- 1001 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ON YEDİ YAŞ EN YAŞ YİRMİNCİ BÖLÜM PİŞMANLIKLAR
YİRMİNCİ BÖLÜM GEÇ GELEN PİŞMANLIK
O gece gözüne hiç uyku girmemişti Handan’ın. Sabaha karşı sağlık ocağından, İstanbul’a tayin olan tanıdık bir hemşireyi hatırlamıştı. İşten önce doğruca sağlık ocağına uğramış, karşılaştığı ilk hemşireye, Gönül Abla nereye tayin oldu? Diye sormuştu. Ablasının çalıştığı doğum evinin numarasını epey denemeden sonra düşürüp ,burnu kırıldığında çok yardımını gördüğü Gönül Abla’sına, Ya Abla be, ben artist olmak istiyom. Yönetmen Cemal (…) ile temasa geçtim, resim falan gönderdim ama bana geri dönmedi. Döner mi kızım? O kimlerle çalışıyor, bir bilsen. İlanı seçtik ayaklarında vermişlerdir. Sen yaz bakalım şu adresi. Birlikte gideriz. Evden kaçacağım dememişti artık. Gönül’ün adresini aldıktan sonra patronu ile, aylığını erken alabileceğini konuşup gece ağabeyine belli etmeden bir kaç eşyasını sırt çantasına koymuştu. Sabah ev halkından kimse uyanmadan yola koyulmuştu bile.
Ağabey ve baba iş yerinden aldıkları telefonla kızın kaçtığını ancak öğlene doğru anlayıp, onu asacağız, keseceğiz palavralarıyla evin içinde peşrev çekiyorlardı. Onun baskılarına dayanamayarak kaçtığı umurlarında bile değildi. Bütün tanıdıklarını telefonla arıyorlar, bakmadıkları delik bırakmıyorlardı. Ama hemşire Gönül ,akıllarına gelmiyordu. Annesi ise, iki gözü iki çeşme ağlıyor, Musa’ya beddua ediyordu. Ne olmuş , bir çocukla sigara içti diye burnunu kırdın kızın. Şimdi başına bir şey gelirse, götüne kına yakarsın. Allah senin de, oğlunun da belasını versin. Musa da, çok ileri gittiğinin farkındaydı. Evde, para ve yiyecek kalmamıştı. Birkaç gün sonra Handanın alacağı küçük bir maaş onların umudu idi. Oysa artık o beklenti de, boşa çıkmıştı. Abdullah çalışmak şöyle dursun, sürekli içki ve ot içerek ömür tüketiyordu . Musa’nın işleri ise çok berbattı. Yani eve giren tek gelir, Okşan’ın temizlik işlerinden gelen küçük bir paraydı. Hülya bile, bu sevimli çingene kumasına mihnet ediyordu. Hayat nelere kadirdi.
Musa’nın artık dükkanı yoktu. Bir tanıdığının yerinde veya kahve köşelerinde takılarak iş yakalamaya çalışıyordu. O sabah, içinde onu uyutmayan kötü hislerle kalkmıştı. Kız neredeydi? Başına kötü bir şey geldiyse kendisini nasıl affedecekti. Bu İstanbul’da, her gün kadın öldürüyorlardı. Tecavüzün sayısı bile belli değildi. Ya kötü bir haber alırsa, ne yapardı? Kalkıp her zaman ki eski elbiselerini sırtına geçirerek, gidip bir demli çay içtiği kahveye ağır adımlarla yürüdü. Ulan elimi s.keyim, beynimi, yüreğimi s.keyim. Ben gerçekten adam değilim be. Adam olsam kızın yüzüne yumruk atmazdım. Kızı bir de abisi tekmeledi de, ben seyrettim ya, Allah belamı versin benim. Anam da araya girmedi bile, ona da yazıklar olsun. Hava güzeldi, bahar güneşinin okşadığı tahta bir masaya ilişerek, Evhamlı olma be oğlum, birkaç güne kadar eve döner. Bir daha da bu kızı dövmem, tövbe dövmem. Ne de güzel bir kız oldu, anasına çekti galiba. Benim gibi bir marsığa benzeyecek değil ya. Biraz