Hükumet içerideki sorumsuz uygulamalarına ek olarak bir de Akdeniz’de tehlikeli oyunlar oynuyor. Sondaj Gemisi Fatih’i Yedinci parsele demirledi. Peki bunu yapmak için hangi kıyıdaş ülke ile yetki alanlarını belirlemek için ikili anlaşmalar yaptık. Türkiye Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) ilan etmeden ve bölge ülkeleri ile deniz yetki alanları sınırlandırma anlaşmaları yapmadan uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarımızı nasıl koruyacağını düşünüyor.
Anlaşma yapmadan uluslararası haklarımızı Deniz Kuvvetleri ile korumaya çalışmamız ne kadar doğru bir harekettir. Bir devletin münhasır bölgem var diyebilmesi ve orada çalışmalar yapabilmesi için ilanda bulunması gerektiğini bile bile bu ilanı yapmadan Doğu Akdeniz’de kıta sahanlığı bölgesinde bulunan fakat Münhasır bölge olarak ilan etmediği o bölgede yedi Nolu parsele sondaj gemisini demirlemenin ne gibi sonuçları olacağını bilmemek bir gaflet değil midir?
Oysa Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) şu anda ilan ettiğim Münhasır Bölgede sondaj yapıyorlar diye bizi ABD başta olmak üzere her yere şikayet ediyor. Adeta dünyayı ayağa kaldırıyor. Ve biz hala Münhasır Bölgemizi ilan etmeden Deniz Kuvvetleriyle gövde gösterisi yapıyoruz. Ülkeyi bile isteye zora sokuyoruz.
Önlem alınmaz kıyıdaş ülkelerle diplomatik görüşmeler ve anlaşmalar yapılmazsa Doğu Akdeniz’de suların ısınmasına neden olan bu hareketlerin tehlikeli sonuçları olması kaçınılmaz olacaktır.
Bir çatışmanın Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin de (KKTC) güvenliğini tehlikeye sokacağı da bir gerçek.
Kısacası sondaj gemileri, sismik araştırma gemileri göndererek o bölgede suları ısıtmanın sorunu çözmeye yönelik olmadığı aksine sorunu büyütmek olduğu geliyor akıllara. Çözümün bir an evvel Münhasır Bölgemizin ilanının yapılması ve GKRY ile ikili MEB anlaşması yapmayan Suriye ve Libya ile deniz yetki alanları sınırlandırma anlaşması yapılmasına öncelik verilmesi askeri çevrelerce de dile getirilmektedir.
Fakat şu anda Türkiye ve KKTC’nin kaderi tek adamın elinde ve bu çözümler onun ilgi alanının dışında.