürk’ün monarşiyi sonlandırması hanedan mensuplarını sürgüne göndermesi ve hilafeti kaldırması radikal kesimlerin Atatürk’e olan öfkelerini siyasi bir boyuta taşımıştır. Radikal İslami kesimlere göre Atatürk, üniformasını giydiği ekmeğini yeyip, suyunu içtiği devletine ihanet etmiş işbirlikçi biridir. Hatta resmen mason localarından emir ve destek alan bir İngiliz ajanı olmakla suçlanmıştır.
Görünen o ki, Atatürkçü çevrelerle radikal İslami çevrelerin kavgası hiç bitmeyecektir. Bu kavganın bir kazananı ve galibi olacak mı? Orasını zaman gösterecek ama bilinen bir başka gerçek var ki, bu iki kesimin fiilen çatışmasını isteyen bunun için siyasi ortamı kızıştıran muhafazakar kesimlerin sinir uçlarına dokunacak marjinal açıklamalar yapan ve sonrada dönüp gerçek Atatürkçüleri öfkelendirecek kışkırtıcı açıklamalar yapan olası çatışma için avucunu ovuşturan çok tehlikeli gizli ve gizemli bir kesim de vardır. Bu kesimler Türk tarihi boyunca hep olmuştur.
Radikal İslami kesimler şunu çok iyi bilmelidir ki, eğer bu gün Ayasofya cami olmuş ve Müslümanların ibadetine açılmışsa bu Atatürk’ün bin dokuz yüz otuz beş yılında Ayasofya’nın müzeye çevrilmesi için verdiği talimat sayesinde olmuştur.
Çünkü Yunanlılar işkal altında olan İstanbul’daki Ayasofya’yı işkal süresince ve sonrasındaki süreçte de yani genç Cumhuriyet döneminde de süren siyasi bir baskıyla Vatikan gibi Ortodoks Hristiyanların siyasi bir merkezi haline getirme niyeti ve çabası içerisindeydiler.Üstelik bu konudaki ısrarlı tavırlarını kararlılıkla sürdürüyorlardı. Dünyada ki diğer Ortodoks Hristiyanları Türkiye’ye baskı yapması için açıkça örgütlemeye çalışıyorlardı. Her konuda olduğu gibi bu konuda da keskin zekasını ve uzak görüşlülüğünü kullanan Mustafa Kemal Atatürk erken davranıp Ayasofya’yı müzeye çevirerek, başta Yunanlılar olmak üzere tüm Ortodoks Hristiyanları ters köşeye yatırmış ve bu sinsi uğraşlarını boşa çıkarmıştır. Böylece genç Türkiye Cumhuriyeti devletini Yunanlıların Ortodoks Hristiyanların desteğini almaya çalıştığı dünya kamuoyunun siyasi baskısından kurtarmıştır. Günümüzde Ayasofya’nın cami statüsüne alınıp Müslümanların ibadetine açılmasının ve Yunanistan’ın bayraklarını yarıya indirip ulusal yas ilan etmesinin gerisinde Atatürk döneminden gelen bu hezimet yatar. Sırf bu nedenle bile tüm İslam toplumları ve Müslüman Türk milleti Atatürk’e minnet borçludur.
Eğer, Mustafa Kemal Atatürk iddia edildiği gibi İslam ve Müslüman düşmanı olsaydı. Ayasofya’nın da İtalya’daki Vatikan gibi ayrı bir statüsü olan İstanbullun sur içi bölgesini kaplayan Ortodoksların siyasi bir merkezi haline gelmesini sağlar veya en azından siyasi baskılara direnip engel olmazdı. O zaman da Atatürk’e iftira atan o zavallı radikal kesimler değil Ayasofya’da namaz kılmak yanına bile yaklaşamaz onlarca kilometre uzağında durmak zorunda kalırlardı.
Evet, Ayasofya da Müslümanların ibadet ediyor olması İslamın üstünlüğünü sembolize etmesi açısından ‘’Nicelik’’ olarak çok önemlidir. Ancak bu ne yazık ki günümüzde Müslümanların ‘’Nitelik’’ olarak da üstün olduğu anlamına gelmez.
Geçmişte okuduğum bir makalede (Türkiye hariç) diğer tüm Müslüman ülkelerin ürettiği ürün potansiyeli, sahip oldukları teknolojik altyapıları ve sanayi kalkınmışlık seviyeleri bir Almaya etmediğinden söz ediliyordu. Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti devreye girinceye kadar o zaman denge biraz değişiyor. Hal böyleyken Ayasofya da gözyaşlarıyla namaz kılan insanlar, gözyaşlarını biraz da Müslümanların dünya üzerindeki zavallı haline akıt malıdırlar.
Müslümanlar geçmişte bilimde ve ilimde, matematikte fende, teorik bilimin mucidi ve fikir babası olmasına rağmen, günümüzde ilimden ve bilimden maalesef uzak kalmışlardır veya bir şekilde uzak kalmaları sağlanmıştır.
Yani başka bir ifadeyle Müslümanlar medeniyeti ve teorik bilgileri öğrettiği Hristiyanların gerisinde kalmışlardır. Doğal olarak teknolojik düzeyde de dünyanın çok gerisinden gelmekteler. İnsanı üzen bu geri kalmışlığın tek nedeni Müslümanları İslamın aydınlıkçı öğretilerinden uzaklaştıran, İslam dinini bilimden ve ilimden uzak ilkel bir şekilde yaşamalarını söyleyen bu konularda vaaz veren sahte din alimleri olmuştur.
Dolayısıyla Ayasofya’nın cami olarak kullanılması ve böylesine görkemli bir yapıya sahip olmak geçmişten günümüze
İslamın ve Müslümanların bir üstünlüğü olarak kabul edilir. Ancak çağımızda Müslümanlar için asıl üstünlük sanayi teknolojisini yönetebilmek güçlü ekonomiye sahip olup dünyanın en gelişmiş yapay zekası sayılan robot Sofiya’yı üretebilecek teknolojik alt yapıyı oluşturmaktan geçer.
Bunun içinde Ayasofya camine sahip olmak kadar günümüz itibariyle bilişim teknolojisinin geldiği son nokta sayılan robot sofiya’yı üretecek teknolojik güce ve bu gücü yönetecek akıllı Müslümanlara sahip olmak gerekir.
Serhat BİNGÖL.31.07.2020