Bilemiyorum bizler ne haldeyiz..
Y ve z kuşaklarını anlamak çok zor gelecek herkese. Çünkü y ve z kuşağı bile kendi arasında anlaşmada sorunlar yaşıyor.
Kültürel, sosyal muhabbetin üzerine bir de çoğunluğu ekonomik belirsizlik yaşayan gençler ve orta yaşlıların hayalleri gerçek hayatla uyuşmuyor ki; işte en büyük sorun burada. Bu sorun şiddeti, saygısızlığı, bencilliği dışa vuruyor.
Y kulağı çocukluk yıllarından, z kuşağı doğduğu andan itibaren renkli bir dünyanın içinde. Refahı diğer kuşakları göre fazlasıyla çok fazla yaşadılar, hissettiler. Yoksunluk veya yoksulluk algıları çok farklı. Bir de bu kuşakların önüne yasaklar ile çıkıldı mı, sizi takmıyorlar bile. Sonra düştükleri durumdan çıkmak için daha çok batıyorlar. Sonunda hem ailede hem mahallede büyüyen bir sinir harbi dalga dalga yayılıyor.
Dedeler, nineler ile torunların hiç bu kadar uzak kaldığı bir kuşak uzantısı yaşandı mı son yüzyılda.
Umut ve korku yörüngeli eğitim ve öğretim metodu bu devirde ne kadar işe yarar, bilemiyorum. Ailenin eğitim seviyesi ile devletin öğretim seviyesinin renkli dünyanın, sanal dünyanın, görüntüsü başat olan dünyanın gerisinde kalması hiç umulmadık bağların kopmasına zemin hazırlar mı? Elbette hazırlayacak.
Lise öğretmeni arkadaşlara konuşuyorum, ortaokul öğretmenlerine soruyorum, geleceğe dair gençliğe dair bir umutları kalmamış sanki.
Hızı çoğaldı dünyanın. Hız artış yüzdesi kaçtır sizce?
50 yıl önceye göre yaşamın hızındaki artışı nasıl hesaplayabiliriz? Hangi ölçütleri kullanalım. Mektup ile maili mi? Yoksa fatura ödemedeki hızı mı? Ki kaldı ki bu çocuklar otomatik büyüdü bir çok konuda.
Ortalama mail veya mesaj (en üstten) hızında bir sonuca ulaşabilir miyiz?
Mail 1 dakika
Mektup 7 gün diyelim (10 080 dakika)
Kendim Hesaplamadım, Google hesapladı!
Yüzde on binlik bir hız artışından bahsediyoruz.
Bu sadece haberleşmede… tüm yaşam sosyal, kültürel ve iş aktivitilerinde bunu bir değerlendirirsek belki de ortalama yüzde iki bin beşyüz (tahmini) bir artış çıkabilir karşımıza..
Elimizdeki bir akıllı telefonla yapamadığımız ne kaldı?
Bin sayfalık bir kitabın içeriği 2 saatlik bir sinema filminde ve görsel olarak y ve z kuşağına aktarılıyor.
Hele hele Z kuşağının algısal gerçekliği o kadar farklı ki..
Biz hala imla diyoruz, bilmem eş anlamlı kelimeler vb diyoruz edebiyatta. z kuşağının umurunda bile olmayacaktır. Kafa sallar, yav he he deyip geçecektir.
Beni şahsen en üzen olaylardan biri kullandığımız bir çok teknolojik aletin pazarı durumunda olmamız. Bundan 15 yıl önce falan Pardus işletim siteminin kullanılacağı dair haberler okuyordum basında. Silahlı kuvvetler ve devlet kurumları başta olmak üzere milli bir yazılım sisteminden bahsediliyordu, devamlı takip ettip, çıksın hemen alacağım diye..sonradan Linux tabanlı olduğunu öğrendim ve hadi derler ya buz gibi soğudum..
Bu kadar üzüleceğine yazsaydık bir yazılım diyorum kendime de, bünye ve alt yapı çok eksik.. aslında ilkokul 4 ün yaz ayında daktilo ile tanışmıştım, lise 3 veya 4’de de mikro işlemcilerle, programlamayla.. üstüne koyamadım.. Dünya üniversiteleri içinde ilk 500’e ülkemizden sadece 2 üniversite girmiş.
Geçenlerde dini bir tartışma sonrasında gazali ile ömer hayyam devirleri çıktı, ömer hayyamın o devirde kurduğu ( büyük Selçuklu devleti zamanı) labaratuvarların şuan ki Cern’e eşit ve belki de çağından çok öte olduğunu okudum. Doğruluk payı nedir tam araştırmadım, teyit etmeye de gerek duymadım.
lakin 1000 yıl önceki tartışmalar onlar...
Eğer mesele toprak ise, tam nokta atış yapamasak bile 1699 yılından beri hem psikolojik hem de teknik üstünlüğü kaybettik devlet olarak. Sonradan her öncelikle vatan ve yurt konusunda, toplumsal birlik konusunda ayrışmalar ardı ardına geldi.
