5
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
743
Okunma

İnsanlığın temel problemlerinden biri de linç olmaktadır. Nedir linç? Sözlüksel tanımlama şöyledir: "halktan bir topluluğun, bir suçluyu ya da kendilerine göre suç olan bir davranışta bulunmuş birini, yumruk, taş, sopa gibi araçlarla döve döve öldürmesi."
Kimyasına indiğimizde cehalet ve önyargıyla yoğrulmuş sosyo kültürel bir yapının yansıması, dışavurumu olup; kin, nefretle bilenmiş bir grup tarafından suçlu ya da suç işlediğine inanılan bir kişinin katledilmesi hadisesidir.
Kimi Amerikan filmlerine de konu olduğu üzere 19’uncu asır Amerikasında ırkçılıkla yoğrulmuş beyazların olay mahallinde yakaladıkları ya da görüldüğü söylenen bir siyahı cezalandırması, öldürmesi biçiminde kendini gösterdiği gibi Ortadoğu, Afrika veya kimi Asya ülkelerinde de töresel, siyasal veya dinsel gerekçelerle tatbik edilebilmektedir.
Emperyalist ülkelerin iktisaden kaynaklarını sömürdüğü memleketlerde ırkçı, mezhepsel ya da etnik nefreti körüklemek suretiyle suni durumlar meydana getirmesine bağlı cereyan eden bilinçli, öngörülmüş olaylar manzumesi olabildiği gibi ani bir durum, iftiraya bağlı olarak şekillenen öngörülmemiş olaylar halinde de meydana gelebilmektedir.
Her iki halde de korkunç neticeler doğurduğu kuşkusuzdur. Toplumsal bir işkenceye dönüşmek suretiyle insanın yaşam hakkını ortadan kaldırması, kitleleri hüzne sevk etmesi, manen yaralaması, adalet duygusunun sarsılması, inanç ve değerlere duyulan güven ve bağlılığı zedelemesi gibi menfi neticeler doğurması linçin korkunç olduğu kadar karanlık yüzünü önümüze koymaktadır.
Psikiyatrik açıdan da üzerinde önemle durulası ciddi bir insanlık sorunu olarakta karşımızdadır. Genel olarak özgürleşemeyen kapalı toplumsal yapıların bu tarz kıyıcı eylemlere yatkınlığından söz edilebilir. Bastırılmış cinsel problemlerin öz nefreti doğurduğu ölçüde diğer insanlara karşı saldırganlığı beslemesi her zaman mümkündür. Linç eden kitledeki bireyleri tek tek masaya yatırsak kimler yoktur ki içlerinde? Hayvanla ilişkiye giren veya girmiş mi, bir kız çocuğuna tecavüz eden veya etmeye müsait olan mı, telefon sapığı mı, en ufak bir kıyafet ya da duruş karşısında boşalan mı bulunmaz acaba? Sonrasında da ayy yaa kırmızı çizgim ha! Öyle mi?
Kendi yaşamının gücünü duyurmak için kendince gerekçelendirdiği biçimde yaşam yok etmek. Kimi zaman merhamet görmemiş insanların merhametsizliği biçiminde tanımlansa da sonuçları düşünüldüğünde gerçek kurbanı bırakıp akıldan yoksun kontrolsüz çıkış yapan, zalimliğinin farkında olmayan, olamayan katiller süresine mi üzülmeliyiz acaba?
İdam cezasına karşı olanların idam edilecek kişi bazında yaşam hakkının kutsiyetinden söz etmeleri durumuna, peki ya kurbanın yaşam hakkı ne olacak diye şüphesiz haklı olarak itiraz eden yığınların kişisel hezeyanların toplumsal bir cinnete dönüştüğü kendi başıbozuk hal ve hareketlerini nasıl değerlendirecekleri, nereye oturtacakları halen insanlığın temel merak konuları arasındadır.
Hiç kuşkusuz sosyo ekonomik gelişmişlik seviyesi kadar eğitim kültür alanındaki çalışmalar ve bunların olumlu neticesinin toplumsal düzlemde etkin kılınması, değer yargılarındaki olumsuzlukların rehabilite edilmesi çözüme dönük önem arz edecektir. İnsanı din, ırk, cinsiyet, vs. temelde kategorize etmek yerine insan ana çatısı üzerinde hassasiyetle durulması müspet sonuca gidilmesinde ciddi katkılar sağlayacaktır kanımca. Değerler alanında asırlara mal olmuş yozlaşmanın genlere sirayet ettiğini, adeta genetik bir koda dönüştüğünü düşünsenize. İnsan denen varlığın başkalarına duyduğu nefretin ardındaki öz nefret, insan olmanın onuruna sahip olamamasındaki eziklik, özgüven noksanlığı her dem ciddi bir problem olarak kendini gösterecektir.
Nihayet yaradan, yaradılan diyalektiğinde barışçıl bir dünya tesis edilmesi noktasında el ele, gönül gönüle, insan insana derken; bu hususları tesis etmek babında da maddi, manevi düzlemde doyumlu, öz değerlerinin farkında ve kendisini geliştiren insana ihtiyacımız bulunmakta...
L.T.