26
Yorum
3
Beğeni
0,0
Puan
2063
Okunma


Müdürü olduğu bankanın odasında işlere öylesine dalmıştı ki zamanın nasıl geçtiğini fark etmedi bile. Derya gözleri ağrıyınca koltuğunda geriye doğru kaykılıp gözlerini ovuşturdu bir süre. Ellerini yüzünden çektiğinde masasındaki japon balığına gözü ilişti.
Balık akvaryumunda seri şekilde hareket ediyordu. Halinden çok memnun görünüyordu. Parlak turuncu pulları onu çok güzel gösteriyordu. Sevimli ve ritmik hareketlerle fanusunun içinde yüzerken dünyaya boş vermiş görünüyordu.
Kolunu başının altına destek yapıp başını masanın üzerine koydu. Balığı seyre devam ederken balığın yüzü kendi yüzüne dönüştü. Küçük turuncu balık oydu. Bir avuç yem için bu akvaryumda kalmaya devam ediyordu. İzleyenlere keyif vermek için bıkıp usanmadan suyun içinde raks ediyordu. Özgürlük sandığı şey sadece bir avuç suydu.
Sahibi isterse onu beslemeyi unutabilirdi. Yada sırf onun sahibi olduğu için onu arada sudan çıkarıp nefes almasını engelleyebilirdi. Ellerinin arasına alıp istediği gibi dokunabilirdi. Pullarına zarar verebilir ,kirli bir suda yaşamaya mahkum edebilirdi. O sahipti…
Ne kadar güzel ve benzersiz görünürse görünsün bir balıktan fazlası değildi. Kimse ondan zeki olmasını beklemiyordu. O kendi doğasına karşı çıkıp öğreniyor ve öğrendikleriyle yapılanıyordu. Aklında tutmaması gerekiyordu. Hatırlıyordu… Küçük turuncu balık o lüks fanusunun içinde muhteşem görünüşlü bir fahişeydi. Biraz ilgi ve ihtiyaçlarının karşılanması karşılığında tüm hünerlerini sergiliyordu.
- Müdüre hanım … Müdüre hanım.. Şeyyy müdüre hanım
- Ha..! şey … Dalmışım Zuhal Hanım duymadım geldiğinizi
- Bir süre seslendim zaten kapıdan .Siz duymayınca odanıza girmek zorunda kaldım. Bazı imzalar vardı müsaitseniz.
Derya az önce düşündükleriyle aklında mücadele etmeye çalışırken gücünü toplamaya çalışarak Zuhal hanımın getirdiği evraklar hakkında konuşup gerekli imzaları bir rüyada gibi attı. İmza attığı sayfalar da kelimeler yerlerinden hareket ediyorlardı sanki. Yazılar bir zincirin halkalarına dönüşmeye başladı. Zincir Deryanın boynuna dek uzanıyordu. Boğazını sıkan kelimeler sanki nefesini kesiyordu. Aklından sürekli bir dere yatağı geçiyordu. Kelimeler onu boynundan kavrayıp dereye sürüklüyordu. Turuncu balık akvaryumundan ayrılmak istemiyordu. Balık o akvaryumda güvende olduğunu sanıyordu. Okuduğu kitabın kelimeleri derenin içinden ona sesleniyordu.
"Güzellik ya çırpınmalı olacaktır ya da hiç olmayacaktır." Breton’un Nadjası kendi özgürlüğünü akan bir suyla ona hediye ediyordu. Tılsım Nadja’nın yoksul ruhunu yeşertip ‘’Aşk’’ olabilir miydi ?
- Derya hanım siz iyimi siniz ? Yüzünüz bi sarardı sanki.
Zuhal masanın üzerindeki telefona uzanıp tuşları çevirdi. Ayşe hanımdan müdire hanımın odasına bir bardak su getirmesini isterken Derya yığılıp kaldığı koltuktan doğrulup ayağa kalktı. Sakin adımlarla kapıya doğru yürümeye başladı.
- Derya hanım nereye ? Yardım ister misiniz ?
- Zuhal … İyiyim ben merak etme. Sadece biraz midem bulandı. Lavaboya gidiyorum.
- Peki madem … ?
Derya tuvalete güç bela ulaştıktan sonra yüzünü defalarca yıkadı. Aynadaki aksine bakarken yüzünden akan sular makyajıyla beraber beyaz ipek bluzuna damlıyordu. Kumral saçlarını geriye doğru toplayıp kağıt havlu ile ayna karşısında yüzünü silmeye çalışırken aklı ona yeni bir oyun oynamaya başlamıştı bile. Lanet olası dün gece….
