3
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
660
Okunma
Hollanda’nın, Dışişleri Bakanımız Mevlüt Çavuşoğlunun uçağına iniş izni vermemesi, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanımız Betül Sayan Kaya’yı da ’ İstenmeyen adam( Kadın tabii ki) ’ ilan edip ülkesinden çıkarması üzerine bir tartşma konusu daha ortaya çıktı.
Konu şu:
13.03.2008 Tarihinde kabul edilip 22.03.2008 Tarihinde Resmi gazetede yayınlanan kanuna göre Yurt dışında ve yurt dışı temsilciliklerde seçim propagandası yapılamaz.
Tam olarak aşağıda göreceksiniz ilgili kanun metnini.
SEÇİMLERİN TEMEL HÜKÜMLERİ VE SEÇMEN KÜTÜKLERİ HAKKINDA KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN
Kanun Numarası : 5749
Kanun Kabul Tarihi : 13/03/2008
Resmi Gazete Tarihi : 22/03/2008
Resmi Gazete Sayısı : 26824 -Mükerrer
"YURT DIŞI SEÇMENLERİN OY VERME YÖNTEMLERİ VE GENEL İLKELER’
Madde 94/A -
Yurt dışı seçmenlerin sandık, mektup, gümrük kapılarında oy kullanma veya elektronik oylama yöntemlerinden hangisine göre oy kullanacağına yabancı ülkenin durumuna göre Dışişleri Bakanlığının görüşünü alarak Yüksek Seçim Kurulu karar verir.
Milletvekili genel seçimlerinde, üzerinde Yüksek Seçim Kurulu filigranı bulunan özel imal edilmişkâğıtlara basılı birleşik oy pusulalarında; sadece seçime katılan siyasi partilerin özel işaretleri, kısaltılmış isimleri ve tam yazı halinde adlarıyla her siyasi parti için ayrılan bölümün altında çapı iki santimetre olan boş bir daire bulunur.
Yurt dışı seçmenler, milletvekili genel seçimi, Cumhurbaşkanı seçimi ve halkoylamasında oy verebilirler
Yurt dışı seçmenler sadece seçime katılan siyasi partilere oy verebilirler.
Yurt dışında ve yurt dışı temsilciliklerde seçim propagandası yapılamaz.
İşin doğrusu böyle bir kanunumuz olduğundan haberim yoktu ve bu kanunu bulup okuyunca ’ Vay canına yahu. 2008 den bu yana üç seçim yapıldı ve bu üç seçimde de rahat rahat yabancı ülkelerde propaganda yaptık. Eeee kendi koyduğumuz kanunu kendimiz mi çiğnedik?’ Demekten kendimi alamadım. Yani bizim siyasilerimiz açık açık devletin kanununu mu çiğnediler?
Birinci sorumuz bu. Aklımızda tutalım:
S-1- Başta bizzat kanunu çıkartan hükümet olmak üzere Türkiye’nin iktidarıyla muhalefetiyle politikacıları meclisten kendi elleriyle çıkardıkları kanunu mu çiğnediler 2008 yılından bu güne kadar?
Ama dahası var:
’2004 yılında o günlerin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, Kuzey Kıbrıs Türk Devleti Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’a ’ Git propagandanı kendi ülkende yap’ Diyerek onun Türkiye’de propaganda yapmasına izin vermedi. Rahmetliyi Kıbrıs’a geri gönderdi’ deniliyor.
S-2- R.Tayyip Erdoğan,Rauf Denktaş’a böyle bir şey deyip onu ülkesine gönderdi mi gerçekten de?
Diğer sorular bu sorulara paralel olarak gelen sorular.
Mesela
S-3 Hollanda, Türk kanunlarında ’ Yurt dışında ve yurt dışı temsilciliklerde seçim propagandası yapılamaz’ diye bir hüküm olduğunu biliyordu da bizimkiler bu kanuna uymadıkları için mi bakanlarımıza karşı bu - kabullenemediğimiz- hareketlerde bulundular?Yani Hollanda bize bir yerde ’ Kanunlarınıza uyun kardeşim’ mi dedi.
