5
Yorum
5
Beğeni
0,0
Puan
1023
Okunma
Not: Dünyevi değerlendirmem;
Benim bu röportajdaki amacım tarihi bir değerlendirme görmekti. Bunu başardım,
şahsen gayet memnun oldum, her ne kadar niyetim veya dünya görüşüm sorgulansa da,
eee hamama giren terler hesabı dostlar..
1.sorumda; Orhun ve Yenisey yazıtlarından; taşa kazınan bir devlet ve millet kültürünü.
2 . Cevabını alamadığım soruda, islam temelinde sünni ve alevi şair ve ozanların tarihi çekişmelerini.
3. soruda tarihsel kafiye ve redif anlayışı gelişimini
4. soruda İlhan BERK özelinde yenilik arayışlarından serbest şiiri
5. soruda her ne kadar bencil bir soru olsa da serbest şiirin ortalama mısra uzunluğunu.
6.soruda günümüzdeki internet edebiyat sitelerini, bu konuda kaç tane teknik alt yapısı güçlü,
üyelerine ve sorunlarına yardımcı olan site var hem bilgilenme hem de bir karşılatırma,
sanırım soruyu yanlış sordum.Affedin.
iki röportajda da istediğimi alamadım açıkcası. Soruyu doğru soramadım
7. soruda yaklaşık 100 yıllık bir listeleme ve şair şiir derlemesi, ki gayet güzel oldu, her bir şiirde de
ayrıca kafiye redif durak vb gibi incelemeler yapılabilir. Çok faydalı olacaktır bu konuda ilgilenenler için.
8. soru ise en önem verdiğim soruydu içsel olarak, çünkü devrimizde kadın şairlerin daha çok söz sahibi
olacağını düşünüyorum.. Burada pası sitemizdeki kadın şairlerimize ve yazarlarımıza vermem gerekiyor
umarım alan çıkar.
Sayın Hocamın verdiği her ismin,şairimizin ayrıca yazılması,araştırılması ve şiirlerinden örnekler
verilmesi görevse görevi veya araştırması değerli dostlara ait diye düşünüyorum..
Ben çok memnun oldum,
Değerli hocam Sayın Serap IRKÖRÜCÜ’ye tüm edebimle hürmetlerimi arz ediyorum.
Bilgilendim, mesut oldum, tekrar tekrar satır aralarını okumam gerektiren bir mesaj yoluyla röportaj oldu..
Ne denir, bundan iyisi can sağlığı..
Buyurun dostlar,
Epey uzun, wordde, önceki soru ve cevapla birlikte 12-13 sayfa bir yekün teşkil ediyor..
2- “Eşrefoğlu Al Haberi” şiiri üzerinden, kendinden ziyade hitap ettiği kişiyi üne kavuşturduğunu düşündüğüm Hasan(Hüsnü??) Dede’nin bahsettiğim Nefesi ile Eşrefoğlu Rumi anlayışının ne olduğu, Eşrefoğlu Rumi’nin edebiyat ve kültür tarihimizde nereye denk geldiği ve her iki anlayışın (Sünni ve Alevi) günümüze tezahürlerini görmemiz bakımından internet kuşaklarına ne söyleyebilirsiniz hocam? Dinin edebiyatımıza ve şiirimize (kutuplaştırıcıları-birleştiricileri) etkisini nasıl görmemiz gerekir?
- Sanırım bu sefer soru, cevaptan uzun kalacak!... Edebiyat denince üzerinde durulacak ve hemen
herkesin ilgi alanına girecek bu kadar çok konu varken;
- Defterdeki arkadaşlarımızın cevabını merak ettiklerini düşünmediğim için
- Sık sık dile getirdiğiniz dünya görüşünüzle bu irdelemeye çalıştıklarınızın çelişki oluşturduğunu düşündüğüm
için bu soruyu cevaplamama hakkımı kullanıyorum…
3- Ortalama 11 yy dan günümüze kadar Halk Şiirinde kullanılan kafiyelerin ağırlıklı kullanımı bakımından rediften, yarım kafiyeden tunç ve cinasa doğru bir yönelim olduğunu düşünüyorum. Geleneksel kafiye-redif anlayışı ile son 100 yılımızdaki kafiye-redif anlayışı arasındaki gözle görülen bir fark var mıdır, örneklerle açıklayabilir misiniz? Genel olarak ve bu bağlamda Hece Şiirindeki Kafiye ve redif hakkındaki düşünceleriniz nedir?
