5
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
898
Okunma

Köyün en işlek yerinde; köyün girişinde, küçük bir kulübesi vardı. Insanlara hiç bir zararı dokunmayan kendi halinde, kimsesiz; garip bir adamcağızdı.
Köyde sahipsiz kedi ve köpeklerin gelip yemek yediği ve gecelediği tek yerdi bu ; tek başına yaşayan adamın evi...
Bir gün duvarına atılmış çamuru gördü. Çamuru kazıdı elleriyle. Ama izi kalmıştı.
Ertesi gün ve diğer günler devam etti bu çamur atmalar.
Hemen yan tarafında oturan komşusu Mehmet amca; çamur atan kişiyi gördü. Ve gördüklerini bir bir anlattı yalnız adama...
Adam dinledi sonuna kadar ve konuştu.
"Biliyorum Mehmet Amcam, bana neden taktı bilmiyorum ama her gün pencereden görüyorum çamur atan o insanı...
Mehmet Amca şaşırmış bir halde sordu komşusuna.
"Niye çıkıp ta ağzına doldurmuyorsun çamuru, o edepsizin?
Adam güldü acı acı...
"Mehmet Amcam ağzına doldursam ne olacak ki? Dedi.
"Beynini ve yüreğini çamurla doldurmuş zavallının biri o. Ben ne yapsam anlamaz.
Çünkü çamurlaşan insanlara nasihat kar etmez...Ne öğüt dinler ne de güzel dilden anlar...
Mehmet Amca öfkeyle elini sallayarak duvarı gösterdi.
"İyi de oğul baksana duvarına! Bari kireç vereyim de boya yeniden! Dedi.
Adam gülümsedi. Çamur izleriyle dolu duvara bakarak.
"Bu duvara her baktıkça, o zavallıya dua ediyor ve ibretle kendi içime dönerek; yaptığım tüm günahlara tevbe ediyorum."Derken dalıp gitti gözleri uzaklara.
"Mehmet Amca ben gençliğimde biraz asi bir çocuktum. Babama çok karşı gelirdim. Yüksek sesle her bağırdığımda, babam bir çizik atardı odamın duvarına.
Bir gün babam elinde poşetle geldi eve. Küçük küçük, rengarenk oyuncak arabalarla doluydu poşet. Harçlıklarımla aldığım oyuncak araba kolleksiyonum vardı çocukluğumda.
Biraz büyünce biriktirmekten vazgeçerek bir kutuya kaldırmıştım.
On yedi yaşımın verdiği ergen triplerimle hem annemi hem de babamın defalarca kalbini kırmıştım
Babam elime poşeti tutuşturup;
"Git say bakalım duvardaki çizikleri derken ağlıyordu. Annem babamın ağladığını görmemek için mutfağa gitti, gözlerini yazmasıyla silerek...
Ben mahcup bir halde odama geçtim. Ellerim titreyerek tek tek saydım. Tam elli iki tane çizik vardı. Babamın yanına gidip yüzüne bakmadan, yüzümü yerden kaldırmadan konuştum kekeleyerek.
Göz yaşlarım aktı akacak. Gözyaşlarım boğazımda düğüm düğüm olmuştu. Hırıltı şeklinde çok kısık çıkmıştı sesim...
"Elli iki tane...
"Şimdi de arabaları say..!
Elimde ki poşeti döktüm yere. Sayarken bir taraftan da ağlıyordum. Babamın ağladığını da burnunu çekişinden anlıyordum. Saydım tam elli iki araba vardı.
"Eğer daha çok araban olsun istersen bizim kalbimizi kırmaya devam et. Ben de çizik çizmeye devam ederim. Daha çok araban olur," dediğinde babama gidip sarıldım. O da bana sarıldı. Ağladık...
Çocukluğuma geri dönmüştüm sanki. Masum ve günahsız tertemiz bir çocuk gibi ağladım o gün. Sanki gözyaşlarımla tevbe etmiştim tüm hatalarıma...
O günden sonra ne anneme ne de babama asla sesimi yüksetmedim. Çocukluğumda yarım bıraktığım kolleksiyonuma dahil ettiğim o arabaları yıllardır saklıyorum.
Mehmet amca da ağlıyordu. Elini uzatıp başını okşadı duvarına çamur atılan kır saçlı adamın...
Ertesi gün pencerede bekledi Mehmet Amca. Adam çamuru kartopu gibi yuvarlayıp atmak üzere iken; karşısına dikildi ve elinde ki bir demet çiçeği uzattı.
"Duvara attığın her çamur için bir çiçek var bu demette. Her çiçeğin de bir hikayesi var.
Çamurlaşan insanları anlatıyor her biri. Bunları çocuklarına götür ve anlat hikayelerini. Diğer elinde tuttuğu kırmızı gülü de uzattı.
"Bu gülün de bir hikayesi var." Dedi sesi titreyerek.
"Kendisine çamur atana, gül atan bir adamın hikayesi...
"Çocuklarına anlatırken de çamur atan adamın kim olduğunu da açıklamayı unutma tamam mı?
Çamur adam; elinde ki çamuru fırlatıp attı yalnız adamın duvarına. Yürüyüp gitti homurdanarak...
Yerde çamurlar içindeki, kırmızı gülü eğilip aldı.
Mehmet amca ağlıyordu...Yalnız adam da pencerede...
Bir insan daha düşmüştü yüreğinden...
Güz mevsimine daha çok varken; neden bir bir dökülüyordu yapraklar..?
...