S-4 Feyzi’nin oğluna Şapur şupur da Çavuş’un oğluna niçin ’ Ya Rabbi şükür?’
Şimdi müsaadenizle 2. Sorudan başlamak istiyorum.
Zamanın başbakanı R. Tayyip Erdoğan, KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ile ilgili, tam olarak ne dedi? Onu kovdu mu?
Tam olarak dediği şu:
’..........Oradaki konuşmamız da görüşmemiz de gayet iyi geçti. Hassasiyetlerimizi, düşüncemizi söyledik ve ’biz sizin endişe ettiğiniz kadar endişe taşımıyoruz’ dedik ve kendisi hatta ’kampanya için Kıbrıs’a gelecek misiniz? Milletvekilleriniz gelecek mi?’ diye sordu. ’Hayır’ dedik. Ama ben ’Siz Türkiye’ye gelecek misiniz?’ sorusunu sormayı unuttum. Benim de ondan bunu istemem lazımdı. Yani yapılacak bir şey varsa, buyur Kıbrıs’ta onu yap. Ne anlatacaksan Kıbrıs’ta anlat. Ama Türkiye’ye gelip de bazı marjinal gruplarla birlikte ben KKTC’nin Cumhurbaşkanı’nın bu tür toplantıları yapmasını maalesef üzüntüyle izliyorum ve bunu kendisine de söyledim. Daha önce biliyorsunuz ATO’ya geldiler. Malum gruplarla bir toplantı yaptılar. O toplantıya katılanların çoğu TSK’ya ’işgalci kuvvetler’ diyenlerdi. Onlarla beraber ben aynı fotoğraf karesi içinde kendilerini görmenin bahtsızlığını yaşadığımı kendisine söyledim ve ’sizleri o karelerde görmek istemezdim’ dedim. Bunu da kendisine söyledim.’
Evet..’ Git Kıbrıs’ta konuş ne konuşacaksan’ Demiş ama yazıyı doğru okuduysanız altı çizili cümlelerden de anlaşılacağı üzere Rauf Denktaş’ın Türkiye’de konuşmasına engel olmamış. Onu kapı dışarı da etmemiş. Sadece birlikte olduğu kişilerden duyduğu rahatsızlığı dile getirmiş.
Ülkeye sokmamak, ülkede konuşmasını yasaklamak ayrı şeydir, ’ Git Kıbrıs’ta konuş ’ demek ayrı...
Yani bu olayı emsal gösterip ’ Zamanında sen de Rauf Denktaş’ı Türkiye’ye sokmadın’ Demek herşeyden önce yalan olur. Haa Rauf Denktaş’a karşı kullanılan tavrı tartışabiliriz ancak ’ Kovdu, konuşmasına izin vermedi’ Diyemeyiz.
Şimdi asıl can alıcı soruya geçelim:
Daha net anlaşılması için eskiyi bırakıp direkt günümüze bakalım.Bakanımız Bozdağ Almanya’da, Bakan Çavuşoğlu ve bakan Kaya Hollanda ’da SEÇİMLERİN TEMEL HÜKÜMLERİ VE SEÇMEN KÜTÜKLERİ HAKKINDA KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN’un 94/A Maddesini mi çiğnemiş olacaklardı eğer kendilerine izin verilseydi?
Ya da bu olaylar yaşanmasaydı Almanya’ya gidecek olan Deniz Baykal, bahsi geçen kanunu çiğnemiş mi olacaktı.
Hepsini geçtim. Kanunlara en vakıf kişi olan Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu Hollanda’da referandum ile ilgili olarak konuştuğuna göre göz göre göre ve bile bile ülkesinin kanununu mu çiğnemişti?
Hemen belirteyim:
Metin Feyzioğlu’nun tam olarak hangi cümleleri sarfettiğini bilemiyorum ama Hollanda’da yaptığı o konuşmadan sonra kürsüye gelen bayan açık açık ’ hayır’ dediğine göre bu bir propaganda konuşmasıdır. Metin Feyzioğlu da aynı yönde konuşmuşsa Türkiye Cumhuriyeti’nin Barolar Birliği başkanı olarak suç işlemiştir.