- Sayın Dünyevi, halk edebiyatının başlangıcı geçmişi bilinemeyecek kadar eski. O nedenle başlangıcıyla bağını kurabilirsek 11. yüzyıldan sonrasını doğru değerlendirebiliriz. Bu edebiyat, birbirine eser devreden kollarının da katkısıyla ‘dünyada kesintiye uğramadan eser vermeye devam eden en eski’ edebiyattır.
Bu da onun kadim bilgilere ve uygulamalara dayandığını gösterir. İslamiyet öncesi edebiyatımızda ‘şamana – kam – baksi – ozan’ denen sanatçılar tarafından ‘kopuz’ eşliğinde ‘koşuk – sagu – mani – destan’ verilen sözlü eserlerin hepsinden ağırlıklı olarak ‘kulak uyağı’ vardır. Ses bilgisinin yazı üzerinden olmadığı yıllarda ( hatta yakın tarihte Anadolu’daki ‘ümmî’ ozanlarda da ) bu uygulamalar yapılmıştır. Yakın seslerin aynı ses sayılmasıdır ‘kulak uyağı. ‘s-ş-z’… ‘k-g’… ‘d-t’… ‘c-ç’….. ünsüzlerinin aynı ses sayılması, çok uzun yıllar geçerliliğini korumuştur.
Tanzimat edebiyatında Muallim Naci’yle Recâizâde Mahmut Ekrem arasındaki ‘Zemzeme – Demdeme’ atışmalarının nedeni de uyaktır. Burada ilginç olan Divan edebiyatını savunan Muallim Naci, ‘göz için uyağı’ savunurken ‘gerici ve mutassıp’ bir şair olarak kabul edilmesi, Türk kültürünün geçmişinden beri uygulanan ve toplumca da yadırganmayan ‘kulak için uyağı’ savunan Recâizâde Mahmut Ekrem ise, kökeni binlerce yıl öncesine dayayan bir kültürü savunduğu halde ‘yenilikçi’ şair kabul edilmesidir!..
Konu ile ilgilenenlere:
wbline.webnode.com.tr/products/zemzeme%20demdeme%20%E2%80%93%20tanzimat%20doneminde
%20hararetli%20bir%20tart%C4%B1%C5%9Fma/
(Not: linkte hata olabiliyor,
wbline.webnode.com.tr/ adresinde arama kısmına zemzeme demdeme yazınca çıkıyor/Dünyevi)
Geçmişine yabancılaşıp onu reddedenlerle, geçmişini güncele taşıyıp canlandırma çabası içinde olanların o dönemde edebiyat yapanlarca nasıl değerlendirildiğinin ilginç yansımaları vardır. Bu konuyu inceleyip bilgi sahibi olmakta ve sonra uyak – redif için fikir beyan etmekte yarar vardır bence…
Edebiyatımızın bir dönemine damgasını vurmuş iki büyük edebiyatçımızın, devletin araya girmesiyle biten, tartışmasında bile kazanan olmamıştır. O nedenle bizler de ancak tarihsel örnekler verebiliriz, tercihi uygulayanlara bırakmalıyız diye düşünüyorum.
Bu bilgilerden sonra sıralamayı şöyle yapabiliriz:
- Kulak için uyak - benzer tınısı olan ünsüzlerle yapılır.
- Yarım uyak – Tek sesle (en çok ünsüzle) yapılır.
- Tam uyak - iki sesle ( en çok da bir ünlü bir ünsüzle ) yapılır.
- Zengin uyak - En az üç sesle ( bir ünlü ve en az iki ünsüzle ) yapılır.
- Tunç uyak – Zengin uyağın bir çeşididir ama redif almaz!...
- Cinaslı uyak… aynı yazımda farklı anlamlarda sözcük kullanımıdır.