gülümseme gelmişti yüzüne, Nurcan da, ne karıydı be. Hala çok güzel , bu konuda çok şanslıyım anasını satayım. Kahveci Haydar, elinde bir zarf ile yaklaşıyordu. Yahu Caner Abi, bu mektup sana bırakıldı. Senin öbür ismin de Musa’ymış öyle mi? Bu ismi Burgaz’ da kimse bilemezdi ki. Kimdi acaba zarfı bırakan? Onun bu kahveye her sabah uğradığını ve çay içtiğini bilen kim olabilirdi ? Mektubun üzerindeki gönderen kısmı boştu. Posta pulu falan da yoktu. Bu belli ki , elden teslim edilen bir mektuptu. Titreyen elleriyle zarfı açtı ve açmasıyla tekrar kapatması bir oldu. Kahveci Haydar, onu gözlüyordu. Masaya bir demir para bırakarak ,acele ile çayını bile yarım bırakarak kalktı. Yüz metre ileride park vardı. Sağına, soluna ,arkasına ihtiyatlı gözlerle bakıp, cebinden zarfı çıkarttı. Zarfın içinde köyüne giderken, tecavüze uğradığında çekilmiş ve kahvelere dağıtılmış o sapık görüntüler vardı. Yüzü karanlıkta çekilmesine rağmen, o resimleri inkar edemeyeceği kadar belirgin ve tecavüz , bariz bir şekilde ortadaydı. Bir de not vardı zarfın içinde. ‘Kamyon unutmaz Allah’ıma’ Yüksekten suya atlarsınız ya , hani yüreğiniz ağzınızdan çıkacak gibi olur , sanki iç organlarınız ağzınızda toplanmışçasına kusmak istersiniz, işte öyle olmuştu Musa . Birkaç defa tükürmeyi denedi ama son balgam pantolonun paçasına yapışmıştı ,damga pulu gibi. Ulan a.ına koyduğumun dünyası. Yanımda mendil falan da yok. Bari şu geniş yaprakla sileyim tükürüğü. Hey dayı, kopartma çiçekleri, ayıp yahu. De get len. Bir tane yaprak alt tarafı. Midesi bulanıyor, başı dönüyordu. Gidebileceği en yakın yer eviydi. Arkadaş olacak bir de Nihat ibnesi . Kaç kere haber gönderdim, özür diledim. Sarhoştum ,ağzımdan kaçtı dedim, insan bu kadar katı olur mu arkadaş? Ayaklarını sürüyerek evine gelip, açın lan kapıyı diye bağırarak kapıyı yumrukluyordu. Hep birlikte açmışlardı kapıyı kadınlar. Şaşkınlardı gördüklerinden. Musa eşikte hem kusuyor ,hem de hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Çişini de kaçırmıştı üstelik. Onu soyarak banyoya çektiklerinde Okşan’la göz göze gelmişlerdi. Gözlerini kapatıp açmasından belanın Kamyon Recep olduğunu anlamıştı Okşan. Yıllarca bu kara bela , aldıkları her nefeste ciğerlerinin en uç loplarına kadar ‘ Geliyorum, geliyorum , kızını da kadınlarını da senden alacağım’ diye feryat ediyordu. Musa’nın ,Recep’in gücü karşısında hiçbir şansı yoktu . Yatak odasında anasının oyalı tülbendine sararak özenle sakladığı tabancasını hatırlamıştı. Tülbendi yatağın üzerinde açarak baktı, dört dolu şarjör ve bir kutu da yedek mermisi vardı. İçini , birden ayak parmaklarından başlayıp omuzlarına yükselen , gerilme ve ölüme meydan okuma duygusu kaplamıştı. Gelecekti ha… Gel ulan Kamyon , gel ulan orospu analı . Sana tren çarpacak ,tren. Allah’ıma o iğrenç suratına bir şarjör boşaltmazsam anamı bütün Lüleburgaz s.ksin . Sen kimi s.ktiriyorsun lan ? Bana ilişecek adamın anlını karışlarım. Doğurduğum piçe de bak. Bir pey sürülmediğim kalmıştı bu yaşta , utanmaz.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.