3
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
558
Okunma

Bir varmış. Bir yokmuş. Allah’ın kulu çokmuş. Bunlardan birisi de Den(iz) adında bir kadinmış.
Den(iz) kalbi iyiliklerle dolu bir insanmış. Bu kadın zamanla, insanlardan gördüğü kötülüklerden dolayı, farkında olmadan içine kapanmış.
Çocukluğunda çok masal okurmuş.
Masallarda ki mutlu sonlarda oldugu gibi; yeryüzünde ki kötülüklerin bir gün son bulacağına inanırmış.
Ama büyük bir hayal kırıklığı yaşamış. Çünkü kötülükler hiç bitmiyormuş. Artık masallara hiç inanmıyormuş.
Zamanla, masallara olan öfkesi iyice alevlenmiş...
En çok da polyanna masalına sinir olmaya başlamış...
Ve en sonunda bir gün olanlar olmuş. Masalının içine girip, polyanna’yı saçlarından tutup yerlerde sürümüş.
Almış atmış denize...
" Oh be! Demiş.
"Kurtuldum işte senden!
Ama, içinde bir yerlerde fırtınalar kopmuş. Ağladığının farkında bile değilmiş.
Zaten çok iyi bir kalbi olduğunun da farkında değilmiş.
Sahilde oturmuş, kara kara düşünürken, ağlayan bir çocuk görmüş. Gidip yanına oturmuş. Çocuğun elinde bir masal kitabı varmış.
"Neden ağlıyorsun?
"İyi misin? Diye sormuş ve saçlarını okşamış...
"Masal kitabıma bir seyler oldu. İçindeki resimler ve yazılar yok oldu! Polyanna en sevdiğim masaldı.
"Çok mutsuzum!
"Neden böyle oldu? Demiş ve tekrar koyulmuş ağlamaya. Hıçkırıklarla küçücük omuzları sarsılıyormuş.
Kadın ne diyeceğini ne yapacağını bilememiş. Masal kitabını eline alıp, sayfaları çevirmiş. Bomboş sayfalara bakakalmış.
İçinde bir şeyler kırılmış. Bir yerler sızlamış, bir yerler acımış. Kalbinde bir şeyler eksilmiş.
Denize çevirmiş bakışlarını. Deniz sanki kan kırmızı; gökyüzünden medet umarcasına maviye sevdalı...
Elleri buz kesmiş.
Bakışları; kıyıya vuran dalgalara kilitlenmiş. Hırçın dalgalar kayalıkları adeta döver gibiymiş...
Sanki deniz onu çağırıyormuş...
Minik bir el; dalgaların arasında bir görünüyor, bir yok oluyormuş. İşte o zaman anlamış, yüreğinde ki umutları öldürdüğünü...
Çocuğun sesini duymamış bile...
"Sen neden ağlıyorsun teyze?
Kadın çocuğun söylediğini anlamamış. Hayalet gibi, duygusuz bir hal içinde; konuşmuş. Adeta bir robot gibi çıkmış sesi.
"Ne dedin?
"Bana mı dedin? Diye soran gözlerle çocuğa bakmış.
Çocuk kadının eline uzanmış ve elini tutarak.
"Ağlama! Demiş.
"Ağlama artık!
Kadın ağladığını o zaman fark etmiş. Acelece silmiş yanaklarını. Ağladığını kimsenin görmesini istemezmiş hiç...
Küçük kıza çok kanı kaynamış. Sanki tanıdığı birine benziyormuş. Aileden birine...
"Adın ne senin?
Çocuk biraz düşünmüş. Sonra çok şirin bir sesle cevap vermiş.
"Ben bir kadının, içinde ki küçük kız çocuğuyum. Adım Den(iz)...
Tam o sırada şiddetli bir rüzgar esmiş. Sağanak halinde yağmur başlamış. Fırtına çıkmış. Her taraf toz duman olmuş.
Kadın küçük kızın söylediklerini duyamamış.
Fırtına gittikçe hızını artırıyormuş. Küçük kız korkarak Kadına sarılmış...
Kadın bir anne şefkatiyle; küçük kızı kucağına alıp, hırkasının altına sokmuş, göğsüne bastırmış. Kollarının arasında sarıp sarmalamış.
Küçük kız misler gibi; bebek kokuyormuş. Yeni doğan bir bebek...Cennet kokuyor derler ya hani. İşte öyle...
