33
Yorum
15
Beğeni
0,0
Puan
3031
Okunma


İnsan denilen varlık, acaba "az olanın" mı? kıymetini daha iyi biliyor veya "çok zor elde ettiği" şeylerin mi?.
Kendimden pay biçtiğim de, cevabım "az olanın"diye çıkıyor düşüncelerimden. Yani sevginin azlığı daha bir önem kazanıyor.sevgisizliğin çokluğunda.
Dün, bahçe kapımıza geldiğimde.. portakal ağaçlarına ilişti gözlerim.
Bu zamana kadar hiç dikkat etmemiş, öylece dalıp girmiştim cümle kapısından içeri.
Bazen batan güneşi portakala benzetirdim. Oysa, şimdi tüm ihtişamıyla bahçemdeki ağaçta sallanıyordu sayısız güneş.
Şaşkın, bir o kadarda büyük bir sevinçle toplayabildiğim kadar topladım ve eve çıktım.
Yeni doğmuş bir çocuğa bakar gibi sevgiyle bakıp, kokladım...
Küçük kızıma seslendim.
- Kuzum gel bak! bahçemizin ilk portakallarını topladım.
Biraz isteksiz, biraz da tuhaf bir bakış atarak
- Bildiğimiz portakal işte anne, ne var bunda abartılacak dedi.
- Aa olur mu, biz bu evi aldığımızda bahçedeki toprağın yığma toprak olduğunu ve meyve yetişmeyeceğini söylemişlerdi.
Gördün mü? nasılda yanıldılar. Zeytin, nar ve limondan sonra birde portakallarımız oldu.
Biraz alaycı!
- Tamam anne tamam, desene bu kış C vitaminimiz bahçeden.
- Dalga geçme kuzum, bunu bulamayanlar da var. Derken.. bir an düşündüm. Sahiden hiç tadını bilmeyen varmıdır? diye.
Ve sen geldin aklıma Esma teyze.
Artvin’in küçük bir nahiyesine tayinle gittiğimizde lojmanımızla karşı karşıyaydı evleri.
Sıcacık gülümsemesi ve içten şivesiyle;
- Hoş geldiniz oğul, iki dağın arası Allah’ın belası yere demesini hiç unutmam. Böylece can ciğer olmuş,hemen kaynaşmıştık ailecek.
Bir gün soba başı muhabbetimizde bir tabak portakal getirdi ve dedi ki
- Çok şanslısınız oğul (cinsiyet ayırmadan oğul derler herkese)
- Neden Esma teyze?
- Bol bol portakal yiyorsunuz. Bizim zamanımızda yoktu, yada buralara gelmiyordu. Bilemiyorum..
Hatta Zülfikar amcan, bir gün ilçeye gittiğinde bir file portakalla eve dönmüştü. Ne sevinmiştik bir bilsen.Günlere pay ederek tükettik.
Kabuklarını da atmazdık haa..
- Neden?
- Kıyamazdıkda ondan, leçeğimizi omzumuzun arkasına verir, yakamıza çengelli iğne ile takardık.Hem mis gibi kokardı.hemde, herkes görsün portakal yediğimizi diye kasıla kasıla gezerdik. Düğüne bile gitmişliğimiz vardı valla... Siz çok şanslısınız çook.
Hayretle dinlemiş,gülümseyip geçmiştim.
Ege’ye geldiğimizde ise, bende turunçları portakal sanmış, ahh Esma teyze görmeliydi bunları demiştim.
Sonrası hüsran tabii... Çünkü portakal sandığımız turunçları soyup,yemeye kalkıştığımızda ağzımızdaki ekşiliği asla unutmam.Komşularıma anlattığımda baya bir alay ve gülme konusu olmuştum.:)
Sonradan öğrendim turunç suyunun salatalara katıldığını ve kabuğundan reçel yapıldığını.
Kızıma tekrar seslendim
- Kuzumm sana portakalla ilgili bir tekerleme söyleyeyim mi?..
- Söyle anne, söyle.. Sen bugün taktın portakallara.çabuk söyle çarşıya gidicem.
Portakalı soydum,
Başucuma koydum.
Ben bir yalan uy dur dum,
Duma duma dum...
- Ee!.. bu ne şimdi böyle anne?.
- Tekerleme kuzum. Biz çocukken, oyun oynadığımız zaman sıralamayı böyle tekerlemelerle yapardık. Sona kalan ebe olurdu...
- Anne.. biliyormusun? gittikçe anneanneme benziyorsun. Duma duma dummuş, çok komikti...
Gördün mü? Esma teyze şimdiki çocuklar ne oyun biliyor,ne de tekerleme dedim, dilimin ucuyla.
Sen olsan!..
- Boşver oğul, onlar bulmuşta bunuyorlar derdin.
Umarım! cennet mekanında, portakal ağacı gölgesinde dinleniyorsundur?...
Leçek:Kadınların başlarına örttükkleri yemeni,çember,yazma ve tülbentin yöresel ismi.