- 856 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
ALLAHIM SEN KİMSEYİ AÇ AÇIK KOMA
ALLAHIM SEN KİMSEYİ AÇ AÇIK KOMA
Katipgilin Yalçın Amca anlatıyor:
-Senenin birinde çocuğum, evimiz güneyde, ben annem babam ve kardeşlerim birlikte kalıyoruz. Mevsim kış ,malum bizim oralarda kış bir hayli uzun sürer. Kaldırılan mahsuller ihtiyaca cevap verecek kadar olmadığından, daha bahara çıkmadan ambarlar tamtakır kalır, fareler bile açlıktan sersefil olurdu. Bizimde yapmış olduğumuz buğday, un, kuru fasulye, turşu, arpa, mısır aşlığı gibi, hazırladığımız yiyecekler tükendi, tükenecek. Hayvanlarımızda zaten yok denecek kadar azdı. Evimizin ambarında yiyecek bir lokma unumuz kalmadı, ekmek desen yok, açlıktan neredeyse kırılacağız. Rahmetli babam, ağabeyimi Yahya gile “yiyecek ne varsa” una veya buğday almaya gönderdi. Un verirlerse al gel Buğday verirlerse değirmene götür, Değirmende öğüttür getir.» diyerek ağabeyimi gönderdi.
Aradan saatler geçmiş olmasına rağmen, ne gelen var ne giden, biz açlığımızı unutup düştük ağabeyimizin derdine, acaba ne oldu? Bu saate kadar gelmesi gerekirdi, Kurda, kuşa yem mi oldu? Diye düşünerek, sıkıntılar içerisinde beklemeye başladık. Saatler geçmek bilmiyor, rahmetli babam iki de bir sorup duruyor ne oldu ? Ağabeyiniz gelmedi mi? “Ağabeyimle biz davar güderken ıslıkla anlaşırdık,” Evden biraz uzaklaşıp dışarı da ıslık çalıyorum, çaldığım ıslık, güneyin kayalarında yankılanıp bana geri dönüyor; fakat Ağabeyim den bir türlü, ıslığıma ıslıkla cevap alamıyordum.
Saatler sıkıntılı bir biçimde geçmiyor, hava kararmak üzere, rahmetli babam, çaresizlik içinde dövünüp duruyor.” Çocuğu niye tek başına salıp gönderdim, ya başına bir hal gelirse.” Hava tam kararmak üzere ! ben kapıda yine ıslıkla ağabeyime ulaşmaya çalışıyorum.” Aradan bir hayli zaman geçti.”
Nihayet hava tam kararmak üzereyken ,ıslığıma nihayet cevap geldi ,sevinçle eve koştum baba ağabeyim geliyor diyerek müjdeyi verdim.” Ağabeyim saatler sonra sırtında bir un çuvalıyla geldi. Yahya oğlundan ALLAH Razı olsun sıkıntımızı o gün için gidermişti.”
Annem; hemen unu ıslatıp hamur yaptıktan sonra, bize yiyecek ne var ne yok bir şeyler hazırladı, O akşam annemin hazırladığı ekmeği yiyerek hep beraber sevinçle bir birimize sarılıp saatlerce ağladık. Babam O anda kararını vermiş, bu Memleket beni ve çocuklarımı perişan edecek en iyisi ben ne var ne yok satarak, ailecek en kısa zamanda gurbete çıkayım…
Günler yokluk ve çaresizlik içerisinde geçerken; Kösegilin Mehmet Aydın’dan köye ziyarete geldi. Hal hatır sormalardan sonra baktı ki bizim durum içler acısı gelen misafirimizi ağırlayacak durumumuz bile yok;
- Katip görüyorum ki durumunuz hiç iç acıcı değil? Sana bir teklifim var bırak bu memleketi gel seni Aydın’a götüreyim orada hem iş imkanı çok hem geleceği olan bir yer. Malum bizim Memleketin kışı çok olduğundan mahsul yetiştirmek, Hayvancılık yapmak insanı ancak boğaz tokluğuna mahkum ediyor, o da bahara çıkmadan yetiştirdiğin ürünler tükenir hayvanları ahırdan dışarı çıkartamadığından otu samanı biter işte şu an olduğu gibi muhannete muhtaç duruma düşersin.