Kocası Mehmet onu saçlarından tutup sürükledikten sonra koridordaki duvara yasladı. Yüzünü Derya’nın yüzüne dayadıktan sonra iğrenç salyalarıyla kadının yüzünü yalayarak öpmeye başladı. Derya kesik kesik nefesler alıyordu korkudan. Ağlamasına engel olamıyordu. Derya ağladıkça Mehmet sanki daha çok keyifleniyordu. Derya’nın çenesini kavrayıp yüzünü kendine çevirdi Mehmet.
- Bana bak küçük fahişe hala neden akıllanmıyorsun sen ? Sen benim bu evdeki en değerli şeyimsin . İstediğimde benimle yatacaksın. İstediğimde yemeğimi hazırlayacaksın. Bu evin içinde benim malımdan başka bir şey değilsin.
Bakkk ..! Dışarıya bak . Sana yardıma gelen tek bir kişi var mı ? Bu dünyada ki herkes biliyor ki sen benim sürtüğümsün ve sana ne istersem onu yaparım. Orda dışarıda hangi görevde olursan ol bu evin içinde ne olduğunu asla unutmayacaksın. Benim için ne anlama geldiğini her an hatırlayacaksın.
- Mehmet dur lütfen .Ne olursun yapma artık. Bak bebeğe bir zarar vereceksin. Yeter ne olursun …!
Derya aynadaki aksine bakarken kendi güzelliğinden tiksindi. Yüzünü temizleyip elini karnına götürdü. Bu bebek için oldukça yanlış bir baba seçmişti. Bencilliği yüzünden anne olma dürtüsüne engel olamamıştı. Bu susuzluk Derya’nın ikinci en büyük hatayı yapmasına neden olmuştu. Şimdi bu bebeğin bir cehennemin ortasında dünyaya gelmesinin tek sorumlusu kendisi idi.
Bağrışma sesleriyle bir an afalladı Derya . Bankanın içinde sanki kıyamet kopuyordu. Yavaş adımlarla kapıya yöneldi. Tam kapıyı açacakken maskeli bir adam ondan önce davrandı ve yüz yüze geldiler. Derya bir anda çığlık attı.
- Kapa çeneni . Bu bankanın müdürü sensin demi ?
- Şey…
- Cevap ver ..! Bu bankanın müdürü sen misin ?
- Evet
Derya bile kendi sesindeki kararlılığa yabancı kaldı. Bir anda tanımlanamaz bir güce sahip hissetti kendini. Hiç bakışlarını kaçırmadan öylece dümdüz maskeli adamın gözünün içine bakıyordu. Adam sanki bakışlarıyla geri adım attı. Derya’nın delip geçen gözleri kesinlikle eli silahlı bir hırsızın beklediği şey değildi. Daha tedirgin bir ses tonuyla
- İyi hadi o zaman bana bütün kasa anahtarlarını ver.
- Odama gidelim o halde
- Düş önüme ..
Soyguncu Derya’nın arkasından başına dayadığı silahla ilerliyordu. Derya hiç olmadığı kadar rahattı. Bu kadar soğukkanlı olması inanılacak şey değildi. Odasına doğru yürürken asma kattan aşağısı gün gibi aşikar görünüyordu. Alt katta sadece bir soyguncu daha vardı. Buna şaşırmıştı. Demek ki bu iki soyguncu maceracı iki salaktan fazlası değildi.
Odaya vardıklarında Derya çoktan planını yapmıştı. Havalanması için açık bıraktığı oda penceresinin yanına doğru ilerledi. Pencere boydan boya açılabilen bir kapı şeklindeydi. Planlı hareketlerle camın yanındaki etajere doğru eğilirken soyguncuyu da camın yanına doğru geçirmeyi başarmıştı .
İşte aradığı fırsat ayağına gelmişti. Yapmayı planladığı şey için çok geçerli bir nedeni vardı artık. O gittikten sonra arkasında kalanlar onu asla unutamayacaklardı ve hep bir kahraman olarak anılacaktı.
Ani bir hareketle adama doğru döndü ve ona sarılıp birlikte cama yöneldi. Bütün ağırlığını adamın üzerine verince soyguncu daha ne olduğunu anlayamadan kendisini Derya ile birlikte boşlukta buluverdi.
Derya boşlukta düşerken elini karnına götürdü. Son hatırladığı bir bebek gülüşüydü.
Deniz...