5
Yorum
3
Beğeni
0,0
Puan
1735
Okunma
Toplumların kendine has gelenek, görenek ve değerleri var. Bu değerler o toplumu diğer
toplumlardan ayıran en önemli özellik. Daha düne kadar ‘Türküm doğruyum, çalışkanım,
yasam; küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak….’ Diye devam eden öğrenci andımızı
her sabah okullarımızın bahçesinde veya sınıflarımızda tek ağızdan ve tek yürekle söylerdik.
Cemiyet konuşmalarında ‘ Oğlum biz millet olarak düşkünlere hep yardım etmişizdir, düşenin
elinden tutar kaldırırız, düşene bir tekme de biz vuralım iyice çukura düşsün diye düşünmeyiz
ve davranmayız.’ Bu duygu ve düşüncelerle yetiştik, yetiştirildik. Peki, kötü mü oldu? Asla,
toplumumuzun bu hasletlerinin olmasını ve devam etmesini canı gönülden istiyorum.
Hayırsever insanlarımızın hayırlarını gördükçe içim içime sığmıyor ve onlara şükran ve
minnet duyuyorum, aynı duyguyu devletimizin düşkün toplumlara yaptığı yardımlarda da
yaşıyorum.
31 Mart 1492 tarihinde, evlilikleri ile İspanya’yı tek bir ülke olarak birleştirmiş olan
Aragon’lu Ferdinand ve Kastilya’lı Isabella, ülkelerinin birlikteliğini daha fazla pekiştirmek
uğruna, Elhamra Kararnamesi’ni yayınladılar. Bu kararname ile Los Reyes Catolicos
(Katolik Krallar) olarak tanınan Kral ve Kraliçe ülkelerinde oturan tüm Yahudilere altı ay
içerisinde ya din değiştirmelerini veya İspanya’yı terk etmelerini emrettiler. Yahudiler
için dinlerini değiştirmekten ise ülkeyi terk etmeleri daha değerli geliyordu, bu amaçla
sığınabilecekleri bir yer arıyorlardı. İşte o sırada II. Beyazıt cesur bir karar verir. Osmanlı
Devleti’nin kapılarını İspanya Yahudilerine açar. Endülüs’ten gelen Yahudiler Osmanlının
şefkatli kollarında huzur bulur. Türkler Yahudileri sadece 31 Mart 1492 de kurtarmaz,
ikinci Dünya savaşında da bazı Yahudi bilim insanlarının gaz odalarında ölmelerinin
engellenmesi genç Türkiye Cumhuriyetine nasip olmuştur. Hitler, görevinin başında daha
üç ayını doldurmadan, 7 Nisan 1933 tarihinde Devlet Memuriyetinin Meslek Olarak İfasına
Yeniden Dönüş Yasası’nı çıkartır. Bu yasa, safkan yani aryan ırkından olmayanların
yeryüzünden silinmeleri sürecinin yeşil ışığıdır. Yahudiler ve rejim karşıtı olanlar
sindirilmiş, işlerinden edilmiş, toplum yaşamından soyutlanmışlardır. İlmin nurundan
korkan tüm rejimler gibi bu rejimde de ilk hedef ilim ve bilim insanları olmuştur. Hitler
rejiminin baskısından kaçmaya çalışan akademik kişiler kendilerine sığınacak limanlar
aramaktaydılar. Türk hükümetinin kendisinin kovduğu kişilerle temas kurduğunu öğrenen
Hitler 8 Mayıs 1933 günü Berlin’deki makamına öfkeyle gelerek “Benim ortadan kaldırmak
istediğim bu Yahudi alayını Mustafa Kemal koruyamaz. Buna müsaade edemem.” diye
tehditte bulunur ve Atatürk’e “Bu komünist profesörleri ülkenize sokmayınız” diye mesaj
gönderir. Hitler’in mesajı Atatürk’e iletildiğinde “Bir onbaşı beni cinayetlerine alet
edemez” diyerek Türkiye’ye sığınmak ve Türk Üniversitelerinde görev yapmak isteyen
bilim insanları ile ilgili işlemlerin hızlandırılması emrini verir.
Dünya varlığının vicdan ve adalet üzerine kurulması planlanmış olmalı ki, ‘Adalet mülkün
temelidir.’ Denmiş. Bütün insanlık adaletin keskin ve hızlı olmasını beklemekte, böylece
oluşabilen haksızlıklar en kısa sürede giderilmiş ve bir nebze insanların vicdanları ve
ruhları huzura ermiş olacak.
Ülkemizde sebebi bilinmeyen bir nedenle Suudi Arabistan Devlet görevlileri bir cinayet
işledi. İşlenen bu cinayetin vicdanları sızlattığı yönünde açıklama yapması gereken Filistin
Devleti yetkilileri, Kral Selman ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman liderliğindeki
Suudi Arabistan’ın, adalet ve ilke devleti olarak kalacağını söyleyerek, Suudi Arabistan’a
destek verdi. Tarihte çok mağduriyetler yaşadığına inanılan, adaletin ve insan haklarının
yanında durması gereken İsrail Devleti de maalesef Filistin Halkına kendisinin yaşadığı
zulümlerden daha çok zulüm yaşatmakta, zulüm yapma konusunda yarışırcasına mücadele
etmekte. Yine hakkın ve adaletin yanında en çok durması gereken Filistin yetkilileri de,
Suudi Arabistan’ın işlediği insanlık suçunu görmezlikten geldi. Ne diyelim, vicdanlar sızladı
ama diller doğruyu söylemedi, söyleyemedi. Özer YILMAZ