Kulak uyağı - yarım uyak – tam uyak… ağırlıklı olarak Halk edebiyatında kullanılmıştır.
Zengin ve tunç uyak… ağırlıklı olarak Divan edebiyatında kullanılmıştır.
Cinaslı uyak, adına mani düzdüğümüz bizde geçmişi çok eski bir uyaktır. Bu uyağı, kültür donamımızın etkisiyle Divan edebiyatında da bolca kullanmışız.
Yazı dilinin işlekliğiyle uyak seslerinin çokluğu ve anlamsal zenginliği açısından doğru bir orantı vardır. Tunç uyakla– cinaslı uyak kullanımlarının artmasını da buna bağlayabiliriz. Cumhuriyet döneminde de bunun çok başarılı örnekleri vardır.
İŞTE ‘UYAK ŞÖLENİ’ GİBİ BİR ŞİİR…
GİT / Cemal SAFİ
Git iş işten geçmeden, çok geç olmadan vakit, ( ‘-it’ sesleriyle yapılan TAM UYAK vardır.)
Günahıma girmeden, katilim olmadan git!
Git de şen şakrak geçen günlerime gün ekle, ( ‘-ekle’ sesleriyle TUNÇ UYAK yapılmıştır.)
Beni kahkahaların sustuğu yerde bekle.
Git ki siyah gözlerin arkada kalmasınlar, ( ‘-masınlar’ ek redif, ‘-l’ sesiyle YARIM UYAK.)
Git ki gamlı yüzümün hüznüyle dolmasınlar
Madem ki benli hayat sana kafes kadar dar, ( ‘-dar’ sesleriyle TUNÇ UYAK yapılmıştır. )
Uzaklaş ellerimden uçabildiğin kadar.
Hadi git, benden sana dilediğince izin, ( ‘izin’ sesleriyle CİNASLI UYAK yapılmıştır.
Öyle bir uzaklaş ki karda kalmasın izin.
Kahrımın nedenini söylesem irkilirler; ( ‘-irler’ ek redif, ‘il’ sesleriyle TAM UYAK yapılmıştır. )
Çünkü herkes beni Kays, seni Leyla bilirler.
Sanırlar ki sen beni biricik yar saymıştın; ( ‘saymıştın’ sözcük redif, ‘-ar’ TAM UYAK yapılmıştır. )
Oysa ki hep yedekte, hep elde var saymıştın.
Hadi git, ne bir adres, ne bir hatıra bırak, ( ‘ırak’ sesleriyle TNÇ UYAK yapılmıştır. )
Zannetme ki pişmanlık, mutluluk kadar ırak!
Sanma ki fasl-ı bahar geldiği gibi gitmez, ( ‘-mez’ ek redif, ‘-t’ YARIM UYAK yapılmıştır.)
Sanma ki hüsranını görmeye ömrün yetmez.
Her darbene tehammül edecektir bedenim, ( ‘-im’ ek redif, ‘-en’ TAM UYAK yapılmıştır. )
Gururum mani olur perişanıma benim.
Yari Ferhat olanın ellerle ülfeti ne? ( ‘-ülfetine’ sesleriyle ZENGİN UYAK yapılmıştır. )
Şirin ol katlanayım dağ gibi külfetine.
Henüz layık değilken tomurcuk kadar aşka, ( ‘-aşka’ sesleriyle ZENGİN UYAK yapılmıştır. )
Sana gül bahçesini kim açar benden başka!
Hercai arılara meyhanedir çiçekler, ( ‘-ler’ ek redif, ‘ek’ tam uyak )
Kim bilir şerefinden kaç kadeh içecekler!
Madem aşk tablosunun takdirinden acizsin, ( İşte bir kulak uyağı örneği!... ‘-c/ç/izsin’ sesleriyle
Git de çağdaş ressamlar modern resimler çizsin. ZENGİN UYAK yapılmıştır. )
Ne vedaya gerek var, ne de mektuba hacet, ( ‘-et’ sesleriyle TAM UYAK yapılmıştır.)
Git de Allah aşkına bir selama muhtaç et!