-Mehmet gardaş iyi diyon has diyon emme ne yapabiliriz? görüyosun 10 nüfus nere gideriz? nasıl iş bulur yurt yuva sahabı oluruz? elde yok avuçta yok.
- Gel benimle birlikte Aydın’a gidelim masrafların bana ait al şu yüz Lirayı da harçlık edersin biliyorsun bizim köylülerde orada çalışıyorlar. Bakarsın bir iş bulur da çalışırsın belki bir imkan doğar evi ocağı da oraya taşırsın diyerek bana cesaret verdi.
Çaresizlik ve yoksulluk içerisinde Kızılelma’da yaşam mücadelesi veren Tuncer ailesi
Uzatılan bu eli geri çeviremezdi Nitekim Katip Mustafa Kösegilin Mehmet’le Aydın’ın yolunu tuttu. Aydın’a gelen Katibin ilk işi buranın iş durumunu ne yapabilirim nasıl ailemi buraya getirip rızıklarını temin ederim düşüncesiyle araştırmaya sağı solu öğrenmeye koyuldu.
Bir gün etrafı dolaşırken bir yeri çok beğendi burası yola yakın kıraç bir yerdi gözünü kestirdiği bu yeri almak için sahibiyle cebinde yüz Liradan başka parası olmamasına rağmen pazarlığa koyuldu. Yerin sahibi on altı dönüm olan bu yer için 5000 Lira para istedi. Katip Mustafa cebinde olan 100 lirayı kaparo olarak yerin sahibine vererek «Aydın’da çalışan bizim köylülerden borç para temin edebileceğini düşünerek» biraz süre istedi.
Katip Mustafa borç para temin etmek için bizim köylülerin çalışmış oldukları işyerlerine giderken; Yine bizim köylü olan Mesudiye’nin İskesür köyünden Dudu yengeyle karşılaştı. Hoş sohbetten sonra durumunu , yer almak için köylülerinden borç para istemeye gideceğini, İskesürlü Dudu yengeye anlattı. İskesürlü Dudu yenge şöyle biraz düşündükten sonra;
-Ula Mıstaha çok iyi düşünmüşsün Allah evlenene yeni hane kurana yardım eder diyerek manevi teselli verdikten sonra; göğsünden çıkartmış olduğu bez keseyi çıkartarak tamamı yüzlüklerden olan para destesinden 5000 Lirayı sayarak al bu parayı elin ne zaman genişirse bana geri ödersin diyerek tamamı yüzlüklerden oluşan 50 adet yüz Liralık para tomarını bana uzattı. Allahım bana öyle bir cesaret vermiş olacak ki; işim yok, gücüm yok durumuna aldırmadan parayı aldım. Kendim Koyulhisar’da arzuhalcilik yaptığımdan dilekçe nasıl yazılır senet nasıl düzenlenir gibi durumlarını çok iyi bildiğimden;
-Allah senden razı olsun Dudu yenge mevlam bir keder vermezse Kızılelma dan göçümü de getireceğim çocuklarda büyüdü, hep birlikte elbirliği, güç birliği yaparak en kısa zamanda senin bu iyiliğinin altından kalkmaya çalışacağım. Fakat; Malum ölümlü Dünya hastalık var, Ölüm var olurda bu parayı ödeyemezsem aramızda bir alacak verecek senedi yapalım benim başıma bir hal gelirse bu senet karşılığı olan borcum olan beş bin Lirayı çocuklarımdan alırsın dedim. İskesürlü Dudu yenge birden hiddetlenerek:
-Ula deli oğlan sen ne diyon ! şimdi sen öleceksin de , ben sana verdiğim bu parayı çocuklarından alacağım öyle mi? Diyerek şiddetle beni azarladı. Allah başka zeval vermesin sen öldükten sonra ben o parayı ne yapayım . İnsan İnsana her daim muhtaçtır ne sen teklif ettin ne ben duydum ne senedi bizlerde söz senettir var git deli oğlan yeri kaçırma, Allah büyüktür …