1
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
719
Okunma

Geride !
Zamanın çok gerisinde bir gün yolunu kaybetti bir küçük penguen...
O gün tutundugu bir buz parçasından kayıvermişti de ayakları, gagasını vurmuştu kanlanmıştı. Sudan ibaret dünyasında,kabukbağlamış narin dudakları penguenin.
Sıcak ve karanlık toprakla tanışması böyle olmuştu ..
Gamzeleri olan, özgürlüğünü küçük kanatlarında arayan gözleri hep ufka dayalı bu alacalı kuş ilk adımını böylece atmıştı...
Karlar eridiğinde bir Nehire kapıldı, sürüklenerek vardı o kıraç topraklara...
Nehir kurumaya yüz tuttuğunda taraçalı bir vadi yamacına varmıştı .
Meyvesini uçan kuşlardan sakınan bir korkuluğun kolunda buldu kendini.
Korkuluk ?
Hiç de korkunç değil aksine güzel yüzlü hatta şefkatle kucak açmışken neden öyle demişlerdi ona ?
Tutundu penguen , tutundu korkuluğun kollarına ...
Uçan yani göçen ve her halükarda terk edecek olanları kucak açarak uğurlayan korkuluk, derin bir sessizlikle karşıladı misafirini .
Mahcup bakışlarını toprakta belirsiz bir noktaya dikmişken, kanayan bir gagadan bir merhaba ile uyandı dalgın dünyasından.
Penguen:
-Kaydı ayağım,
Kanadı dudaklarım
Kanarken buz çölünde,
Kayboldum o nehirde
Kaçar gibi yüzdüm,
Yüzerken anladım kaçtığımı
Kaybolur gibi yaptım ama kaçtım
Koştum da biraz biraz...
Korkuluk:
-Bu tuzlu toprak yutuyor tüm nehirleri,
henüz bir can bulmuş değil kendine
bak yüzüme,
çelerik izler her uçanın gagasından
Kuyular ki içlerinde ne kan var ne de su
-”Sert kabuklu kocaman bir çekirdek “diye düşündü penguen
korkuluk,
-Bu tuzlu toprakta tatlı bir meyve arayan sen, nedir gaganda getirdiğin ?