Güllere de aşk olsun gene sen kokacaksan! ( ‘-acaksan’ ek redif, ‘-k’ YARIM UYAK yapılmıştır. )
Fallara da aşk olsun gene sen çıkacaksan!
Kopsun nerden inceyse artık bu bağ, bu düğüm, ( ‘ – düğüm ‘sesleriyle TUNÇ UYAK yapılmıştır. )
Her gece daha berbat, daha vahim gördüğüm.
Korkulu düşlerimi yorumdan kaçıyorum; ( Yine bir kulak uyağı daha!... ( ‘-yorum’ ek redif, ‘acı/açı’
Sırf sana üzülüyor, sırf sana acıyorum. ZENGİN UYAK ya da ‘-ı’ YARIM UYAK… Hâlâ süren
ikilemden dolayı bu bölüm sınavlarda hiç sorulmadı )
Git iş işten geçmeden, çok geç olmadan vakit, ( ‘-it’ sesleriyle TAM UYAK yapılmıştır. )
Günahıma girmeden, katilim olmadan git!
- Uzun yıllardır uyak çeşitlerinde derslerimde kullandığım şiir örneklerinden biridir.
………………………………………………..
4- İlhan Berk’in bir söyleşisinde dile getirdiği; “…İyi bir şairin zaten böyle bir gelenek sevdası yoktur” sözünü nasıl anlamalıyız? İlhan Berk Edebiyatımıza ve şiirimize getirdiği bir yenilik var mıdır, devrinin hengamesinde devamlı yeni bir arayış içinde mi olmuştur? Özetle İlhan Berk Kimdir, şiiri edebiyatımızda nerede durmaktadır hocam?
Serbest şiirin en büyük şairlerinden biri olarak kabul gören İlhan Berk’i şairlerimiz de farklı değerlendirmişlerdir.
- Behçet Necatigil, Berk’i “şiirimizin uçbeyi, korkunç çocuğu” diye nitelendirirken
- Memet Fuat, onu “şiirin kırk türlü yazılacağını göstermek için gelmiş gibidir, dokunduğunu şiire çeviriyor” diye nitelendirmiştir.
- Mehmet H. Doğan da şair için, “değişimi şiirin anayasası yapmış” der (bk. Berk 2004: kapak arkası).
- Memet Fuat’ın Berk için kullandığı “çağdaş şiirimizin ele avuca sığmaz şairi, yenilik adına bilinçsiz savruluşların en belirgin, ama her döneminde başarılı olabilmiş ilginç bir örneği” (1985: 32-33) şeklindeki nitelendirmeler, Berk’in şiir hayatındaki savruluşları, değişimi, yenilik adına şiirin sınırlarını zorlayışını ortaya koymak içindir. Savruluşların, değişimin, yeniliklerin şairi Berk’in şiir dünyasına dair söylenebilecek ifadelerden birisi de hiç kuşkusuz şiir hayatının ilk döneminde toplumcu gerçekçi çizgide olduğudur.
Bir şairin ve şiirin edebiyatın neresinde durduğunu görmek için içinde bulunulan tarihsel süreçten uzaklaşıp uzaktan bakmak gerekir. Bu, bütün şairler ve şiirler için böyle olmuştur. O nedenle İlhan Berk’in de edebiyattaki yerine de toplumun seyri karar verecektir.
İlhan Berk’in Şiirlerinde Toplumcu Gerçekçiliğin İzdüşümü:
bilig.yesevi.edu.tr/yonetim/icerik/makaleler/2501-published.pdf
5- 50 üstünde İlhan Berk şiirlerinin uzunluğunun ortalaması aldım ve 15 mısra uzunluğu karşıma çıktı. Bu bağlamda dergi, gazete ve internet sitelerine günlük ortalama 300 şiirin düştüğünü varsayarsak şiirlerin uzunluğu bakımından bizlere ve genç kardeşlerimize bir tavsiyeniz olur mu? Her ne kadar bu husus şairin özeli olsa da…
Son cümleniz sorunun cevabı gibi aslında… Bana tavsiye vermek düşmez!... Herkes kendini hangi sıklıkla ve uzunlukla anlatmak istiyorsa öyle anlatır.