Bakınız şu video :www.youtube.com/watch?v=PPQvrttjbOA
Ancak...Metin Feyzioğlu akıllı bir insandır. Açık açık suç işlemeyecak kadar da ülkemiz kanunlarını bilir.
O halde?
O halde yaptığı şey propaganda değildir?
’Ama?’ Dediğinizi duyar gibiyim.
Evet..Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına göre yurt dışında seçim propagandası yapmak suçtur. Lakin ...
Lakin İNSAN HAKLARI AVRUPA SÖZLEŞMESİNİN 16. MADDESİ der ki :
Anayasa değişikliği referandumuna ilişkin yabancı bir ülkede yapılacak SİYASİ ETKİNLİK VE TOPLANTI , “propaganda” kapsamına girmediği, sadece açıklayıcı ve tanıtıcı nitelikte olduğu ölçüde ifade hürriyetinin kullanılması kapsamında korunacaktır.
Kişileri belirli bir şekilde davranmaya veya oy kullanmaya teşvik eden ve yönlendiren siyasi etkinlik ve toplantıların, bu siyasi toplantı ve etkinliğin gerçekleştirileceği ülke tarafından kısıtlanması mümkündür.
Yani siz eğer referandum ile ilgili olarak sadece anayasanın değiştirilecek on sekiz maddesinin neler olduğunu, bu madde değişiklikleri ile nelerin geleceğini, nelerin gideceğini anlatan,’ evet’ ya da ’ hayır’ oyu kullanmaya teşvik edici bir ifadeye yer vermeyen bir konuşma yapabilirsiniz. Konuşmanızda bu esasa aykırı bir durum olursa yabancı bir ülkede propaganda yapmış olursunuz ve yaptığınız suç olur.
Hemen unutmadan söyleyeyim: Bir Türk vatandaşı olarak gittiniz yabancı bir ülkede seçim propagandası yaptınız diyelim ki. Bu da yasak... Yani suç... Peki bu suçun cezası ne?
Lütfen kemerlerinizi sıkı bağlayın ve gülmemeye çalışın. Zira bu suçun(!) cezası 2017 yılı için sadece 227 Tl idari para cezası )))))))))))))))))))))))))
Öyle ya da böyle. Eğer siz bu ülkeyi yönetenler olarak suç işlerseniz sade vatandaş ne yapmaz? Yani derler ya ’İmam yellenirse cemaat def-i hacet eder’ O hesap.
Ancak görüldüğü gibi İnsan Hakları Avrupa Mahkemesinin 16. Maddesi bir açık kapı bırakmış.
Bu durumda?
Bu durumda ne Bekir Bozdağ, ne Mevlüt Çavuşoğlu, ne Betül Sayan Kaya, ne de Deniz Baykal eğer yurt dışına gitselerdi ve orada Türk vatandaşlarıyla buluşup anayasının değiştirilecek on sekiz maddesinin tanıtımını yapmış olsalardı yaptıkları şey - cezası 227 Tl idari para cezası olsa bile- suç sayılmayacaktı. Kaldı ki hep suç suç dediğimiz bu durum - Kanunda açık bir cezai müeeyyidesi olmadığı için- suç değil kabahattir ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun “Emre aykırı davranış” başlıklı 32. maddesine göre değerlendirilir ki dediğim gibi ceza 227 Tl idari para cezasıdır.
Şimdi...
Bizim bakan, milletvekili, politikacı ya da Metin Feyzioğlu gibi gırtlağına kadar politikanın içinde olduğu halde politikacı olmayan herhangi bir vatandaşımız Türk kanunlarına göre yurt dışında ’ Tanıtım ve bilgilendirme ’ amaçlı toplantı yapabilir. Dolayısıyla eğer adını saydığım kişiler ’ Propaganda değil, tanıtım etkinliği yapacağız’ demişlerse ( Ki mutlaka böyle demişlerdir. ) Bu durumda yaptıkları/ yapmaya çalıştıkları şey Türk kanunlarına göre suç olmadığı gibi Avrupa İnsan hakları normlarına göre de suç değildir.
Peki böyle mi olacaktı? Yani parlamenterlerimize izin verilseydi sadece tanıtım mı yapılacaktı?
