11
Yorum
7
Beğeni
0,0
Puan
1236
Okunma

YEDİ DAĞIN ÇİÇEĞİ
H E R E K E
Yaşım icabı artık, canlı cansız her şeyin sesini duyabiliyorum. Onlarla konuşuyorum, dertlerini dinliyorum. Bana geçmişlerini anlatıyorlar, gelecekten beklentilerini söylüyorlar. Ben de onlara kendimden bahsediyor, dostluklarından ne kadar çok şey öğrendiğimi belirtiyorum.
Mesela, ağaçlar. Benim en büyük dostum ve sırdaşımdırlar. Gölgelerine oturur, her şeyimi paylaşırım. Çok ketumdurlar. O kadim bilgelikleriyle beni dinler, bir şekilde, bir işaret göndererek bana yol gösterirler.
Mesela, saksı çiçeklerim. Sesimden anlarlar, mutlu mu yoksa, mutsuz mu olduğumu. Hüzünlü günlerimde boyunlarını büker, onlarla coşkuyla, mutlulukla konuştuğumda, renkleri parlar, kokularını bütün eve saçarlar.
Mesela, hayvanlar. Bütün hayvanlarla iletişimim vardır. Hangisinin aç, hangisinin hasta, hangisinin sevilmeye ihtiyacı olduğunu hemen anlarım. Bana, bir şekilde söylerler çünkü.
Mesela topraklar ve taşlar. Onlar öğretmiştir bana beklemeyi, sabırlı olmayı ve dimdik ayakta durmayı.
Her sabah erkenden uyanırım ve güneşin doğuşunu seyrederim. Bana gün hakkında bilgiler verir. Aynı şeyi batarken de yaparım. Ondan sonra yatana kadar dostum aydır. Onları dilemeden ne güne başlarım ne de günü bitiririm.
Ancak bu sabah bambaşka bir şey oldu. Sabah kahvemi içerken incecik, ağlamaklı bir ses duydum. Arandım ama bulamadım, sesin geldiği yeri. Derin derin, sanki aşağılardan geliyordu. Daha dikkatle dinlerken sesin yerdeki halımdan geldiğini fark ettim.
Yedi Dağın Çiçeği ‘’HEREKE’’ halımdan.
‘’Ben’’ dedi.
‘’Çok üzgünüm’’
‘’Neden?’’ diye sordum.
‘’Beni, güzel Hereke’nin, yedi dağında yetişen çiçeklerinin renkleri ve kokusu ile, henüz buluğ’a ermemiş, dünya güzeli küçücük kız çocukları, küçücük parmakları ile dokudu. Her ilmiğimde onların sevgileri, gelecek hayalleri, umutları var. Denizden gelen esintilerle serinleyerek, günlerce, gecelerce, tezgâh önlerinde, sevgiyle sabırla dokudular. Her gelin kızın çeyizinde ben vardım. Her evin odalarını, salonlarını ben süsledim. Her eve dağlarımın rengini ve kokusunu götürdüm. Bütün dünya Hereke’yi ve halısını tanıdı, değer verdi. Köyümün insanları bu sayede daha iyi yaşadı. Bu bereketli günlerde daha güzel renkler, daha güzel motifler ürettiler.
Artık ‘’HEREKE HALISI’’ bir markaydı
Sonra ne oldu nasıl oldu bilmiyorum. Bize nasıl kıydılar onu da bilmiyorum. Ters rüzgarlar esti, tezgâhlarımızı kapattılar. Dağlarımız boynunu büktü, çiçeklerimiz soldu, kokmaz oldular. Denizimiz küskün, serinletici esintileri yok artık. Halk fakir ve çaresiz, Gelinlik kızların sandıkları ise halısız kaldı. Hereke küskün, Hereke umutsuz.
Bütün ‘’HEREKE’’ halıları da çok mutsuz. Neden mi?
Vatansız kaldılar.
Şimdi, ismi ve bütün hakları ÇİN’E satıldı.
Çin, ‘’MADE IN HEREKE’’ etiketi altında, bizi bütün dünyaya pazarlıyor.
Güzelim halılarımız dünyanın bir ucunda ‘’GURBETÇİ’’ oldu.
‘’HEREKE’Yİ’’
Dağlarını, denizlerini, kokulu çiçeklerini ve o küçücük kız çocuklarını çok özlüyorlar. Çok.
AYTEN TEKİN
NOT; Çinliler Çin’de bir yerde bir köyün ismini ’’HEREKE’’ diye değiştirip, halımızı orada dokutuyor. Ama oralar bizim dağlar gibi kokmuyor.