Klasikleşmiş şairlerin ‘çok sık’ eser vermedikleri bilinir. Nitelikle nicelik kolay kolay ‘kol kola’ gidemez. Genellikle biri diğerini olumsuz etkiler. Buna tek istisna, Ümit Yaşar OĞUZCAN’dır. ( Şiire 1940’ta Yedigün şairleri arasında başlayan şairin 33 şiir, 4 düzyazı kitabı, 13 antoloji ve biyografik eser, toplam 50 eseri yayınlandı. )
7 bentlik, 14 dizelik SESSİZ GEMİ şiirini Yahya Kemal BEYATLI’nın 14 yıl beklettiği, zaman zaman üzerinde çalıştığı, içine sinmediği sürece de yayınlamadığı bilinir ve bu şiir bugün artık bir klasiktir.
Burası amatör bir paylaşım sitesi. Farklı nedenlerle var olmak, adını gündemde tutmak isteyenler var. Amaç, herkes için zannedildiği kadar sayfanın adıyla orantılı değil… Anlayışla karşılamak gerekir ama burada verilen şiirleri ( ulusal şairlere taş çıkartacak yeterlilikte şairler ve şiirler elbette var ) ulusal şairlerin şiirleriyle bizim kıyaslamamız yanlış olur. Herkes kendi yerini beğenmezse değiştirmek için arayışa geçer zaten… memnunsa… E, sorun yok o zaman!...
6- İnternet edebiyatı konusunda ne düşünmektesiniz, İnternet şairleri ve ozanları diye bir kavramın ortaya çıkacağı vakıadan mıdır yoksa sadece edebiyat ve şiir sever insanların boş vakitlerini öldürdükleri bir alan mıdır internet edebiyat ve şiir siteleri?
‘Zaman sana uymazsa, sen zaman uy demiş’ bilge insanlarımız. Doğru demiş… Her şeyin elektroniğe döndüğü, uzaktan eğitim, bankacılık, alışveriş yapılan dönemin bizi hangi yeniliklere götüreceğini tam bilmiyoruz. Ama bir şeyi biliyoruz ki ‘zamanı tutamayız!...’
Şimdi belki çoğunluk için ( ben de dahilim buna ) bu böyle… Ben de zaman buldukça giriyor ve kendimce seçerek okuyor, yorumları yapıyorum.
Zamanla bu sitelerin içinde de kendi amacına uygun olanlar farklı gruplarda toplanarak gerçekten ‘edebiyat’ yapacaklardır diye düşünüyorum. Yani böylece ‘sapla saman’ ayrılacaktı. Öyle olunca da herkes verdiğinden- aldığından memnun olacaktır diye düşünüyorum.
Her şey zannettiğimiz kadar bizim elimizde değil. O nedenle esnek olmakta yarar var. ‘SU AKAR YOLUNU BULUR!..
7- Cumhuriyetimizin kurulmasından 20-30 yıl önceden başlayarak günümüze kadar öncü diyebileceğimiz 10 hece şairimizi ve şiir isimlerinin bir listesini yapsak, sizin listeniz kimlerden ve hangi şiirlerinden oluşur?
Cumhuriyetimizin öncesinde hece şiirine örnekler ‘istersem yazabilirim’ ispatı için verilmiştir daha çok. Şairlerin doğdukları yıllar ve aldıkları ilk eğitimler gereğince de bu çok doğal…
‘Tanzimat I’ döneminin üç büyüğünden biri olan Ziya Paşa, asıl şiirimizin halk şiiri, asıl ölçümüzün de hece olduğunu söyleyerek bir türkü yazar.
TÜRKÜ
Akşam olur, güneş batar şimdi buradan;
Garip garip kaval çalar çoban dereden.
Pek körpesin, esirgesin seni yaradan,
Gir sürüye kurt kapmasın, gel kuzucağım;
Sonra yârdan ayrılırsın, ah yavrucağım!.
Çünkü mevlam kul eyledi sana özümü,
Bastığın yerlere sürsem yüzümü;
Uyma ağyarın fendine, dinle sözümü.
Gel sürüye kurt kapmasın, gel kuzucağım;
Sonra yârdan ayrılırsın, ah yavrucağım!.
