1
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
603
Okunma

Biz, sükûtun derin bir söz akıntısı olduğunu göz ardı ederiz… Bu nedenle hoş sözü, sadece biz söyleriz zannederiz.
Oysa taşın da tatlıdır sözü ve sohbeti. Üstelik az ve öz konuşur. Öyle uzun uzadıya lakırdı yaparak kafasını da şişirmez insanın...
Dostluğu iyidir taşın. Tek kusuru, biraz serttir o. Ama sapasağlam karakteriyle, insana verdiği güveni hiç sarsmayacak kadar merttir o.
Taşın kıymeti, niteliğindendir. Ruh kiri yok, özü temiz, soyu minerallidir. Ne pis kokar ne terlidir. Yalnız sert olduğunu bil, yeterlidir.
Ne yalancıdır ne talancı, ne kaçaktır ne yabancı, tam bir dünyalı her yerlidir. Hatta bazısına akik, firuze, yakut, yeşim, elmas, zümrüt denir.
Annelerin kızı, kuyumcuların gözü, adam gibi adamın dosdoğru sözü gibi değerlidir.
Taş dürüsttür. Bundan böyle o hep sert ve merttir.
O bir güne bir gün, yumuşaklık ve hafifliğe özenip arkadan oyun çevirmeye kalkışmaz.
Bırakın düzenbazlık veya oyunu, ona beyaz yalanların en akını söylemek bile, bir pamuk yığınının taş kılığına girmeye çalışması ve kendisine güvenenlere sert şakalar yapmaya kalkışması kadar yakışmaz…
Ağırdır taş. Sadece yerinde değil, yeryüzünün her yerinde toprağın ağır abisidir o… Bu nedenle hiçbir zaman gevşek ve hafifmeşrep olmaya öykünmez. Sessiz, sakin, geçimlidir. Kimi yuvarlak, kimi düz, kimi biçimlidir. İster beyaz ister siyah, isterse sarı veya gri olsun… Hiç fark etmez… Samimi ve içtendir.
…
Ey taş! Ey yorgun dünyanın derin dilli sakini! Sen nasıl bir dostsun öyle! Gün oldu, seni sınırımıza diktik; kımıldamadan burada kal dedik. Ve sen yıllarca, hatta asırlarca öylece durdun. Hiç sınırı aşmadın, firar etmedin…
Gün oldu seni parçaladık, un ufak ettik... Gün oldu kemer kemer dizdik… Köprüler inşa ettik… Üzerinden geçtik kağnılar ve atlarla… Ve sen hep bize tahammül ettin… Ne darıldın, ne de bize kötü bir söz söyledin…
Gün oldu, huzur ve sakinliğin nadasa çekildiğini gördük… Senin gibi dostları özledik. Birbirimize, “Şöyle taş gibi otur yerinde!” dedik…
Gün oldu, seni arkamıza aldık. Kesinlikle bizi sırtımızdan hançerlemeyeceğine inandık. Bundan böyle ön toprak, “arka taş” dedik. Dahası, senin gibi arkamızda sapasağlam duracağına inandığımız birini bulduğumuzda, onu kendimize “arkadaş” edindik.
Heykeller yaptık, insan gibi oyduk seni… Yüzüğe takıp parmağımıza geçirdik… Ustaların elleriyle evlerin temellerine… Kalelerin burçlarına, konaklarımızın köşelerine koyduk seni…
Uzun lafın kısası, sana ve senin dostluğuna hiçbir zaman doyamadık…
Bundan böyle biz, senin ‘zenci’ni bile öpmeyi onurların en büyüklerinden biri sayıyoruz… O kara taşa yüz sürmek için Kâbe’nin duvarlarına yapışıyoruz.
Sırf sana selam vermek için titrek kelebekler gibi uçuşuyor… Birbirimizle yarışıyoruz…
Mesut ÖZÜNLÜ