Yüzyılın başında bu ayrışmalar için veya batıya yönelim için M.A.Ersoy’un : bize batının ilmi tekniği ilazım kültürü inancı değil mealindeki sözü ile 100 yıl boyunca içeride Cumhuriyet ve Osmanlı çatışması yüzünden bir arpa boyu yol alamadık değil mi? Belki cumhuriyetin ilk yıllarında çeyrek asır bir toparlanma oldu gibi gözükse de ardı gelmedi.
Elimden geldiğince bu sitede günlük epey şiir ve yazı okumaya çalışıyorum, kelimelerde, ifadelerde, fikri, siyasi tartışmalarda kin, öfke, katlanamama, geçmiş acılar, suçlamalar…. Belki aynısı bende bile vardır ne kadar dikkat etmeye çalışsam bile, bilemiyorum.
Sanki bir şey çekiliyor aradan.. Bizi biz yapan bir şey.. saygı sevgi değil sadece.. sanki ölü gibiyiz, bitkisel hayatta gibi.. hep hayvansal yanımız ilk tepki vermede..
Basını takip edenler için ise olumlu bir haber görmek çok zor. Manşetler ile haberlerin içeriği uyuşmuyor bir çok muhafazakar sitede. Muhalif sitelerde ise; biz demiştik havası ve hala o şehirli üst elit kibri bir küçümseme …
Bir tvit yüzünden işinden olan insanlar,
7-8 yıl önceki yazıları ve düşünceleri üzerinden yargılanıp ceza verilen insanlar,
Bir türlü dinmeyen ve siyasilerin sanki milleti kanalize etmek için kullandığı acı gözyaşı haberleri,
Ülkenin çoğunluğu aylık gelirinden birikim için 250-300 tl bile ayıramazken, yüzdesel olarak 1veya 2’lik zümrenin almış oldukları aylık 20 -50 k ya yakın maaşlar
Bir çok ülke dizel ve benzinli araçlardan vazgeçerken, krediler ile milletimize aldırılmaya çalışılan arabalar..
Bedeni enerjisini toprağa veremeyen bir toplumun inşaat sektörü sayesinde iyice daralmaya başlaması..
Tüm bunların üzerine z kuşağının geleceğini düşünmek, çünkü onlar bizim geleceğimiz.
Keşke yazı yazmakla düzeltiversem her şeyi gecenin bu geç saatinde..
Artık güne bir öğün yiyorum, uykularım seyreldi epey tadı yok.. umut çekildi mi yoksa şahsen içimden.
Yine de umutvar olmak lazım.
100 yıl öncesinden bir mısra m e yurdakul’dan..
“Unutma ki şairleri haykırmayan bir millet,
Sevenleri toprak olmuş öksüz bir çocuk gibidir.”
Aşağıdaki beyti de Yurdakul’a air bilirdim ancak Tevfik Fikret’in miş.
“Vatan için ölmek de var,
Fakat borcun yaşamaktır...”
Buralarda şairlik yazarlık davamız yok, olsa da ehemniyeti yok pek.
Lakin artık geleceğe dair, girdiğimiz çağa dair her kesimin
Müslümanından dinsizine, Türk İslamcısından, Türkçüsüne, Komünistinden sosyolistine, hikayecesinden makalecesine vb kadar herkesin bir silkelenmesi gerekiyor..
Geçmişe değil, geleceğe dair şiirler yazılar gerekiyor.. karınca kararınca..
Hani derler ya, sıçanın siydiği denize katık olur misali..
Nasıl ki 82 darbesinde sağ sol kuru yaş ayırmadılar, o günlere ait şiirleri okudukça hüzün sarıyor her yanımızı, artık darbeler dönemi bitti derken hala ne olduğu tam anlaşılamayan bir etö-fetö ve 15 temmuz ile yine aynısını yaşadık.
Her türlü siyasi veya sosyal ve dini ayrışma,tahammülsüzlük, darbe, kalkışma, vekillerin ve siyasilerin saçma sapan kapışmaları gazete manşetleriyle ayar vermeler, korkutma, sindirme milleti, devlet olarak da millet olarak da yarım asır geriye atıyor bize..
Ancak z kuşağının geriden başlama şansı yok, başlarsa kazanma ihtimali yok.
Nasıl ki bir deprem kimseyi ayırmıyorsa…
Teknolojik bir depremin üretimde, ticarette, eğitimde vb yaşanması
Kamusal alanda çağ düşüncelerinin ıskalanması bu coğrafyada bu vatanda vatanımızda, yurdumuzda yaşayan kimseyi ayırmaz..
Sen varsan ben güçlüyüm, ben varsam sana desteğim gibi bir anlayış gerekiyor toplum olarak hepimize..
Bilemiyorum, sözün çoğu cahile söylenir derler ya..
Saygılarımla
Esen kalınız..
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.