Dağları duman bürüdü, ağyar seçilmez;
Avcı yolda tuzak kurmuş yâra geçilmez,
Vefasızın meclisinde bâde içilmez.
Gel sürüye kurt kapmasın, gel kuzucağım;
Sonra yârdan ayrılırsın, ah yavrucağım!. Ziya Paşa ( 1825 - 1880 )
Selanik’te yayınlanan ‘Genç Kalemler’ dergisine ‘Yeni Lisan’ başlıklı bir makale yazan Ömer Seyfettin, dilde sadeleştirme ve millileştirme çalışmalarına destek için Âli Canip’e “Bunu yalnız başaramam. Geliniz Canip Bey, edebiyatta, lisanda bir ihtilâl vücuda getirelim. “ demiştir. Ardından başlayan Milli Edebiyat akımının ilk adımlarıdır bunlar. Hecenin Beş Şairi diye bilinen ( ‘Beş Hececiler’ yanlış bir kullanımdır. Beş heceyle yazanlar gibi bir anlam yaratır.) şairlerimizden başlayarak verilecek çok başarılı örnekler olmasına rağmen bu seçkiler tamamen kişisel bir tercihi yansıtır.
GİDİYOR
Gidiyor, rastgelemez bir daha tarih eşine
Gidiyor, on yedi milyon kişi takmış peşine
Gidiyor, sonsuz olan kudreti sığmaz akla
Gidiyor, göğsünü çepeçevre saran bayrakla
Gidiyor, izleri üstün birikmiş yaşlar
Gidiyor, yerde kılıçlarla eğilmiş başlar
Gidiyor, harbin o en korkulu aslan yelesi
Gidiyor, sulhun ufuklarda yanan meş’alesi
Yine bir devr açacakmış gibi en başta O var
Hıçkıran seste O var, sessiz akan yaşta O var
Siliyor ruhunun ulviliği fani etini
Çiziyor ufka batan bir güneşin heybetini
Büyüyor, gökten inip toprağa yaklaştıkça
Büyüyor gitgide gözlerden uzaklaştıkça Orhan Seyfi Orhon
Hece sayısı çeşnisine rağmen benim listemde her zaman yer alabilecek bir şiir. İlkokulda 10 Kasım töreninde okuduğum ve nasıl cevval duygularla seslendirmişsem, tüm salondakilerin gözyaşlarıyla dinledikleri şiirdi. Duygu yoğunluğunu çok severim.
CENNET CEHENNEM
Bu akşam bilmediğim bir âlem içindeyim,
Ya rüyada bir seyyah, ya semavi Çin’deyim,
Bir orman yangınıyla kızardı karşı dağlar,
Taraf taraf tutuştu meş’aleler, çırağlar,
Bir renge girdi eşya günün altın tasında,
Bu kızıl kâinatın gezerken ortasında.
Birden alev alıyor düşünceler, duygular,
Ateştir burda hattâ ateşe düşman sular…
Burda her göz ateştir, her gönül ateşperest,
Ateş vermiş çizdiği esere bir çiredest!
Duyuyorum bu akşam, din gibi, sevda gibi,
Ne duyarsa içinden bir Mecûsi rahibi:
Andırıyor hisarlar birer tütsü kabını,
Leylekler ezberliyor Zerdüşt’ün kitabını,
Benziyor bir mermere alnını koyan dere
Bu ateş mabedinde bir ateşten ejdere.
Parlıyor bir damla kan çamların sorgucunda
Birer kâğıt fenerdir meyveler dal ucunda,
Gördüm, sihirbaz gibi geçtiğini üç kızın
Bu ateş âleminin içinden yanmaksızın! …
Bu bir ateş bayramı, bir vakitsiz donanma…
Sandım, ömrüm bitecek, bitmeyecek bu yanma.
( Faruk Nafiz ÇAMLIBEL )
(1928’de “Şark Vilâyetlerini Tetkik Heyeti” ile Sivas, Erzincan, Gümüşhane, Trabzon, Erzurum illerini gezer ve dönüşte Kastamonu’yu görür. İşte bu yolculuk, onun edebi yaşamında bir dönüm noktası olur ve böylece MEMLEKET ŞİİRLERİ yazmaya yönelir.)
