3
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1316
Okunma

Arabamı ana caddede uygun bir yere park edip aşağı indim. Bir elimde tavsiye edilen terzinin adresi, diğer elimde tadilat edilecek birkaç parça giysiyi koyduğum çanta, binayı bulmak için bakarak ilerlerken bir sağa bir sola, gençten biri “yardımcı olabilir miyim?” diye seslendi.
“Tabi, memnun olurum” deyip adresi uzattım. Genç kâğıda bakar bakmaz, sağdaki dik yokuşu gösterdi. “bu numara sayısına göre”dedi, “aradığınız bina bu yokuşun üzerinde bir yerde!”
Çok canım sıkılmıştı buna, zira yokuş demeyin bana. Düz yol gösterin kilometrelerce yürüyeyim.
Âmâ yapacak bir şey yok! Gence teşekkür edip adresi geri aldım ve başladım yokuşu tırmanmaya. Yokuş da adına yakışır şekilde hani, dik mi dik yani. Daha çeyreğini aşmadan, nefesim kesilivermişti.
Biraz soluklanmak için yokuş boyu karşılıklı dikilmiş ağaçlardan birinin gövdesine yasladım kendimi. Bir yandan da süzüyorum etrafı. Her yerde olduğu gibi burası da olmuş adeta şantiye sahası. Orada bir inşaat, burada bir inşaat.
Derken, daha soluğumu doğru dürüst toparlamamışken, bir bağırış, bir feryattır koptu gitti. Ne oluyor diye kafamı tam çevirmiştim ki, burnumun dibinden son sürat yuvarlanan kocaman kara bir tekerlek gelip, geçmesin mi!
Hem de ne sürat, rüzgarını yüzümde hissettirdi. “Anam!!!” dedim. Neydi bu?”
Bir seslerin geldiği tarafa bir de yokuş aşağıya çevirdim başımı. Her şey bir anda olup bitmişti. Şükürler olsun ki, o koca kara tekerlek, beklenmeyen yolculuğunda ne bir insana, ne de bir araca çarpmadan karşı binanın duvarına toslayarak durmuştu.
“Vay..vay!!!” diye ardından yokuş aşağı çırpınarak koşturanlardan biri aracın şoförü diğerleri de giysilerine bakılırsa birkaç işçiydi. Artık hangi inşaata geldiyse bu tekerleği fırlayan kamyon umarım ihmalkarlıklarının hesabını gereken kişilere verirdi.
O sırada benim arkamdaki dükkânların birinden çıkan bir adam “İyisiniz değil mi, diye sorarak yanıma geldi. “ Verilmiş sadakanız varmış!” deyip elime bir bardak su tutuşturdu. “Kireç gibi olmuş yüzünüz, hadi için bunu!”
Suyu aldım “İyiyim” deyip, teşekkür ettim. Hakikaten ucuz kurtulmuştum. Ya yorulup ağacın gövdesinde dinlenme molası vermeseydim! Herhalde o koca kara tekerleğin üzerimden geçmesiyle, bende asfaltın bir parçası olurdum.
Sakinleyince suyu veren adamdan aradığım binanın yerini de öğrendim. Yeniden, yokuşu tırmanmaya koyulduğumda ”Kötü gibi gördüğümüz şey, bazen bizim iyilimiz içindir” diyen sözler geldi aklıma. Çok doğru dedim valla. Yokuşun dikliğinden şikâyetçi olup bir mola verince o kara tekerleğin gazabından kurtulmuştum. Çok şükür!
*