İçine çekmiş, tekrar tekrar koklamış. Gayri ihtiyari eğilip, saçlarını öpmüş. Kadife gibi...Yumuşacıkmış.
Çocuk; ıslak bir kedi yavrusu gibi titriyormuş. iyice sokulmuş, kadının küt küt atan, kalbinin üzerine koymuş başını.
Sonra; başını kaldırıp kadının gözlerinin içine bakmış.
"Sen anne gibi kokuyorsun teyze! demiş.
Kadın çocuğun masmavi gozlerine kilitlenmiş kalmış. Bir garip hissetmiş o an kendisini.
Çocuğun gözlerinde; kendi çocukluğu gülümsüyormuş. Bu küçük kız, tıpatıp kendi küçüklük haline benziyormuş.
Sarı saçlar, yanaklarda iki çukuru andıran gamzeler...Boncuk gibi mavi gözler.
Kadın bir an, çocukluğuna gitmiş ve geri dönmüş gibi bir hisse kapılmış. İçinde pır pır eden garip bir heyacan varmış. Mutluluk gibi...
Evet çok mutluymuş.
Yağmur kesilmiş. Fırtına durmuş. Her yeri huzur verici bir sessizlik kaplamış. Güneş pasparlak, gökyüzünden kendisine göz kırpıyormuş.
Çocukluğunda çizdiği güneşler gibi; gülen bir yüzü varmış güneşin. Kalemle çizilmiş gibi...
Hemen ardından; gökkuşağı çıkmış. Tam yedi rengi varmış. Kocaman, rengarenk bir köprü gibiymiş...
Kucağında ki çocuk sevinçle ayağa fırlayıp, sahilde hoplayıp zıplamaya başlamış.
Kadın da küçük bir çocuk gibi, çığlık çığlığa el çırparak çocuğun yanına koşmuş.
Gökkuşağına dokunabilmek için, kolları havada zıplayıp duruyorlarmış.
Kadın kendine geldiğinde, ne gökkuşağı ne de kız çocuğu varmış.
Başını kaldırıp güneşe bakmış. Gülen yüz yokmuş.
Ama içinde garip bir huzur varmış. Çok mutluymuş. Güneş göz kırpar gibi yapmış.
Ya da kadına öyle gelmiş.
"Güneş bana göz kırpıyor, diye mırıldanmış.
Kocaman gülümsemiş. Kalbi sıcacık olmuş. Denize bakmış. Masmavi ve çarşaf gibi dümdüzmüş. Dalgasız ve sakin. Uyuyor gibi.
Sonra birden ellerine bakma ihtiyacı hissetmiş. Korkuyla sıçramış. Elleri kıpkırmızı. Parmakları kan içindeymiş.
O sırada yine küçük kız çocuğu ortaya çıkmış. Yine ağlıyormuş. Elinde masal kitabı.
Uzatmış kitabı. Kadın kan damlayan parmaklarla; kitabı almış. Çocuk dudakları büzülmüş, iki gözü iki çeşme, sürekli ağlıyormuş.
Kadın kitabın kapağını açar açmaz, kitabın sayfaları, birer kelebek olup, gökyüzüne uçmaya başlamış.
Kanatlarında küçük siyah benekler olan rengarenk; bir sürü minicik kelebekle dolmuş her yer.
Küçük kız sevinçle çığlık atmış. Artık ağlamıyormuş.
"Teşekkur ederim teyzeciğim. Artık çok mutluyum.
Küçük kız gülümseyerek tekrar elini uzatmış.
Bu sefer elinde; kocaman bir demet papatya varmış. Ortaları sarı benekli, bembeyaz papatyalar....
Kadın çicek demetini almış, mutluluktan gözlerinin içi parlıyormuş.
"Papatyaları çok severim. Nasıl bildin bunu?
Küçük kız cevap vermiş.
"İçinde ki çocuk söyledi. Demiş. Ve devam etmiş konuşmaya.
"Her insanın içinde bir çocuk yaşarmış. O çocuğu sevmek gerekirmiş. Ne zaman ki masallar yok olur. İşte o zaman; o çocuk çok mutsuz olurmuş.
Bunları söyleyip denize doğru yürümüş gitmiş.
Denizin içinde; küçük bir nokta gibi görünene kadar, devam etmiş yürümeye.
Sonra tamamen kaybolmuş...
...