Türk hece şiirinde tartışmasız en büyük şairlerinden olan Faruk Nafiz’in şiirlerinin çoğunu ilgilenenlerin bildiğini düşündüğüm için bir başlangıcı anlatma ve nedenleme açısından benim açımdan çok önemli olan şiirini sizinle paylaşmak istedim.
Anne sana kim dedi yavrunu doğurmayı?
Sanki karnında fazla yaramazlık mı ettim?
Senden istemiyordum ne tacı ne sarayı
Karnında yaşıyordum kafiydi saadetim.
Bir kere doğurdunsa sonra niçin büyüttün?
Kundakta beşikte de bir zahmetim mi vardı?
Koynundan niçin attın yavrunu bütün bütün.
Bilmiyor muydun ki o yalnızlıktan korkardı?
Sütünden tatlı mıdır anne sanki bu hayat?
Bana sorsana anne yaşamak bir hüner mi?
El aç yalvar gündüze geceye boyun uzat
Bu uğurda bir ömür çürütmeye değer mi?
Karnında yaşıyordum kafiydi saadetim
Anne istemiyordum ne tacı ne sarayı
Anne karnında fazla yaramazlık mı ettim?
Anne sana kim dedi yavrunu doğurmayı? Cahit Sıtkı TARANCI
Hem hecede hem serbestte imrenilecek derinlikte şiirler yazdığını düşündüğüm şair, “ Bir gün ‘OTUZ BEŞ YAŞ’ şairi olarak anılacağımı bilseydim, o şiiri yazmazdım. Çok güzel şiirlerim onun gölgesinde kaldı.” der… İşte bu sözleri söylemsine neden olan ve pek de bilinmeyen şiirlerinden biri.
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
Sen bir ceylan olsan ben de avcı
Avlasam çöllerde saz ile seni
Bulunmaz dermanı yoktur ilacı
Vursam yaralasam söz ile seni.
Kurulma sevdiğim gözelim deyin
Bağlanma karayı alları geyin
Ben bir çoban olsam sen de bir koyun
Beslesem elimde tuz ile seni.
Koyun olsan atlatırdım yaylada
Tellerini yoldurmazdım hoyrada
Balık olsan takla dönsen deryada
Düşersem toruma hız ile seni.
Veysel der ismini koymam dilimden
Ayrı düştüm vatanımdan ilimden
Kuş olsan da kurtulmazdın elimden
Eğer görsem idi göz ile seni. ÂŞIK VEYSEL
Cumhuriyet dönemi, Âşık Tarzı Halk edebiyatının tartışılmaz en büyük ustasının ruhu şad olsun..
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
KALDIRIMLAR
Ben gideyim, yol gitsin, ben gideyim, yol gitsin;
İki yanımdan aksın, bir sel gibi fenerler.
Tak, tak, ayak sesimi aç köpekler işitsin;
Yolumun zafer tâkı, gölgeden taş kemerler.
Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim;
Gündüzler size kalsın, verin karanlıkları!
Islak bir yorgan gibi, sımsıkı bürüneyim;
Örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları.
Uzanıverse gövdem, taşlara boydan boya;
Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi.
Dalıp, sokaklar kadar esrarlı bir uykuya,
Ölse, kaldırımların kara sevdalı eşi... Necip fazıl KISAKÜREK
14 dörtlük ve bir bentten oluşan muhteşem şiiriyle ( dünya görüşünü ve tutarsızlıklarını- uçlarda gezinmelerini hiç onaylamasam da ) Necip Fazıl’ın okul kitaplarına giren ünlü şiirinden küçük bir alıntı.
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
- Cemal Safi’yi uyaktaki örneğiyle zaten sıralamanın başına almıştım.
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
Bulsam, bir sihirli anahtar bulsam,
Açsam göğün mavi kapılarını.
Bir samanyolundan geçip dolaşsam
Yıldızların altın yapılarını!