Bunu bilemeyiz. Hiç bir insana ’ Ben senin suç işleyeceğini zannediyorum’ diye ceza veremezsiniz.
Haa şu denebilir.
’Yahu ülke, onların ülkesi. İster izin verirler, ister vermezler. Kim ne diyebilir ki?
Doğrudur. Hani Muharrem İnce de demişti ya Erdoğan’a hitaben ’ Şimdi Hafız Esat gelip bizim ülkemizde propaganda yapsa sen izin verir misin?’ Diye. Vallahi zinhar vermez öyle bir izni. Lakin Hollanda olayı biraz farklı. Yani 4. Soruyu boşuna sormadık: Feyzioğluna şapur şupur da Çavuşoğluna niçin Ya Rabbi şükür?
Dünkü yazımdan sonra özelden yorum yazanlar oldu: ’ Hocam ! Ya Hollanda derse ’ Kardeşim ! Ben sizin kanunlarınızı uyguluyorum. Sizin kanunlarınız yurt dışında seçim propogandası yapmak yasaktır diyor’ İşte o zaman ne cevap veririz adamlara?’
Yani 3. Sorudayız.Ona cevap vereceğiz yani.
Aslında verilecek cevap gayet açık ’ Müneccim ... ( parmağı diyeyim ayıp olmasın) Müneccim parmağı mı yedin kardeşim? Ben oraya tanıtım programı ve etkinliği yapmak için geliyorum. Benim propaganda yapacağımı nereden bidin de daha ağzımı açmadan ülkenden kovuyorsun, uçağıma iniş izni vermiyorsun?
Ya da ’2008 den beri izin veriyordun da neden bizler 15 Temmuz’da Feto’nun ihanetini ülke ve millet olarak savuşturduktan sonra bu tutumunu değiştirdin? ’
Öte taraftan Hollanda hiç bir zaman bize ’ Sizin kanunlarınıza göre yurt dışında seçim propagandası yapmak suçtur. İşte bu sebeple sizin parlamenterlerinize burada konuşma izni vermiyoruz’ Diye bir şey de söylemedi. Bunu maalesef bizim mal bulmuş Mağribiler söylüyorlar.( Başta Sözcü gazetesi yazarı Saygı Öztürk olmak üzere ) 2008 yılında çıkarılmış kanunu yazıyor ama her nedense İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin 16. Maddesini es geçiyor.
Bir fıkrayla devam edip noktayı koyalım.
Temel ile Dursun sahilde denizi seyrederlerken birden Temel atılmış.
-Ula Tursun. Cordin mi martiyi, uçar iken ganadini suya değdirdi uçti.
Dursun itiraz etmiş
-Ula martinin ganadi suya teğmedi.
Değdi- değmedi diye başlamışlar tartışmaya. Her ikisinin akrabaları da dahil olmuş tartışmaya ve bıçaklar çekilmiş sonunda. O ona, bu buna derken Temel ile Dursun dışında hepsi ölmüş. Onlar ise artık adım atacak halde olmadıkları için kavgaya devam edememişler.
Aradan yirmi yıl kadar geçmiş. Ayrı ayrı yerde yaşayan Temel ile Dursun artık olgun(!), aklı başında (!) kişiler olarak bir daha karşılaşmışlar.
Temel demiş ki :
-Ula yirmi sene once ne aptal idik. Bir marti yuzunden birbirimizi kırdık. Haçan o pok yiyenun martisinin ganadi suya teğmemişti aslında.
Dursun atılmış.
-Yanılaysun. Aslinda teğmiş idi.
Bir kez daha bıçaklar çekilmiş....
Yani demem o ki zaman ’ Martının kanadı suya değmiş miydi, değmemiş miydi’ zamanı değil.
Zaman, eski hesaplaşmaları bir tarafa bırakıp topyekun üzerimize gelen Haçlıya karşı dik durma zamanı. Çünkü biz ne Iraklılara benzeriz, ne Suriyelilere. Onların bir başka vatanı olabilir ama bizim yok.
Aslında yazacağım bir o kadar daha çok şey olmasına rağmen bu bile çok uzun oldu. Hakkınızı helal edin değerli okurlarım.