Dolansa boynuma ışıktan kollar,
Açsa esrarını gök perde perde:
Kayıp sesleri duysam yeniden,
Kaybolan yüzleri görsem göklerde!.. Yusuf Ziya Ortaç,
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
Çıktım yücesine seyran eyledim
Cebel önü çayır çimen görünür.
Bir firkat geldi ki coştum ağladım
Al yeşil bahçeli Kaman görünür.
Şaştım hey Allah’ım ben de pek şaştım
Devrettim Akdağ’ı Bozok’a düştüm
Yozgat’ın üstünde bir ateş seçtim
Yanar oylum oylum duman görünür. .. DADALOĞLU
Cumhuriyet döneminin büyük ozanlarından DADALOĞLU’nu da bu sıralamaya almalıyız bence…
………………………………………………………………..
8- 1000 yıllık bir şiir tarihimizi göz önüne aldığımızda kadın şairlerimiz ve şiirleri konusunda da öncülerden bir listeniz olabilir mi?
*
Kadın şair ve 1000 yıllık bir tarama!... İlginçsiniz Sayın Bir Dünyevî…
İslamiyet öncesinde her ne kadar anaerkil bir dönem yaşadıysak da eğitim seviyemiz yazıya geçişimizle yükselmeye başladığı için kadın şair kaydımız yok!... Toplum, dini eğitimle Kuran’ı Kerim’i okumak adına önce Arapça öğrenmekle başlayınca biz İslamlaşırken Araplaştık!.. Bu kültürün ataerkil etkisi de topluma eklenince kadının eğitimi ötelendiği gibi şiir yazması hiç düşünülemezdi!
Dünyada da bizde de sosyal yaşamla ve toplumsal özgürlükle duyguların ifade edilişi arasında doğru bir orantı vardır. Buna bir de yukarıda açıklamaya çalıştığım dinsel baskılar da eklenince kültürümüzde buna kafa tutacak kadın şair sayısı parmakla sayılacak kadar azdır ne yazık ki.
Saray çevresindeki kadınların şiirle ilgilenenleri olduğu bilinir. Bunların başında Mihri Hatun gelir.
- İhsan Raif: Cumhuriyet döneminde ilk hece şiirini yazan şairimiz,
- Yaşar Nezihe Hanım: İşçi sınıfının sesi olarak ilk şiiri 1 Mayıs 1923’te yayınlanmış şairimiz.
- Leyla Saz: ‘yaslı gittim, şem geldim’ marşının da bestesi ve sözleri ona aittir.
- Şükûfe Nihal: Kıymet bilmediği aşkının bedelini ödediğini düşünen içli şair.
- Tomris Uyar: Üç büyük şairimizle aşk yaşayan ünlü kadın şairimiz.
- Didem Madak: Çok genç yaşta kaybettiğimi çok yetkin bir kalemdi.
- Perihan Mağden: Protest yaklaşımlı şiirleriyle tanına şairimiz
- Gülten Akın: ‘ince Şeylere Yolculuk’ söyleşişinde anlatır kadın şairlerin ‘yerini… ‘
- Nilgün Marmara: Bunalımlarını şiirine çok yansıtan ve zaten sonunda da intihar eden şairimiz.
- Birhan Keskin: İnsanlığın en temel dertlerinin (1) ayrılık, (2) yoksulluk, (3) ölüm olduğunu düşünen şairimiz.
Evet, sayın Bir Dünyevî benden bu kadar!...
Bundan sonra devam edeceğiniz arkadaşımız için sorularınızı belirlerken sitenin ilgi seviyesini göz önüne almanızın, iç içe ve zincirleme sorular sormamanızın ve kişisel merakınızı röportaj sorularına eklememenizin uygun olacağı görüşündeyim.
Gösterdiğiniz hassasiyet ve duyduğunuzu güven için tekrar teşekkür ederim. Saygılarımla...
NOT: Birkaç gün daha arkadaşlarımızı katlanmak zorunda bırakmamak için ( nasıl olsa sonuna kadar okuyan çok çıkmayacak ) sitenin tekniği izin veriyorsa bir seferde paylaşmanızdan yanayım. Tabii sizin değerlendirmelerinizle uzunluk ne olur!.. Onu bilmiyorum tabii!... Karar sizindir...